28 Ekim 2006 Cumartesi

Amerika’da Din ve Vicdan Özgürlüğü Tartışması

Ekim aynın ilk haftasında iki toplantıya katılmak üzere ABD’ye gitmiştim. Oradaki izlenimlerimi biraz gecikmeli de olsa sizinle paylaşmak istiyorum. Önce toplantı konuları nelerdi, ben hangi konularda bildiri sundum bunları not edeyim. İlk toplantı International Center for Law and Religion Studies, Brigham Young University and the International Academy for Freedom of Religion and Belief adlı üç kurumun ortak girişimleri sonucu Salt Lake City’de yapıldı. Toplantının adı The Thirteenth Annual International Law and Religion Symposium on the 1981 U.N. Declaration on Religious Tolerance and Non-Discrimination: Implementing Its Principles after Twenty-five Years olarak ilan edilmişti. Birleşmiş Milletler’in dini hoşgörüyü geliştirmek ve dini inanca dayalı ayrımcılığa son vermek üzere 1981 yılında ilan ettiği deklarasyon tartışma konusu olarak belirlenmişti.
Toplatıya kırk beş ülkeden doksan katılımcı bildiri ile katıldı. Nerdeyse küçük bir BM manzarası vardı yani. Türkiye’den toplantıya üç bilim adamı davet edilmişti. Diyanet İşleri başkan yardımcısı Prof. Muhammed Şevki Aydın ve Doç. Dr. İlhan Yıldız benim dışımda davet edilenler arasındaydı. Her iki konuşmacı da dinleyiciler açısından doyurucu olan konuşmalar yaptı. Özellikle Prof. Aydın’ın konuşması bir hayli dikkat çekti. Çünkü ilk kez Diyanet’ten üst düzey bir yetkili katılıyordu her yıl yapılan bu toplantıya.
Gerçekten de bu tür bilimsel platformların yetkin ve bilimsel birikimi olanlar tarafından boş bırakılmaması önlem taşıyor. Hem Türkiye ve Türkler hakkındaki yanlış bilgilendirmeleri önlemek, hem de bilgi ve tecrübeye dayalı doğru ve güvenilir bilgiler ile kendimizi tanıtmak açısından bu tür toplantılar önem taşıyor. Toplantıyı önemli kılan bir başka etken ise katılımcıların çeşitliliği idi. Düşünün kırk beş ülkeden insan sizi dinliyor. Bunların çoğuna isteseniz de bazen mesajınızı iletmeniz mümkün olmuyor. İşte bu toplantı bize “varsa söyleyecekleriniz buyurun söyleyin” der gibi bir fırsat sundu.
Türkiye’den davet edilen bir bilim insanı olarak ben de Türkiye hakkında bir konuşma yaptım. “Models of State-Religion Relations: The Case of Turkey” başlığını taşıyan konuşmamda dünyadaki din-devlet ilişki modellerini ve laiklik uygulamalarını anlattım. Ayrıca Türkiye’deki laiklik anlayışının kökenlerini, uygulama biçimlerini, ülkemizdeki tartışmaları, din ve vicdan özgürlüklerinde yaşanan gelişmeleri ve sorunları bilimsel bir dille anlattım. Şunu söylemeliyim ki bizim konuşmalarımız hakikaten çok ilgi çekti. Çünkü Türkiye diğer İslam ülkeleri ile karşılaştırıldığında gerçekten farklı bir yerde duruyor. Türkiye, hem modern ve demokratik, hem de laik ve dindar görüşlü kitlelerin bir arada yaşadığı bir ülke. Bu durum bütün dikkatleri Türkiye üzerine topluyor.
Türkiye’yi önemli kılan bir başka özellik ise farklı uygarlıklara beşiklik etmesi ve bu mirası halihazırda koruyor olması. Toplantıya katılanların en çok sorduğu sorular arasında Türkiye’deki uygarlıklar birikiminin bugüne nasıl yansıdığı, İslam ve demokrasiyi başarılı bir şekilde nasıl bağdaştırdığı soruları vardı. Ayrıca AB’ye üyelik sürecinde gerçekleştirilen reformların etkisi de sorulan sorular arasındaydı. AB konusu açıldığında kuşkusuz bizim de söylediğimiz bazı konular oldu. Mesela Türkiye’nin üyeliği söz konusu olduğunda Fransa ve Hollanda gibi bazı ülkelerin kültürcü bir yaklaşımı benimsedikleri, halkının çoğu Müslüman olduğu için Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkıldığını, bunun ne insan hakları ve eşitlik ne de evrensel barış açısından tutarlı yanı olmadığını belirttik. Gördük ki, Türkiye ne kendini ne de birikimlerini bu tür uluslar arası platformlarda yeterince tanıtamıyor.
Katıldığın ikinci toplantı New York’ta yapıldı. Brigham Young Üniversitesi ile Columbia Üniversitesi tarafından BM binasının hemen karşısında bulunan, The United Nations Building’de yapılan toplantının başlığı, Religious Freedom and World Peace idi. Bu toplantıda “Managing Religious Diversity in Turkey: The Past and the Present” konulu bir konuşma yaparak Türkiye’nin geçmişte ve bugün farklı dinleri ve inançları nasıl barış içinde bir arada yaşatabildiğini, bunun felsefi arka planının ne olduğunu ve Türkiye’nin birikimlerinin niçin önemsenmesi gerektiğini anlattım.
ABD’de bir daha gördüm ki Türkiye bu ülkede yeterince tanınmıyor, bilinmiyor ve anlaşılmıyor. Peki Avrupa’da, Orta Doğu’da, Asya ve Afrika’da yeterince biliniyor mu? Bu soruya olumlu cevap vermek en azından şimdilik mümkün görünmüyor. Haftaya bazı toplantılara katılmak üzere Avustralya’ya gideceğim. Bakalım orda Türkiye ve Türkler yeterince biliniyor mu? Hem oradayken hem de dönünce Avustralya izlenimlerimi de sizinle paylaşmaya çalışacağım.

Hiç yorum yok:

Yükseköğretimde uluslararasılaşma Türkiye için ne vadediyor?

Prof. Dr. Talip Küçükcan  Bu yazının başlığı "Türkiye 370 milyar dolarlık yükseköğretim ekonomisinden ne kadar pay alıyor?" olab...