Geçen haftaki yazımızda yükseköğrenim görmek isteyen Avrupalı Türk gençleri için Türkiye’deki vakıf üniversitelerinin yeni fırsatlar sunduğunu belirtmiştik. Sayıları kırka ulaşan ve yeni kurulacaklar da ilave edildiğinde kırk beş olacak bu üniversiteleri Türkiye niçin destekliyor, Avrupalı gençlerimize neler sunabilir ve gençlerimiz de bu kurumların eğitim-öğretim kültürüne nasıl katkıda bulunur soruları üzerinde durmakta yarar var.
Bu sorulara geçmeden önce bir tespit yapalım. Avrupa’nın hiçbir ülkesinden bu kadar vakıf üniversitesi yok. Türkiye’deki girişimcilik çok daha dinamik üniversiteler söz konusu olduğunda.
Yükseköğretim Kurulu’nun ülkemizin gelişmişlik düzeyi ve rekabet gücünü artırmaya katkıda bulunmak amacıyla, yükseköğretime erişimi genişletmeye yönelik adımlar attığını görüyoruz. Bu amaçla yeni devlet üniversitelerinin program çalışmaları ve insan kaynakları ihtiyaçlarının karşılanması çalışmaları sürüyor, öte yandan vakıf üniversitelerinin kuruluşu destekleniyor.
Yeterli alt yapısı bulunan vakıf üniversitelerinin yeni fakülte, bölüm ve program açma teflikleri ile öğrenci kontenjanlarının artışına yönelik taleplerini olumlu karşılanıyor. Bu noktada vakıf üniversiteleri, devlet üniversitelerinin rakibi olarak değil, aynı kulvarda topluma hizmet veren kuruluşlar olarak görülüyor. İşte bu nedenle geçmişte başvuruların değerlendirilmesi yıllar alırken, bugünkü YÖK, vakıf üniversitesi kuruluş başvurularını, titiz bir incelemeden geçirerek mümkün olduğunca kısa sürede sonuçlandırmaya çalışıyor. Vakıf üniversiteleri, kamuya hizmet eden sosyal sorumluluk projesi ürünü kurumlar olarak görüldüğünden hiçbir ayırım gözetmeksizin, önceki dönemlerde aylar, hatta yıllar alan, ancak bir türlü sonuçlandırılmayan başvuruları hemen gündeme alındı ve sonuçlandırdı.
VAKIF ÜNİVERSİTELERİ BİR ZENGİNLİK
Türkiye’deki vakıf üniversiteleri, yükseköğretim sistemine bir çeşitlilik katmaktadır. İdari, mali ve üst yönetim bakımından daha esnek ve hızlı karar verme mekanizmalarına sahip olan vakıf üniversiteleri, aynı zamanda farklı yönetişim modellerini de yükseköğretim sistemimize kazandırmaktadır. Gördüğümüz kadarıyla YÖK bunun farkında ve vakıf üniversitelerinde desteğini sürdürecek.
Vakıf üniversitelerine desteği gerekli kılan bir başka neden de şudur: Hem dünyada hem de Türkiye’de, yükseköğretimde karar vericileri yenilikçi arayışlara sevk eden gelişmelerden biri de sanayi sonrası bilgi toplumuna geçişin doğurduğu ihtiyaçların daha derinden hissedilmesidir. Artık dünya ekonomisi hammadde ve fiziksel iş gücü yoğunluklu üretimden, süreç ve bilgi yoğunluklu bir üretime doğru geçmektedir. Bu yeni sistemde, refah ve gelişmişliğin en önemli stratejik anahtarlarını bilgi ve bilgiyi üreten eğitimli bireyler oluşturmaktadır. YÖK bu noktada da vakıf üniversitelerinin önemli katkılar sunabilecek potansiyelleri olduğunu görmüş olmalı ki hem rektörler hem de mütevelli heyeti başkanları taleplerini kolayca ilgili makamlara iletebiliyor. Bu bağlamda, iş dünyasının aradığı beceriler ile yükseköğretimde kazandırılan beceriler arasındaki uyumsuzluğun giderilmesi noktasında, vakıf üniversitelerinin katkılarının artarak devam etmesi gerektiği genel kabul görüyor.
Yükseköğretim Kurulu’nun vakıf üniversiteleri ile ilgili şu ana kadar izlediği politika şöyle özetlenebilir: Vakıf ve devlet üniversiteleri birbirlerinin alternatifi olmadığı gibi birbirlerinin rakibi de değildir. Her ikisi de, Türk yükseköğretim sisteminin farklı ihtiyaçlarına cevap veren, insan sermayeleri, bilgi ve teknoloji üretimleriyle toplumsal kalkınmaya katkıda bulunan stratejik eğitim/öğretim kurumlarıdır.
TÜRK GENÇLERİNE ÇAĞRI
Çoğunluğu İstanbul’da olmakla beraber, vakıf üniversiteleri Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış durumda. İzmir, Ankara, Mersin, Konya, Kayseri ve Gaziantep’te de vakıf üniversiteleri açıldı. Bunların bir kısmı İngilizce eğitim yapıyor ve çok kaliteli öğretim üyelerine sahip. Özellikle İngilizce eğitim verenler dış dünyaya daha açık. Mezun olanların dünyanın dört bir yanında çalışması mümkün.
Yeni açılan vakıf üniversitelerinin işletme, uluslar arası ilişkiler, sosyoloji, hukuk, mühendislik, tıp ve iletişim gibi fakülte ve bölümleri var. Yeterince öğrenci kontenjanları da mevcut olan bu üniversitelere sadece Türkiye’den değil çevre ülkelerden de öğrenci gelecek.
Türkiye, “merkez ülke” olma yolunda adım adım ilerliyor. Avrupalı gençlerin de bu yürüyüşe, yani “Büyük ve Merkez Ülke Türkiye” projesine katılması ve katkı vermesi çok önemli. Bu katkıyı vermenin en iyi yollarından biri Türkiye’de üniversite eğitimi almaktır.
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder