Geçen hafta modern toplum ve din ilişkilerini tartışmaya başlamıştık. Özellikle disiplinler arası bir yaklaşımla bakıldığında modern toplum din ilişkilerinin inanç, kimlik, eylem ve kurumsal alanlarda belirginleştiği söylenmiştik. Şimdi bu alanlardaki ilişkileri değerlendirmeye çalışalım.
Modern toplumlarda din önemli bir inanç öğesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Batı Avrupa istisnası dışında kalan ülkelerin çoğunda farklı biçim, içerik ve yoğunlukta din, tanrı ve ahret inancı olduğu görülmektedir. Avrupa ülkelerinde ise kurumsal din, yani kilisenin temsil ettiği din anlayışı yerine “bir kiliseye ait olmadan inanç/dindarlık” olgusunun geliştiği, özellikle doğu kökenli mistik hareketlere katılımın yükseldiği görülmektedir. Ayrıca yeni dini hareketlerin dünyanın pek çok bölgesine yayılarak taraftar ağlarını ve etkinlik alanlarını genişlettikleri göze çarpmaktadır. Dünya Değerler Araştırması ve Avrobarometre gibi geniş kapsamlı araştırma verileri de modern toplumlarda bireylerin tümüyle dinden kopmadığını ve dinle ilişkilerini sürdürdüğünü teyit etmektedir.
İnançla ilintili olarak dinin bireysel ve toplumsal kimlik kaynağı olarak da işlev gördüğünün altının çizilmesi gerekir. Zira “medeniyetler çatışması” tezi dinin toplumsal kimlik yönüne işaret etmekte ve ayrıştırıcılığı üzerine yoğunlaşmakta, “medeniyetler ittifakı” tezi de dini aidiyetlerin kültürel kimlik üzerindeki etkisini vurgulamakta ancak çatışmacı değil uzlaşmacı bir yaklaşımla farklı kimlik referanslarının bir arada yaşayabileceği tezine yaslanmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda Türkiye karşıtları genelde insan hakları, nüfusun büyüklüğü, ekonominin zayıflığı, Avrupa’ya göç riski gibi konuları gündeme getirerek Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkarken bugün, Türkiye’nin farklı dini ve kültürel kodları olan bir medeniyet havzasına dahil olduğunu ve Avrupa kimliği ile uyuşmasının mümkün olmadığını savunmaktadır. Bu kültürcü söylem sadece Türkiye’yi “öteki” olarak tanımlamamakta Avrupa ülkelerinde yaşayan ve çoğu da yaşadığı ülkenin vatandaşı olan Müslümanları da dini aidiyet ve kültürel kimlik temelinde “ötekileştirmektedir”.
EYLEM VE DAVRANIŞ DÜZEYİ
Modern toplumlarda dinin en görünür yönlerinden biri inanç sahiplerinin zaman zaman bireysel zaman zaman da bir grup halinde veya bir kurum çatısı altında yaptıkları etkinliklerdir ki genel anlamıyla buna “gönüllülük” denilebilir. Dini inançların gönüllülük davranışını teşvik ettiği ve bu davranış biçiminin toplumsal bir davranışa dönüşerek geniş kitleleri etkileyebileceği görülmektedir.
Gönüllülük davranışlarına ilişkin araştırmalara bakıldığında bir dizi eylem türü ile karşılaşmak mümkündür. Bunlar arasında, dini kurumlar veya diğer yardımlaşma kuruluşlarına bağışlar, okul, hastane, ibadethane, huzurevleri ve çocuk esirgeme kurumu gibi yerlerde karşılık almadan yapılan çalışmalar, özellikle doğal felaketler gibi durumlarda yardım faaliyetlerine katılmak en sık rastlanan gönüllü davranışları olarak zikredilebilir. Özellikle modern toplumların dinle kurumsal ilişkileri çerçevesinde de ele alınacağı gibi ağırlıklı olarak inanç/dinden ilham alan dernek, vakıf ve sivil toplum kuruluşları şemsiyesi altında yapılan çoğu çalışmayı da modern toplum ve din ilişkilerinin eylem ve davranış düzeyinde gerçekleşen ilişkileri arasında saymak mümkündür.
KURUMSAL DÜZEY VE GÖNÜLLÜ DAVRANIŞ
Modern toplumlarda dinin en belirgin etkilerinden birini kurumsal alanda görmek mümkündür. Kurumsal alandaki ilişkiyi iki ana eksende ele almak gerekmektedir: gönüllü kuruluşlar ve kamu hizmeti sunan dini kuruluşlar.
Dini grupların çoğu, inançlarından aldıkları ilhamla örgütlenmekte ve tüzel kişilik haklarından yararlanmaya çalışmaktadır. Tarihi çok eskilere dayalı bu kurumsallaşmalar vakıf, dernek ve sivil toplum kuruluşu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dini temelli gönüllü kuruluşların dini propaganda ve misyonerlikten, dayanışma ve yoksullukla mücadeleye kazar bir dizi etkinlik gösterdiğini ve bu çalışmaların da toplumsal etkileri olduğu gözlenmektedir. Söz konusu kuruluşlar modern medya, iletişim, reklam ve finansman aygıtlarını etkin bir şekilde kullanmakta ve küreselleşmenin ortaya çıkardığı fırsat alanlarından yararlanmaktadır.
Türkiye ve pek çok İslam ülkesinde vakıf ve sosyal yardımlaşma geleneğinin temelinde dini saiklerin birinci derecede belirleyici olduğunu söylemek mümkündür. Ancak Türkiye’de dernekler ve vakıflar yasasının, dini karakterli örgütlenmelere kısıtlamalar getirmesinin, dinin söz konusu potansiyelinin daha dinamik ve verimli biçimde mobilize edilmesini yavaşlattığı söylenebilir.
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder