Avrupalı Türk gençlerine ve ailelerine bu köşeden bir çağrımız var. Gelin gençlerimizi Türk vakıf üniversitelerinde de okumaya davet edelim. Tabiî ki öncelik Türklerin yaşadıkları ülke üniversitelerine gitmesi ve başarılı bir eğitim almaları. Ancak genç Türklerin, Avrupa-Türkiye arasında geleceğin köprüleri olduğunu düşünürsek şimdiden onlara yatırmak gerektiğini görürüz. En önemli yatırım ise eğitimlerine yapılacak yatırımdır. Türkiye’deki vakıf üniversiteleri Türkçe ve İngilizce eğitim imkanları ile böyle bir yatırımın en yetkin adresleri arasında sayılabilir.
Geride bıraktığımız yıllarda vakıf üniversitelerine olumlu bakılmazdı Türkiye’de. Vakıf üniversitesi açmak isteyenleri önü tıkanır, süreç uzatılır, bölüm, fakülte ve kontenjan artırma talepleri reddedilirdi. Prof. Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK Başkanı olması ile birlikte bu tutum değişti ve Vakıf Üniversitelerinin altın çağı başladı. Kendinden önceki yönetimin tersine, yeni YÖK Başkanı ve çalışma arkadaşları devlet ve vakıf üniversiteleri rektörlerine kapılarını sonuna kadar açtı. Ayrıca akıf üniversitesi mütevelli heyeti başkanlarıyla bir araya gelerek sorunlarını ve önerilerini dinleme geleneği başlattı.
Yükseköğretim kurumlarından toplumsal beklentilerin sürekli arttığı bir dönemdeyiz. Kamu ve özel kurumlar, medya, sivil toplum ve ekonomi sektörü, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinin gerektirdiği donanımlı insan gücü yetiştirilmesini, haklı olarak, üniversitelerden bekliyor.
Bugün geldiğimiz noktada üniversitelerin dört temel işlevi olduğu, yani başlıca dört amaca hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Birincisi, araştırma yoluyla yeni bilgiler üretmek; ikincisi, eğitim/öğretim kanalıyla genç kuşaklara bilgi aktararak donanımlı insan gücü yetiştirmek; üçüncüsü, bilim, teknoloji, ekonomi, kalkınma, sosyal refah ve barış gibi toplumsal ihtiyaçlara cevap verecek hizmetler sunmak; dördüncüsü ise küreselleşme, uluslararasılaşma, bilgi ekonomisine geçiş ve rekabet sürecinde ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmaktır. Bütün bunlar, yükseköğretimin yeniliklere açık olmasını, değişimi önceden görmesini ve topluma önderlik edebilecek değerleri üretecek birikime sahip olmasını gerektirir. Aksi halde üniversitelerin, toplumun beklentilerini karşılaması mümkün olmayacaktır.
KIRKBEŞ VAKIF ÜNİVERSİTEMİZ VAR
Türk toplumu genel olarak eğitime, özel olarak üniversite eğitimine büyük önem veriyor. Ancak üniversite öğrenci kontenjanlarının yetersiz oluşu ve arz-talep dengesizliği nedeniyle, ülkemizdeki üniversite mezunu sayısı birçok ülkenin gerisinde kaldı. Bugün Türkiye’de 94’ü devlet, ve (son kurulanlarla) 45’i vakıf olmak üzere, toplam 139 üniversite bulunmakta. Ancak bu sayının bile yükseköğretim talebini karşılamadığı görülüyor. Ayrıca, her ne kadar ilk bakışta vakıf üniversitelerinin sayısı kabarık gibi görünse de toplam öğrenci payı yüzde 5 civarındadır.
Sosyal mobilite ve istihdam edilebilirlik şansını artıran yükseköğretim, dünyanın pek çok yerinde talebi karşılamakta zorlanıyor. Bir ülkenin gelişmişliği ile o ülkedeki yükseköğretimli insan sermayesi arasında pozitif bir ilişki olduğundan pek çok ülke üniversitede okumak isteyeni geri çevirmiyor veya kapıda bekletmiyor. Ne yazık ki, OECD ülkeleri arasında yükseköğretim mezunu insan gücü oranı bakımından Türkiye en gerilerde yer almaktadır. Genel nüfus içinde 25-34 yaş arası yükseköğretim mezunu OECD ülkeleri ortalaması yüzde 32 olmasına karşın, Türkiye’de bu oran yüzde 12’de kalmaktadır ki bu oran Belçika’da yüzde 41’e, Kore’de ise yüzde 51, Japonya’da yüzde 53 ve Kanada’da yüzde 54’e çıkmaktadır.
Yukarıda zikredilen ülkelerin gelişmişlik düzeylerine bakıldığında, yükseköğretimin bir ülke için stratejik açıdan ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır. Türkiye bunu ne yazık ki diğer ülkelere oranla geç keşfetmiştir. Bu noktada devlet üniversiteleri ve vakıf üniversitelerinin genç kuşakların eğitimi için önemli fırsatlar sunduğunu belirtmek isterim. Devlet üniversitelerinin ihtiyacı karşılayamadığı bir ortamda vakıf üniversitelerinin kurulması önemli bir gelişme olarak görülmelidir. Vakıf üniversitelerinin eğitim-öğretim, istihdam, bilgi ve teknoloji üretme, öğretim üyesi yetiştirme gibi konularda katkılar sunduğunu da burada belirtmekte yarar var.
Haftaya, Avrupalı Türk gençlerinin niçin Türkiye’deki vakıf üniversitelerinde okumaları gerektiği konusuna devam edeceğiz.
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder