Mesleğim gereği sık sık farklı ülkelerden gelen insanlarla karşılaşıyorum ve davet edildiğim konferanslara katılmak üzere kısa aralarla Türkiye dışında oluyorum. Bu sırada da yabancıların meraklı sorularına maruz kalıyorum. En son İngiltere ve Suriye’de katıldığım toplantılardan hareketle yabacıların Türkiye ilgisini ve ülkemizde neleri merak ettiklerini paylaşmıştım. Bu hafta ise Türkiye’de katıldığım toplantılardan notlar gözlemlerimi aktarmak istedim.
International Crisis Group adında bir kuruluş var. Yıllık toplantılarını Türkiye’de yapıyorlar. Bu vesileyle International Crisis Group’un başkanı onuruna Kanada’nın Ankara Büyükelçisi bir yemek verdi. Yemeğe davet edilen az sayıda insandan biri de bendim. Üç tane yabancı büyükelçi, Dışişleri Bakanlığımızdan iki bürokrat ve bir üniversite hocasının davetli olduğu yemekte herkesin ortak konusu Türkiye idi.
TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?
Yabancı konuklar ve büyükelçilerin en çok merak ettikleri, Türkiye’nin nereye gittiği? Dışarıdan yaptıkları gözlemlerle olayları enine boyuna anlayamadıklarını, farklı kesimlerden birbiriyle çelişen hikayeler dinlediklerini, taban tabana zıt görüşler aldıklarını, bütün bunların kendilerini şaşırttığını söylüyorlar. Yani onlara göre karşılarında büyük bir bilmece var ve bunu çözemiyorlar.
Türkiye’de yaşananlar gerçekten de kimden dinlediğinize bağlı olarak farklı biçimlerde yorumlanıyor. Kimine göre bir normalleşme süreci kimine göre ise üstü örtülü bir baskı oluşturulmaya çalışılıyor.
Pekiyi bu yaklaşımların hangisi daha tutarlı? Hangisi daha rasyonel ve inandırıcı? Hangisi daha objektif verilere dayalı? Ne kadarı ideolojik saplantıların gölgesinde kalıyor? Bütün bu soruları cevaplamadan ister Türkiyeli, ister yabancı memleketten biri olsun Türkiye’de ne olup bittiğini gerçekten de pek iyi anlayamaz, bilmeceyi çözemez, olayları sağlıklı ve isabetli biçimde değerlendiremez.
İdeolojik bağlılıklar ve tercihler zaman zaman insanı körleştirir. Saplantılar, duygusal bağlılıklar ve irrasyonel bakış açıları insanın yanı başındaki gerçekleri görmesine engel olur. Bir sis perdesi çöker geçekliğin üzerine. Bunu kaldırmak için insanın inançları ve ideolojileri ile kendileri arasına bir mesafe koyması gerekir. Yoksa olayların künhüne vakıf olmak, yani tümüyle olayları kavramak mümkün olmaz.
TÜRKİYE NORMALLEŞME SANCILARI YAŞIYOR
Tekrar en çok sorulan soruya dönmek gerekirse, yani Türkiye’de olup bitenleri nasıl anlamak gerekir sorusuna gelince şunu söylemek gerek. Türkiye değişiyor, hem de köklü biçimde değişiyor. Seksen küsur yıllık Cumhuriyet tarihinin belki de en derin değişimlerini yaşıyor. Siyaset, hukuk, askeriye, sivil toplum, iş dünyası, üniversiteler ve tabi ki Türk toplumu artık geleneksel formlarıyla, biçimleriyle, anlayışları ile daha fazla açılım yapamayacağını görüyor. Eski gömlekler artık dar geliyor.
Bazı kesimler doğal gelişime ayak uydurup kendi bedenlerine uygun gömlek alıyor. Bazı kesimler ise yıllardır ellerinde tuttukları iktidar ve devlet gücünden kaynaklanan imtiyazlarını kaybetmemek için dar gömleklerini giyme konusunda ısrarlı davranıyorlar. Sonuçta da bu gömlekler ya patlıyor bir yerden ya da yırtılıyor çünkü değişim dalgası o kadar güçlü ki buna direnmek sosyolojik olarak mümkün değil.
İşte Türkiye’yi uzaktan seyredenlere, olayların iç yüzünü anlamak isteyenlere verilmesi gerek cevap budur. Türkiye’deki gelişmeler yıllardır üstü örtülmüş, görmezden gelinmiş, ihmal edilmiş sorunların gün yüzüne çıkmasıyla ilintilidir. Geçmişte bu sorunlardan kaçınıldı, ertelendi. Bugün ise artık cesur bir irade ile bütün toplumsal kesimlerin gerçeklerle yüzleşmesi, daha da derinleşmeden el birliği ile bu sorunların çözümü için bir araya gelmesi gerekiyor.
Tarihin biriktirdiği sorunların çözümü için kalem oynatan, düşünce üreten ve politika geliştirenlere hemen “hain” damgası vurmak kendisine sığınılan bir kolaycılıktan ibarettir. Görmezden gelindikçe kangren olan sorunların çözümünü dış dünyadan bekleyemeyeceğimize göre, Türkiye’nin normalleşmesi için elini taşın altına koyanlara en azından saygı duymak gerekmez mi?
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder