12 Ocak 2010 Salı

2010 Umutları, Beklentileri ve Heyecanları

Koca bir yılı daha geride bıraktık. Acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle, kötüsüyle, başarı ve başarısızlıkları ile 2009 veda ettiğimiz bir yıl oldu. Geçen günleri geri getirmemiz mümkün olmadığı için artık geleceğe, 2010 ve ötesine bakmak, yeni bir döneme hazırlık yapmak ve bunun için de yüreğimizi ve zihnimizi yenilemek ve tazelemek durumundayız.

Eğer iç dünyamızda bir yenilik yapmaz, zihinsel ve ruhsal arınmışlık yaşayamassak geleceğe bakmak yerine geçmişe takılırız. Kuşkusuz geçmişimizi unutamayız, olan olan bitene ve yaşadıklarımıza sünger çekemeyiz ama geçmişe de takılmak zorunda değiliz.

Geçmiş ders almak ve ders çıkarmak için vardır. Belki hatıralarından beslenmek, kendi bütünlüğümüzü korumak ve devam ettirmek için de yararlıdır. Ama sürekli ona esir olmak yani geçmiş yaşantıların tutsağı olmak ruh sağlığı açısından kabul edilebilir bir durum değildir.

YENİ BİR GELECEK HAYALİ

Ne olursa olsun 2010 ve ötesi için yeni bir gelecek hayali taşımak hatta inşa etmek zorundayız. Buradaki can alıcı sorular şunlardır: Zamana yenilmek mi yoksa zamanı aşmak ve yenmek mi istediğimiz şey? Hayatın getirdikleri karşısında tutsak mı olmak yoksa ona müdahil olmup kendi geleceğimizi kendimi mi şekillendirmek istiyoruz?

Daha açık ve net sormak gerekirse, kılımızı kıpırdatmadan yerimizde oturup insani yaratıcılık ve üreticilikten uzak ve bıkkın, kendi köşesine çekilmiş ve sinmiş bir hayat mı sürmek istiyoruz yoksa enerjimizi sürekli canlı canlı tutup hayata hergün yeniden mi başlamak istiyoruz?

Bizim kültürümüz ve inancımız tembelliği ve miskinliği, kadercilik ve teslimiyetçiliği onaylamaz. Düşünün ki bu milllet Orta Asya bozkırlarından çıkıp Anadolu’yu vatan yapmış. Bütün engelleri aşarak Anadolu topraklarını Türkleştirmiş, müslümanlaştırmış ve özgürleştirererek Türklerin egemen olduğu bir vatan haline getirmiş. Tembel, miskin ve içine kapanık bir milletin bunu yapması mümkün mü?

Türkler Anadolu topralarına da sığmamış, ordan Rumeli ve Avrupa’ya da sıçramış, Balkanlar ve Orta Doğu’da at koşturmuş. Dünyaya nizam verme iddiasıyla gece gündüz çalışmış. Peki bu necip milletin torunları bizler ne yapıyoruz? Nasıl bir gelecek vizyonumuz var; netür heyecanlar taşıyoruz; hem kendimizi hem de içinde bulunduğumuz toplumu ve ait olduğumuz grubu bir adım daha ileri götürmek için ne yapıyoruz? 2010’a girerken bu soruları kendimize sormamız ve etrafımızdaki dostlarımıza hatırlatmamız gerekmez mi?

ZAMANIN TUTSAĞI OLMAMAK İÇİN

Kendi geleceğine sahip çıkamayan topluluklar ya zamanın ya da başka toplulukların tutsağı olur. Yani iradelerini bir türlü hayata geçiremez ve etken olamazlar. Sürekli edilgen olurlar ve koyun gibi güdülürler. Türkler tarihin hiç bir kesitinde tutsak olmadılar. Buna hep karşı koydular. Çünkü kendi kaderlerini kendi çizmek isteyen bir millet olarak büyük kayıplar pahasına özgürlüklerini korudular. Anadolu ancak böyle vatan yapıldı ve korundu.

Diyasporadaki Türklerin de kendi geleceklerine sahip çıkması ve bu bilinci çocuklarına aktarması gerekiyor. Yoksa günün birinde ne kimlik ne de inanç kalır. Hem birey hem de toplum olarak zihinsel tutsaklık yaşamamak için bizi ‘biz’ yapan değerlere sahip çıkıp 2010 ve ötesine taşımak zorundayız. Bu, var olma veya yok olma arasında bir seçim yapmak anlamına gelmektedir. 2010’da ‘var olmak’tan yana tavır almalıyız. Daha parlak bir gelecek inşası dileğiyle iyi seneler diliyorum.

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...