Son iki hafta modern toplumların din ve dini kurumlarla ilişkilerini gözden geçiriyoruz. Bu hafta dini kurumların özellikle kamusal hizmetler üstlenerek toplumsal hayata katkılarından bahsedeceğim. Böylece din-birey ve din-toplum ilişkilerinin inanç, kimlik ve eylem boyutuna ilaveten bir de kurumsal ilişki ve etkileşim boyutunu gözden geçirmiş olacağız.
Dinin modern toplumlarda şimdiye kadar üzerinde pek durulmayan ancak devlet ve toplumla derin ve yoğun ilişkileri olan bir alan, kuşkusuz kamu hizmetleri ve sosyal hizmetler alanıdır. Modern devlerin önemli özelliklerinden biri refah toplumunu amaçlamasıdır. Bu nedenle modern toplumlar, sosyal hizmetlerin devlet eliyle sunulduğu refah toplumları olarak görülür. Özellikle eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetleri, çocuk ve yaşlıların bakımı, yoksul ve muhtaçlara yardım, suçluların rehabilitasyonu gibi sosyal hizmetler refah devletinin sorumluluğundadır.
Bugün gelinen noktada dünyanın pek çok ülkesinde devletlerin tek başına söz konusu kamu ve sosyal hizmetleri yeterince veremedikleri, ihtiyaç duyduklarında dini kuruluşların hizmetlerinden de yararlandıkları görülmektedir. Özellikle ABD ve Avrupa’da yaygın örnekleri olan bu durum, Türkiye’den bakıldığında ise, modern toplumlarda dinin konumu ve işlevi konusunun yeniden düşünülmesi gerektirecektir. Zira birçok devlet, eğitimden sağlığa, çocuk ve yaşlı bakımından suçluların rehabilitasyonuna kadar toplumun ihtiyaç duyduğu pek çok alanda dini kuruluşların rol almasını doğal ve meşru görmekte, teşvik etmekte ve finansal olarak desteklemektedir.
AVRUPA’DA DİNİ KURUMLARIN SOSYAL HİZMETLERİ
Avrupa modernleşmesinin bireysel ve toplumsal dindarlık üzerinde yıpratıcı etkileri olmuş, dini kurumların etkileri azaltılmıştır. Ancak Türkiye’deki algının aksine bugünkü Avrupa’da dini kurumların kapısı kapatılmamış, kamusal alandan tümüyle dışlanmamış ve devletin (rejimin) rakipleri olarak görülmemiştir. Yeni siyasi ve toplumsal şartlara ayak uyduran dini kurumlar, özellikle eğitim başta olmak üzere pek çok alanda devlet destekli etkinlikler ve projeler yürütmeye başlamıştır.
Günümüzde bu ilişkinin ya da kurumsal dinin etkisini gösteren çarpıcı örnekler vardır. Örneğin Almanya’da devletten sonra en çok sayıda çalışan istihdam eden kurum kilisedir. Kilisenin, okul öncesi eğitim ve ilköğretim kurumlarının büyük bir çoğunluğunu idare ettiği, çok sayıda huzurevi ve hastane işlettiği ve bütün bu kurumların giderlerinin devlet tarafından karşılandığı göz önüne alındığında, Almanya’da kiliselerin, en azından kamusal ve sosyal hizmetlerin sağlanması alanında toplumsal hayatı ne kadar etkileyebileceği görülebilir. Benzer durumları, farklı ölçeklerde, çoğu Avrupa ülkesinde görmek mümkündür.
Örneğin İngiltere’de kiliselerin kontrolündeki ilk ve orta düzeyli okulların sayısı azımsanamayacak sayıdadır. Söz konusu okulların giderlerinin büyük bir kısmı kamu fonlarından karşılanmaktadır. İngiltere’de kiliselerin kamu fonlarından yararlanarak sunduğu diğer hizmetler arasında hastanelerdeki manevi danışmanlık ile hapishanelerde suçluların rehabilitasyonuna katkıda bulunabilecek rehberlik hizmetleri sayılabilir. Kamu ve sosyal hizmetlerin sunulmasında kiliselerin üstendikleri roller ve projelere ilişkin Avrupa’dan benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Burada zikredilen örnekler, din-toplum ve din-devlet ilişkileri söz konusu olduğunda Avrupa’ya ilişkin ezberlerin bozulması için yeterli olacaktır.
DİNİ KURUMLARDAN KORKULMALI MI?
Avrupa dışına çıktığımızda din ve toplum ilişkilerinin daha dinamik olduğunu görürüz. ABD’de başlatılan “inanç/din temelli girişim”i de bu bağlamda zikretmekte yarar var. Zira geçmişte din eğitimi dahil dini kuruşların etkinliklerine kamusal fon ayırmayan ABD, devletin elinin yeterince etkin ulaşmadığı alanlarda dini kuruluşların faaliyetlerini destekleme kararı almakta zorlanmamıştır. Dini gruplar ve kuruluşlar sosyal ve spritüel kapital kaynağı olarak görülmüş ve toplumsal sorunların çözümlenmesinde katkıları daha geniş çaplı alınmaya başlanmıştır.
Yukarıdaki tartışmalar modern toplum ve din ilişkisinin çok boyutlu olduğunu, ABD ve Avrupa örneklerinde de görüldüğü gibi, dini grup ve kurumların devlet tarafından yok sayılmak ve göz ardı edilmek yerine, kamusal ve sosyal hizmetlerin sunulmasına ve toplumsal sorunların çözümüne dahil edildiğini göstermektedir. Din, bu ülkelerde farklı form ve ölçeklerde, vicdani bir mesele olmanın da ötesinde toplumsal süreçlere olumlu ve yapıcı katkıda bulunmaktadır. Söz konusu katkıları meşrulaştıran ve aynı zamanda sınırlarını belirleyen hukuki düzenlemeler de korku ve kaygıların oluşmasına engel olmaktadır.
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder