Son günlerde Türkiye’de çok sıcak tartışmalar yaşanıyor, takip etmesi zor hızlı gelişmeler oluyor. Zaman zaman siyasi gerilim, zaman zaman söylemsel düzeyde partiler arası sürtüşme yaratan çok yönlü ve çok boyutlu gelişmeler aslında bir büyüme sancısı olarak görülebilir.
Türkiye’nin içinden geçtiği dönüşüm çabasını, tarihi ve sosyolojisi ile barışıp hesaplaşmasını ve her şeyi ile bir eleştiri süzgecinden geçirmesini nasıl okumalıyız ve yorumlamalıyız? Bu bir kriz mi, içinden çıkılması mümkün olmayan bir girdap mı, dört yanı kalın duvarlarla örtülü bir çıkmaz mı?
Kötümser olanlar, Türkiye’yi küresel gelişmelerin ışığında okumaktan uzak olanlar, dünyadan kopuk ve içine kapanık yaşamayı, korku ve tehdit algısının karanlık dehlizlerine kendilerini teslim edenler kuşkusuz bu sorulara hepsine evet cevabı verecektir.
Türkiye’nin uzun yıllar boyunca büyük mirasına sırt çevirmesine, içe kapanmasına, kapı komşusu ülkeler ile bile sağlıklı ilişkiler kurma yerine soğuk ve somurtkan bir dış politika çizgisine oturtan anlayış kuşkusuz içinde Türkiye’nin içinden geçtiği süreci karanlık bir tablo olarak değerlendirecektir.
HALKTAN KOPUKLARIN OLAYA BAKIŞI
Türkiye, tek parti ve soğuk savaş yılları dönemlerinde, yukarıdaki yaklaşımların belirlediği yönetimlere mahkum edilmiştir. Seçkinler, müesses nizamın kontrol ettiği ve süzgeçten geçirdiği bilgilerin sadece iktidarlarını pekiştiren ve onu halkın nazarında meşrulaştırmaya yarayan kısmını geniş kitleler ile paylaşmıştır. Devletine güvenen sadık halk ise soğuk savağın bitimine, medya ve eğitim dahil yeni fırsat alanlarının oluşumuna ve yaygınlaşmasına kadar kendisine ne verildiyse büyük oranda sorgusuz sualsiz kabul etmiştir.
Seçkinci iktidar elitlerinin tekelinde şekillenen bilgileri sorgulama, alternatifleri ile karşılaştırma ve eleştirme imkan ve araçlarından mahrum olan kitleler çoğunlukla kutsanmış ama test edilme imkanı olmayan büyük laflarla oyalanmıştır. Bu süreçte, hangi siyasi görüşten olursa olsun, hangi partiyi desteklerde desteklesin geniş kitleler Ankara ne dediyse, Türkiye’yi nasıl anlattıysa ona inanmıştır. Çünkü ne de olsa devlet babanın çocuklarını, yani yurttaşlarını aldatması, kandırması ve yanıltması düşünülemezdi. Nitekim halkın çoğu devlet baba ne dediyse ona inandı. Düşman dediklerini düşman, dost dediklerini dost belledi.
OLUP BİTENLER DEĞİŞİM SANCISI
Ne var ki soğuk savaş sonrası dönemde, korku, endişe ve güvensizlik bahaneleriyle iktidarı pekiştirme amacına matuf olarak ülkenin çevresine örülen duvarlar yıkıldıkça, dünyada olup bitenleri görmeye engel olsun diye çekilen kalın perdeler indikçe Türkiye gerçeklerle yüz yüze gelmeye başladı. Travmatik toplumsal deneyimlerin yaşanmaya başladığı bu süreç, beraberinde, Türkiye’ye dışarıdan bakmayı, kendiyle hesaplaşmayı ve yüzleşmeyi, dünya ölçeğinde nerede durduğunu görmeyi getirdi.
Türkiye, yakın coğrafyasından başlamak üzere dünyayı keşfettikçe, karşılaştırmalar yapma imkanı buldukça, yeni iletişim kanalları ile dış dünyaya açıldıkça sarsıcı bir gerçekle karşılaştı: Ne Türkiye ne de dünya, bilgi akışını tekelinde bulunduran ve bunu acımasızca yıllar boyu kullanan seçkinci iktidar elitlerinin anlattığı gibi değildi. Bir kere etrafımız düşmanlarla çevrili değildi. Bunu öğrenmek sarsıcı olmuştu. Dahası “iç düşmanlar” diye anlatıla gelenler de “tahayyuli” idi. Bütün bunları sarsılmaz bir inançla bağlı olduğumuz devlete hakim müesses nizamın bekçileri inşa etmiş ve toplumun içselleştirmesi sağlamıştı.
İşte bugün geldiğimiz nokta da, bu sarsılmaz inancın son yıllarda darbe almasından, çözülmesinden ve kaybından doğan bir şaşkınlık ve travma hali var ülkede. Yaşadıklarımız kötümserlerin (ve kötü niyetlilerinin) dediği gibi bir çatışma ve çözülmeyi değil tam tersi bir silkinişi, uyanışı, kendi (ve öteki ile) barışmayı temsil ediyor.
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder