4 Ağustos 2010 Çarşamba

Bologna ve ilk üniversite

Önceki yazıda Venedik kentinin kanalları, müzeleri, dar sokakları ile tarihte gezinti yapmak, sular üzerine kurulu bir kentin neler sunabileceğini görmek isteyenler için ideal bir mekan olduğunu söylemiştik. Bu hafta da Avrupa’nın hatta bir anlamda dünyanın ilk sistematik yükseköğretiminin başladığı yani ilk üniversitenin kurulduğu Bologna kentinden bahsetmek yerinde olacak.

Bologna tipik bir ortaçağ kenti. Kent merkezi tarih ile iç içe. Bir sokaktan diğerine geçerken sizi bekleyen güzel mimari sürprizlerle karşılaşıyorsunuz. Bologna’da da birçok İtalyan şehrinde olduğu gibi çok sayıda kilise var. Bazen karşı karşıya, bazen yana yana inşa edilmiş irili ufaklı farklı mimarileri yansıtan dini yapılar bunlar. Şehir bu yapılar etrafında oluşmuş. Yani ortaçağ şehir hayatının merkezin kiliseler, katedraller var.

Bologna’yı şöhrete kavuşturan kuşkusuz ilk üniversitenin burada kurulmuş olması. Sadece ilk üniversitenin kurulduğu şehir olması açısından bile bu şehir ziyaret edilmeyi hak ediyor. İtalya seyahatine Venedik’ten başlayanlar için pek uzak sayılmaz. Kısa bir hızlı ve bir o kadar da rahat ve dinlendirici manzaralı tren yolculuğundan sonra Bologna’ya ulaşmak mümkün.

Bologna tren istasyonunun karşısındaki otellerin birinde önceden yer ayırtmak, istasyondan çıkar çıkmaz eşyaları yerleştirip şehir turuna başlamak mümkün. Tıpkı Venedik ve Floransa gibi Bologna’da da araç ihtiyacınız olmayacak. Görülmesi gereken her yer yürüme mesafesinde ve zaten böylesine tarihi bir kentin tadı ancak yürüyerek çıkarılabilir.

Bologna’nın ilk anda dikkati çeken diğer kentlerden farklı tarafı mimarisinde göze çarpıyor. Ana cadde ve sokakların çoğunun ön cephesinde sütunların üzerinde yer alan kemerler, kapalı mekanlar uzayıp gidiyor. Tam bir gölgelik gibi. Bir ara zorunlu olarak yapılması gerekiyormuş. O nedenle Bologna’da toplamda kilometrelerce kemer ve altında yürüyebileceğiniz uzun koridorlar var. Bir zamanlar atlılar dahi buradan yürürmüş. O nedenle hayli yüksek tavanlı yapılmış.

Şehir merkezinde sizi karşılayan ilk yapı, diğer pek çok İtalyan kentinde olduğu gibi büyük bir katedral, eski papaların anısına yapılmış anıtlar, fıskiyeli bir havuz. Kafeler, lokantalar hemen bu merkezin yanı başında. Yani kahve içerken veya yemek yerken bir ortaçağ kentinin tam göbeğinde hissedebilirsiniz kendinizi. Özellikle akşamları yapılan ışıklandırmalar daha sade, sakin, dingin biraz da romantizm katabilir atmosfere. Bu, şehri seyretmekten aldığınız doyumu emin olun daha da artıracaktır.

Bologna’ya gelince mutlaka yapılması gereken şeylerden biri burada kurulan Avrupa’nın ilk üniversitesini de görmek olmalı. Özellikle hukuk fakültesi ilk kurulan fakültelerden olduğu için mutlaka içine girilmeli, kare biçimindeki bahçesinde yürünmeli, ilk hoca ve talebelerin burada neler tartıştıkları, neler konuştukları üzerinde biraz düşünülmeli ve hayal kurumalı.

Modern eğitim ve bilimin ilk merkezlerinden biri olan bu üniversiteyi, kütüphanesini ve koridorlarını dolaşmak insanda ayrıcalıklı olduğu duygusunu uyandırıyor. Bir üniversite hocası olarak şahsen ben bunu hissettim ve Bologna’ya ruh üfleyen şeyin de bu ilk üniversitedeki bilgi, erdem ve hakikat peşinde koşma tutkusu olduğunu düşündüm. Günün birinde tekrar yolumun buraya düşmesini dileyerek ayrıldım bu kentten. Ayrılırken bir hüzün çöktü ama bir sonraki durağın Floransa olduğunu bilmek içime su serpti.

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...