Körfez ülkeleri arasındaki gerilim dünya
gündeminde. Katar’a yapılan ablukanın sebebi ne? Hedefte hangi ülkeler var?
Katar kimi neden rahatsız etti? Türkiye bu işin neresinde? Büyük diplomatik
krizi AK PARTİ Adana Milletvekili, AKPM Türk Heyeti Başkanı Prof. Dr. Talip
Küçükcan AKŞAM Gazetesi’nden Pınar Işık Ardor’a değerlendirdi.
PINAR IŞIK ARDOR
Katar’ın komşularıyla
bir gün içinde yapayalnız bırakılmasıyla başlayan uluslararası boyut kazanan
Katar kriziyle karşı karşıyayız. Nasıl ortaya çıktı bu durum?
“ 40
YILLIK STATÜKONUN DEĞİŞMESİ İÇİN İRADE ORTAYA KOYDU”
Katar krizi körfez ülkeleri arasındaki
bir kriz gibi görünse de aslında değil. Tartışılan sadece Katar değil.
Ortadoğu’nun geleceği nasıl tasarlanacak? Ortadoğu’nun geleceğinde hangi
aktörler ne yapacak? Son 40, 50 yıla baktığımızda Ortadoğu’da bir statüko
kurulduğunu görüyoruz. Bu statüko nedir? ABD’nin çıkarı, İsrail’in güvenliği ve
Suudi Arabistan’ın liderliğini yaptığı daha çok otoriter olarak
tanımayabileceğimiz rejimlerin varlığının sürdürülmesi. Katar problemini bu
statükonun değişip değişmemesiyle ilgili bir çerçevede ele almak yararlı olur.
Suudi Arabistan’ın bir güç kaybı yaşadığını görüyoruz. Arap toplumlarının
özellikle 2010’da başlayan büyük talepleri oldu. Bu taleplerin amacı aslında 40
yıllık statükonun değişmesiydi. Neydi konu? “Ortadoğu’nun geleceğine dış güçler
veya toplumsal meşruiyeti olmayan kabileler,krallar, hanedanlar değil bizatihi
toplum olarak biz karar vermek istiyoruz” dediler.Bu çok büyük depremler
yarattı. Katar bu 40 yıllık statükonun değişmesi yönünde bir irade belirtti.
-Ne yaparak belirti
bunu?
“EL
CEZİRE BÜYÜK RAHATSIZLIK YARATTI”
Birincisi, Katar Mısır’da darbeye karşı
çıktı. Suudi Arabistan’ın başını çektiği diğer körfez ülkelerine baktığınızda
hepsi Mısır’daki darbeyi açıktan desteklediler. Yaklaşık 30 milyar dolarlık bir
sıcak para akışı da sağladılar. Mursi rejiminin gitmesi ve Sisi rejiminin
başarılı olması için. Dolayısıyla ilk adımın burada olduğunu görüyoruz.
İkincisi, biz dünyayı batı medyasının
gözüyle görüyoruz. CNN, BBC vb. Buna karşı yeni bir alternatif oluştu. EL
CEZİRE. El Cezire dünyadaki medya pratiğini değiştirdi ve alternatif söylemler
olduğunu da ortaya koydu. Baskın medya söyleminin dışında bir söylem ortaya
çıktı. El Cezire Arap dünyasında görülmeyen eleştirel bir yaklaşım ortaya
koydu. Bu Arap dünyası için bir ilkti. El Cezire bu alternatif söylemiyle
Arap halklarını doğrudan etkilemeye başladı. Bu bir ciddi sarsıntı yarattı ve
Katar rejimine karşı bir mesafe oluşurdu.
Üçüncüsü Müslüman Kardeşler. Hiç şiddete
başvurmadan sadece ortaya çıktıkları Mısır’da değil Kuzey Afrika ve
Ortadoğu’de pek çok siyasi geleneği etkilediler, ilham kaynağı oldular bu
siyasi meşruiyeti halka dayanmayan tüm rejimleri çok ciddi şekilde rahatsız
etti. Hamas Gazze’de bir başka alternatifi ortaya koydu ve
yıllardır Arap dünyasının çok önemsediği Arap İsrail çatışmasının çözümünde yeni
bir ses ortaya konuldu. Biliyorsunuz Arap dünyası her zaman Filistin’in hamisi
olarak kendisini gösterir ama iç bir zaman İsrail’in güvenliğin sarsacak
konularda bir adım atmaz.
“KATAR’A
BEDEL ÖDETMEK İSTİYORLAR”
Katar tarafından iki gruba özellikle Hamas
ve Müslüman Kardeşler’e ev sahipliği yapılmış olması yine bahsettiğimiz o
statükoya destekleyen tüm rejimlerin sadece Suudi Arabistan ve körfez
ülkeleri değil ABD ve bilhassa İsrail’i çok ciddi bir şekilde rahatsız etti.
Dolayısıyla mevcut jeopolitiğin korunması, yeni gelişmelerin durdurulması için
Katar’a bir ders verilmesi gerekiyordu. Katar’a şu anda yapılmak istenen
aslında bir bedel ödetme girişimidir. Bu bedel ödetme girişimi sadece Katar’a
değildir. Katar üzerinden benzer bir Ortadoğu coğrafyası görmek isteyen
bu tasarımı tahayyül eden tüm ülkelere yönelik mesajdır.
-Türkiye mesaj verilen
ülkelerden midir?
“KATAR
ÜZERİNDEN TÜRKİYE’YE MESAJ VERDİLER”
Türkiye’ye de doğrudan mesaj
verilmiştir. Çünkü Türkiye Ortadoğu’daki statükonun değişmesinden yanadır.
Siyasi meşruiyetin temel alınmasını istemektedir. Toplumsal taleplerin
karşılanmasını desteklemektedir. Türkiye Hamas’ın meşru bir aktör olarak
kabul edilmesini Müslüman Kardeşler’in şiddete bulaşmadığı için mutlaka
desteklenmesi gerektiğini ifade emiştir. Bütün bu bahsettiğimiz planlar
programlar Ortadoğu coğrafyasında aslında taşların yeniden tanınması anlamına
geliyor. Bu da Ortadoğu’daki bazı rejimlerin ve Ortadoğu’ya şekil veren
güçlerin istemediği bir durum
-İç siyasetin tartışma
konusu bu mesaj. Aslında hedef Türkiye söylemine tepki gösteren
kesim var ve “bunu dillendirmeyin tarafsız kalın” diyorlar
“TÜRKİYE
YENİ BİR ORTADOĞU İSTİYOR”
İç siyasette Türkiye’nin Ortadoğu’daki
gelişmelerden tamamen izole olmasını isteyen bu konularla ilgili herhangi bir
fikir beyan etmesini istemeyenlerin olduğu doğrudur. Yakın coğrafyamızdaki
gelişmeler bizi doğrudan etkiliyor. Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmelerden
kendini izole etmesi dış politika açısından kabul edilebilir bir şey değil. Tam
tersi muhalefetin ve diğer kesimlerin şunu söylemesi lazım. Bölgede çok
ciddi gelişmeler oluyor siz masada olmazsanız o masaya başkaları oturur ve
Ortadoğu’nun geleceğini başkaları şekillendirir. Muhalefet dış politika
körlüğü yaşıyor. Türkiye bölgede taraf tutmuyor. Türkiye’nin tercih
ettiği bir görüş var. Bu görüş açık ve net bir şekilde Ortadoğu’nun dünyanın
bir parçası olması ve barış ve güvenliğin tesis edilmesi refahtan
herkesin pay alması ve çok daha önemlisi hem terörle mücadelede hem de siyasi
meşruiyetin sağlanmasında yeni bir pencere açılmasını istiyor Türkiye. Yeni bir
Ortadoğu kurulmasını istiyor.
-Türkiye laik
demokratik bir ülke. Türkiye’ye mesaj var dediniz ne yapabilirler?
Katar’a yapılan Türkiye’ye yapılabilir mi?
“TÜRKİYE’NİN
VİZYONU HEDEFLERİNDE!”
Katar’a yapılan Türkiye’ye yapılamaz.
Ama Türkiye’yi izole etmek için uzun yıllardan beri zaten çalışmaları var. 2009
yılına kadar Türkiye’yi bir model ülke olarak konumlandıran bir dünya
vardı. Türkiye model ülke olarak görülüyordu. Ama 2009’dan sonra bir değişim
söz konusu oldu. Bu değişimin nedenlerine baktığımız zaman şunu görüyoruz.
Türkiye kendi özelliklerini dayattı, Türkiye bölge ile ilgili politikalarda
şimdiye kadar kurulmuş müesses nizamdan farklı şeyler söyledi ve İsrail’i
eleştirdi..Bunlardan sonra Türkiye’yi otoriterleştiren,Sn.Erdoğan’ı
tırnak içerisinde diktatörleştiren yayınlar yapılmaya başlandı. Gezi
oldu, darbe girişimi oldu, 7 Haziran sonrası hendekler kazıldı. Onlar
Türkiye’ye yönelik operasyondu zaten. Türkiye bunların hepsini atlattı.
Burada Ortadoğu ile ilgili bir vizyon rekabeti var hangi vizyon Ortadoğu’da
geleceği belirleyecek. Hangi aktörler burada geleceği belirleyecek.
Türkiye’nin tercih ettiği vizyona yönelik bir baltalama girişimidir bu.
-Suudi Arabistan ile
Katar arasında kalan bir Türkiye var. Suudiler bir karar ver derse ya da
Katar taraf seç derse o zaman ne yaparız?
İkili ilişkilerde ülkelerin her konuda
anlaşması zorunludur diye bir kural yok. Bazı alanlarda çok iyi anlaşırsınız
bazı alanlarda anlaşmayabilirsiniz. Suriye krizi meselesinde mesela biz diyelim
ki bazı ülkelerle hiç anlaşamayabiliyoruz ama ekonomi ve turizm konusunda çok
iyi anlaşabiliyoruz. Örnek Rusya. Bizim Suudi Arabistan’la ilişkilerimizi
Katar yüzünden koparmamız diye bir şey söz konusu olmayacağı gibi Suudi
Arabistan ile ilişkilerimizi sürdürebilmek için Katar’daki ilişkileri tamamen
ilgisiz kalmamız da söz konusu değil. Türkiye böyle bir denge içerisinde
faaliyetlerini sürdürüyor
-Dengeleri açalım mı?
“BİR
TERCİH SÖZ KONUSU DEĞİL”
Türkiye diplomasinin bütün kanallarının
kullanılmasını istiyor. Bunun için de Sn.Cumhurbaşkanı etkili liderlerin
hepsiyle hemen hemen görüştü. Türkiye’nin Körfez ülkeleri içerisinde bir
tercihte bulunması söz konusu değil. Bu gelişmeleri Türkiye ya Katar’ı
tercih edecek ya Suudi Arabistan’ı tercih edecek diye ortaya koymak rasyonel
bir dış politika okuması değil. Dış politika siyah beyaz ak kara meselesi
olarak görülemez.
-Katar’da askeri üssümüz vardı ancak
TBMM’de yeni bir tezkere ile Katar’a yine asker gönderilecek. Bunun
zamanlamasını doğru bulmayan çevreler oldu. Siz Katar’a askeri operasyon
yapılabileceğini düşünüyor musunuz?
“YENİ
BİR ANLAŞMA DEĞİL”
Türkiye’nin Katar’la Güvenlik ve
İşbirliği anlaşması 2001 yılında yapılmış anlaşmadır. Ak Parti’den önce .Bizden
önceki hükümetler Katar’ın önemini kavramışlar buna binayen Güvenlik ve
İşbirliği anlaşması imzalanmış. Ancak bu anlaşmanın kapsamı biraz dar.
Meclis’ten geçen anlaşma birisi Jandarmanın eğitimi ikincisi Türk
kuvvetlerinin konuşlandırılması. Amaç açık ve net bir şekilde orada
belirtiliyor. Bir bölgesel güvenlik ve istikrarın sağlanmasında Türkiye’nin
katkılarını Katar’a iletmek iki terörle mücadele konusunda Katar ile
ortak hareket etmek. Benzer anlaşmalar çok farklı ülkelerle yapıldı sadece
Katar ile yapılmış anlaşmalar değil. Bu şunu gösteriyor. Türkiye’nin sert gücü
önemseniyor.
“TÜRKİYE
MARKA OLDU”
Türkiye’nin askeri gücü,
teknolojisi, asker sayısı ve şimdiye kadar terörle mücadele ve çeşitli
operasyonlardaki gücü önemseniyor. Bu tecrübeyi farklı ülkeler kendi
ülkelerinde görmek istiyorlar. Jandarmanın eğitimini istiyor mesela Katar ve
bunun için de bütün masrafları karşılıyor. Türkiye bu anlamda bir marka
haline geliyor. Diğer taraftan Türk askerlerinin orada konuşlandırılması meselesi
de aynı şekilde iki ülke arasında daha önce yapılmış bir anlaşma bu yani
Meclis’e gelmiş olması yeni olabilir ama anlaşma yeni değil.
-Bu tezkere abluka
yapan ülkelere bir mesaj niteliği taşıyor mu? Ya da onlar ne mesajı aldılar?
“TÜRKİYE
ZEKİ GÜCÜ DEVREYE SOKTU”
Katar’la Türkiye arasında önemli bir
ilişki var. Katar’ın dış politika anlayışı Türkiye’nin dış politika anlayışıyla
örtüşüyor. Biz Katar’ın yanındayız. Katar’ın yanındayız demek diğer
ülkelerle bir çatışmaya girmek anlamına gelmez. Dış politika sadece ince
güçle sadece yumuşak güçle yapılmaz. Sert gücünüz de önemli. Kast ettiğim şey
askeri güç. Türkiye şunu yapmaya çalışıyor. Türkiye bu ikisini birleştirerek
zeki güç dediğimiz gücü kullanmaya çalışıyor.
“ABD’NİN
KATAR’DA 10 BİN ASKERİ VAR. SORUYOR MUSUNUZ?...”
ABD’ye baktığımız zaman
orada 10 bin tane askeri var. Katar’ın asker sayısı 11 bin. Peki şunu
söyleyebiliyor muyuz? ABD, Katar’ ı tercih ediyor Suudi
Arabistan’dan vazgeçiyor, diyemeyiz.
Türkiye’nin mesajı şu; Ortadoğu’da
kendi önceliklerimiz var. Bizim önceliklerimiz sadece Türkiye’nin çıkarları ile
ilgili değil. Bölge halklarının çıkarlarıyla da ilgili bir durum. Bakın
Sayın Cumhurbaşkanımız büyükelçilere verilen iftar yemeğinde bir cümle
kullandı. “Biz niçin Suriye’deyiz, Suriye halkı bizi çağırdı için oradayız”
dedi. Bu çok önemlidir.
-CHP lideri bir dizi
öneriler sıraladı. “Katar İhvan’a desteğini kesmelidir, AK Parti Rabia
işaretini yapmaktan vazgeçsin ve Türkiye Suudi Arabistan Katar arasında
tarafsızlığını korumalıdır” şeklinde
Türkiye bu konunun daha fazla büyümeden
arada bir çatlak olmadan bitirilmesini zaten söylüyor. Bu zaten
tarafsızlığın işareti. İhvan’a desteğin verilmesi meselesine gelince Müslüman
Kardeşler Arap dünyasında meşru temeli olan şimdiye kadar hiç bir yerde
şiddete teröre bulaşmamış olan ve hiç bir zaman zorla silahla dönüşüm ve
değişim istemeyen çok geniş tabanlı bir sosyal ve dini hareket.
ABD resmi olarak terör örgütü
demiyor ama o yönde beyan bildiriyorlar
“CHP
LİDERİ ŞUNU SÖYLEMELİYDİ”
Müslüman Kardeşler’e terör örgütü diyen
sadece Mısır ve etkilediği bazı ülkeler. AB’nin NATO’nun BM Güvenlik Konseyinin
hiç bir kararı yok. Müslüman Kardeşler meşru bir siyasi harekettir. Halkın
desteğiyle iktidara gelmişlerdir ve darbeyle götürülmüşlerdir. Bizim CHP
Genel Başkanından aslında duymak istediğimiz şey şuydu. Demokrasiyi
savunuyorsanız “Sisi darbe ile gelmiştir ve darbeyi Müslüman Kardeşler’e karşı
yapmıştır dolayısıyla bu darbe kabul edilemez” demeleri gerekirdi. Ne yazık ki
Suudi Arabistan ve Mısır’ın bugünkü rejimlerinin söylediğini aynı şekilde CHP
tekrar ediyor. Bu CHP’nin açısından kabul edilemez bir durum. Normal şartlarda
CHP’nin ne Suudi Arabistan ne de Mısır’daki mevcut rejimi desteklemesi söz
konusu olmaması gerekirken sorgulanan rejimlerin peşinden gitmesi anlaşılabilir
bir şey değil. Biz Müslüman Kardeşleri meşru bir siyasi hareket olarak
görüyoruz muhatap da alıyoruz. Tıpkı Hamas gibi. Kırmızı çizgilerimiz bellidir.
Toplumsal meşruiyetin kaynağı halktır. Kim silahlı mücadeleye girer ellerine
silah alır şiddete başvurursa Türkiye’nin bunlara destek vermesi diye bir şey
söz konusu olamaz.
-Rabia işaretine
gelelim
“CHP
LİDERİ KENDİ TABANINDAN KOPUK”
Rabia işaretini biz çok önemsiyoruz.
Rabia işaretini Ortadoğu’daki değişimin bir sembolü olarak görüyoruz.
Ortadoğu’da insanlar sokaklara çıktıklarında büyük bir dönüşümü talep
ettikleri için oradalardı. Neyi talep ediyordu insanlar? Biz demokratik
bir dönüşüm istiyoruz diyorlardı. Rabia işareti bunu sembolize ediyor. CHP
acaba bu değerlerle ne kadar yakın ne kadar uzak bunu CHP’nin sayın liderine
sormak lazım. Arap devrimlerinin arkasındaki felsefeyi kabul ediyorlar mı
etmiyorlar mı? Destekliyorlar mı desteklemiyorlar mı? Ben Ortalama bir
CHP’linin bu felsefeyi desteklediğini düşünüyorum. O anlamda da CHP liderinin
kendi tabanından kopuk bir görüntü sergilediği kanaatindeyim.
-Suriye’ye
baktığımız zaman Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye politikalarında
birleştikleri ya da ayrıştıkları yerler nereleri?
“KATAR
İRAN YANLISI DEĞİL”
Suudi Arabistan’ın temel önceliği
İran’ın yayılmacılığını önlemeye çalışmak. Suudi Arabistan kendisine en büyük
tehdit ve tehlikeyi İran olarak görüyor. Suudi Arabistan içerisinde ve körfez
ülkelerinde ciddi bir Şii nüfus var. Suudi Arabistan bunu kendisine çok
büyük bir tehdit olarak görüyor. O nedenle zaten İsrail ile ortak bir tutumu
var İran söz konusu olduğunda. ABD ile özellikle Trump dönemiyle
ortak bir tutumu var. Türkiye ile çok ciddi bir şekilde farklılaşıyorlar.
Türkiye Suriye’ye insani pencereden bakıyor.
Katar’ın az önce genel çerçevesini
çizdiğimiz Ortadoğu vizyonu ile ilgili olarak benimsediği bakış açısı
Suudi Arabistan’ı çok ciddi bir şekilde rahatsız ediyor. Katar’ın tercihlerine
baktığınızda İran yanlısı olarak konumlandırıldılar. Ama ben Katar’ı İran
yanlısı olarak görmüyorum.
-İran’da çok önemli
noktalara terör saldırıları yapıldı. İran, Suudi Arabistan’a öcünü alacağız
dedi. Bir savaşa doğru mu gidiyor bölge?
“YÜZ
YILLIK KAYIP YAŞANIR”
Hepimizi kaygılandıran gelişmeler
bunlar. Sıcak savaş bitmeyecek bir savaştır. 1979’da İran devrimi
olduğunda Irak ile yapılan sıcak çatışmalar neredeyse on yıl devam etti. Bunun
sponsorluğunu büyük oranda Körfez ülkeleri üstlenmişti. Bunun bölgeye çok büyük
maliyetinin olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla sıcak bir savaşın taraflar
açısından çok büyük bir riskler taşıdığını herkes görüyor. Her ne kadar Suudi
Arabistan çok ciddi bir silah anlaşması yapmış olsa da bu silahları İran’a
karşı kullanma konusunda çok tedbirli olacağını düşünüyorum. Böyle bir
risk alacağını düşünmüyorum. İran’da nükleer silahların geliştirilmiş olması ve
İran’ın bunu kullanma konusunu da Irak savaşında gördük çok kendini
sınırlamayacağın düşünebiliriz. Bu bölgede sıcak savaş demek önümüzdeki on
yılların savaşla devam etmesi ve belki de Ortadoğu’nun önümüzdeki yüz yılının
bir şekilde kaybolması demek.
Türkiye bundan nasıl
etkilenir?
“İRAN’A
İLK SALDIRI ÇOK DÜŞÜNDÜRÜCÜ”
Bir ülkede çatışmalar olduğu zaman
devletler kontrolünü kaybediyor ve devlet dışı aktörler ortaya çıkıyor. Şu anda
Suriye’nin en büyük problemi devlet dışı aktörlerin kontrol edilememesi. YPG,
PYD ve DEAŞ gibi unsurlar söz konusu. Ortadoğu’daki sıcak çatışmalar iki
ülke arasında kalmayacak. Artık ittifakların olduğu bir dünyada yaşıyoruz ve bu
ittifaklar mutlaka bu savaşın bir parçası haline gelebilirler ve savaştan
etkilenecek olanlar da sadece Ortadoğu olmaz. Ben sıcak savaş olmayacağı
kanaatindeyim. İran’ın hemen Türkiye’ye gelmesinin temel nedenlerinden bir
tanesi budur.
Bu terör saldırıları ise İran’ın
biraz özeleştiri yapmasına neden olacak. Şimdiye kadar ilginç bir şekilde
DAEŞ hiç bir şekilde İran’a saldırmadı, ilk saldırısı oldu. Bu da
aslında çok düşündürücü. Bölgedeki terör örgütleri devlet dışı aktörler
kimler tarafından kontrol ediliyor ve bunlar hangi amaçlarla bazı ülkeleri
sınırlamak terbiye etmek kontrol etmek için kullanılıyor. Bu soruları sormak
zorundayız. Türkiye’ye şunu söylediler dediler ki; Türkiye DEAŞ’i destekliyor.
Türkiye’deki siyasi iktidarın meşruiyetini sorgulamak için bize bunu yaptılar.
Türkiye’yi izole etmek için. Türkiye şunu söyledi. “Hayır biz DEAŞ’e karşı
koalisyonun bir parçasıyız buyurun İncirlik’i kullanabilirsiniz hatta
operasyonları beraber yapalım”. Bu defa ne oldu. DEAŞ bizim üzerimize
saldırmaya başladı. Önümüzdeki dönemde de bu devlet dışı aktörlerin çok aktif
olacağını varsaymak mümkün.
“İDDİALI
DIŞ POLİTİKA LAZIM”
Bakın Türkiye iddialı bir dış politika
sürdürmek zorunda. O nedenle Türkiye’nin bazı ülkelerde asker konuşlandırması
bazı ülkelerle savunma anlaşması yapması önemlidir ve bu daha da devam
ettirilmelidir. Çünkü risk tehdit ve tehlike sınırınıza geldiği anda bunu
önleme imkanınız zayıflıyor. Türkiye olarak savunma hattımızı Türkiye’nin
dışında kurmalıyız.
-ABD’nin yaptığının
benzeri yani
“SERT
GÜÇ OLMADAN AYAKTA DURAMAYIZ”
Evet. Türkiye bir beka mücadelesi
veriyor. 15 Temmuz’da bunu gördük. Türkiye’ye yönelik tehditleri biliyoruz.
Beka meselesiyle karşı karşıya olan bir ülkenin sert yüzünü mutlaka kullanması
gerekiyor. Bu sert güç olmadan ayakta kalamazsınız. ABD’nin bugün kendi ülkesi
dışında 150 binden fazla askeri var. ABD’nin yurt dışında bulundurduğu asker
sayısı İngiltere ordusu kadardır. Fransız ordusu kadardır. Niçin bulunduruyor
bunları işgal için kullanmıyor kendi güvenliğine kendi çıkarlarına yönelik bir
tehdit olduğunda onları caydırıcı unsur olarak orada kullanıyor.
ABD Başkanını
Arabistan ziyareti, kılıç dansı ardından Katar’a yaptırım ardından
da Katar Emiri ile görüşmesi. Trump ne yapmaya çalışıyor?
“TRUMP
BİR ŞEYİ HESAP ETMEDİ!”
Trump’un dış politika tercihlerini
okumak mümkün olmadı. Aldığı her karar üzerinde bir değerlendirme yapmak
gerekiyor. Netleşmiş politikası yok. Çünkü hala dış politika ekibini tamamlamış
değil. Trump’ın dış politika tercihlerini de büyük oranda güvenlik bürokrasisi
etkiliyor. Arabistan’da “Biz Katar’a bir izolasyon girişiminde
bulunacağız bu konuda ABD bizim yanımızda mıdır” diye soruldu Trump da
“evet yanınızdayız” dedi. Trump biliyorsunuz hemen arkasından üç tane de tweet
attı bu işin arkasında kendisinin olduğunu anlatan.
-Ama sonra birileri
devreye mi girdi?
“KATAR’DAKİ
ÜS ABD İÇİN HAYATİ ÖNEMDE”
Tabi. ABD rasyonel bir dış politika
takip etmeye çalışıyor yani Katar’ın şu öneminin farkındalar. Katar küçük bir
ülke ama Katar dünyanın en zengin doğal gaz kaynaklarına sahip bir ülke.
Ortadoğu’da askeri operasyonlar söz konusu olduğunda ve istihbarat
operasyonları söz konusu olduğunda oradaki üs ABD için şu anda hayati bir önem
taşıyor.
“TRUMP
BU KRİZİ ÇÖZEN LİDERE DÖNÜŞECEK”
Trump bunu fark ettiği için bir
arabulucu rol üstleniyor. Trump burada krizi çözen bir lider haline
dönüşecek. ABD çok hızlı pozisyon değiştirebilen bir ülke. Katar
konusunda da Arabistan konusunda da çok hızlı değişebiliyor.