27 Mayıs 2005 Cuma

Ne Liverpool Ne Milan! Kazanan Türkiye

Günlerdir heyecanla beklenen Avrupa Şampiyonlar Ligi finali yani Liverpool-Milan maçı nihayet yapıldı ve bitti. Çarşamba günü doruğa çıkan heyecanın yerini Milan tarafında hayal kırıklığı, Liverpool tarafında ise sevinç ve coşku aldı. Liverpool kupayı İngiltere’ye götürdü. Ama yaklaşık yüz bin futbol tutkununu sahaya sürükleyen ve milyonlarca sporseveri ekran başına kilitleyen bu maçın galibi genelde Türkiye özelde ise İstanbul oldu.
Türkiye’deki bu futbol şöleni yaklaşık iki yüz ülkede üç milyara yakın insan tarafından seyredildi. Avrupa Şampiyonlar Ligi kupası nereye giderse gitsin zihinlere kazılan aslında İstanbul ve Türkiye oldu. Nasıl kazınmasın ki? Yılın en güzel mevsiminde on binlerce taraftar İstanbul sokaklarını doldurdu. Bir çoğu ilk kez İstanbul’a gelmişti ama daha ilk günden şehrin büyülü havasına kaptırmışlardı kendilerini.
İstanbul’un büyülü havasını soluyan İngiliz ve İtalyan taraftarlar sadece ellerinde bira şişleri ve bayraklarla dolaşarak günlerini geçirmedi. Otellerin çoğu final maçı için gelenlere üç-dört günlük rezervasyon politikası uyguladığı için yarım gün harcanacak maç birçokları için kısa bir tatil anlamına geliyordu. Bu nedenle sokaklarda, müzelerde, saraylarda, vapurlarda yani İstanbul’un her köşesinde konuk futbolseverlere rastlamak mümkündü.
Taraftarların üç-dört gün boyunca sokaklarda dolaşması bilerek ya da bilmeyerek İstanbul ve Türkiye’nin müthiş güzelliklerini keşfetmeye yetmişti. Bunun en güzel örneklerinden birini final maçının yapılacağı gün bir sabah kahvaltısında gördüm. Yurt dışından gelen ve farklı ülkeleri temsil eden üst düzey liderler grubu ile yapılan bir toplantıya katılmam gerektiği için erken saatlerde Sultan Ahmet yakınlarındaki Ahırkapı’da bulunan Armada oteline gittim. Toplantı saatine kadar beklemek yerine kahvaltı yapmak üzere otelin terasında çıktığımda çarpıcı bir manzara ile karşılaştım. Akşam yapılacak maçın heyecanıyla güne erken başlayan futbol aşıkları destekledikleri takımın formalarıyla kahvaltı masalarını doldurmuştu bile.
Teras katının manzarası inanılmaz derece güzeldi. Çaylar, kahveler, börekler, peynirler ve zeytinlerle süslü tabaklarını alan futbol tutkunları, serin bir sabah saatinde Sultan Ahmet Camii ve Ayasofya Müzesi’ne bakarak keyif çatıyordu. Eminim bu manzara onlara kısa sürelik bile olsa maçı unutturmuştu. Sultan Ahmet Camii ve Ayasofya Müzesi’nden gözlerinizi alıp başka yere baktığınızda ise çarşaf gibi masmavi bir deniz manzarası karşılıyordu sizi. Yüzlerce yıllık geçmişi olan bir kentin en görkemli iki yapısının hemen yanında böyle zengin bir kahvaltı yapmak her kula nasip olabilecek bir şey değil. Bir tadanın bir kez daha tatma konusunda istekli olmakta hayli zorlanacağı geleneksel İngiliz kahvaltısı yerine zeytin, peynir, poğaça, börek, bal, ceviz ve çeşit çeşit reçellerden oluşan kahvaltı mönüsünün davetkar manzarası da ayrı bir güzellikteydi.
Londra, Paris, Amsterdam, Berlin ve New York gibi insanların akın akın gittiği kentlere gitmiş, bu kentlerin sokaklarında uzun uzun yürümüş biri olarak söylüyorum. İstanbul gibisi yok. İstanbul’un mimari dokusu, kültürel derinliği, doğal manzarası, yemekleri, denizinin mavisi hiçbir yerde yok. İşte Liverpool ve Milan taraftarları bu zenginlikleri, birikimleri ve güzellikleri keşfetme, tatma ve içlerine sindirme fırsatı buldu.
Final maçı hakikaten çok heyecanlı, hareketli ve keyifliydi. Maça gelenler için unutulamayacak hatıralar bıraktı geride. Ve bu hatıra İstanbul’da yani Türkiye’de yaşandı. Kuşkusuz maç bir süre daha konuşulacak, tartışılacak ve görüntüleri ekranlarımızı süsleyecek. Maça ilişkin her konuşma, yazı, program ve yorum kaçınılmaz olarak İstanbul’u da gündeme getirecektir. Kimi zafer sarhoşluğu, kimi matem havasında evine ve yurduna dönen on binlerce taraftar maça ilişkin gözlemlerini paylaşmayı bitirdikten sonra sıra İstanbul’u anlatmaya gelecek. Yenilen ve içilen şeyler, gezilen ve görülen yerler, yürünen sokaklar, selamlaşılan insanlar, yani İstanbul ve Türkiye konuşulacak Liverpool ve Milan’da.
Final maçı organizasyonu Türkiye’ye milyonlarca dolar akmasına da neden oldu. Sokaklar canlandı ve esnafın yüzü güldü. Türkiye organizasyon konusunda maddi ölçeklere sığmayacak bir başarı gösterdi, deneyim elde etti ve bütün dünyanın güvenini kazandı. Türkiye her anlamda birinci ligde yarışan ve rekabet eden bir ülke olduğunu tekrar gösterdi. Hem de masraf etmeden, milyonlarca dolar reklam parası ödemeden bunu başardı.
Avrupa Şampiyonlar Ligi kupasını Liverpool aldı ve iki devrelik perde böylece bu yıl için kapanmış oldu. Fakat asıl kazanan Türkiye oldu ve Atatürk Olimpiyat Stadı İstanbul başta olmak üzere Türkiye için yeni perdeler araladı ve yeni fırsat alanları açtı. Şimdi Türkiye’ye düşen ödev bu fırsatları iyi değerlendirmekten ibarettir.

Hiç yorum yok:

Yükseköğretimde uluslararasılaşma Türkiye için ne vadediyor?

Prof. Dr. Talip Küçükcan  Bu yazının başlığı "Türkiye 370 milyar dolarlık yükseköğretim ekonomisinden ne kadar pay alıyor?" olab...