12 Eylül 2006 Salı

Tabloid medya, panik ve yabancı düşmanlığını nasıl körüklüyor?

Şu İngilizlere şaşmamak elde değil doğrusu. Çoğunuz işyerinde, okulda veya daha farklı ortamlarda İngilizlerle karşılaşıyor ve belki de aşağıda sizinle paylaşacağım gözlemlere katılıyorsunuz. Biliyorsunuz İngiltere’de iki türlü gazete çıkar. Bunlardan bir kısmı The Independent, The Guardian ve The Times gibi gazetelerdir. Bir diğer kısım ise The Sun, The Daily Mirror ve The News of the World gibi tabloid gazetelerdir. Aralarındaki en önemli fark “ciddiyet” ve “sükunet” farkıdır.
Bahsedilen birinci tür gazetelerde ulusal ve uluslar arası gelişmelerle ilgili kapsamlı haberler, analizler ve yorumlar yer alır. Uzmanların görüşlerine yer verilir. Türkiye’de olduğu gibi her köşe yazarı hem her gün yazmaz, hem de her konuda yazmaz. Yazarlar her yazıları için iki-üç günlük hazırlık yapar. Okur, araştırır, görüşmeler yapar ve en önemlisi düşünür. Sonra da yazısını kaleme alır. Kuşkusuz her yazar kendi bakış açısını, ideolojik eğilimlerini ve tercihleri yazısına yansıtır. Ama bu, yazıların derinliğini ve ciddiyetini sulandırmaz. Ciddi gazetelerin her birinin ortalama satışları üç yüz bin ila beş yüz bin arasında değişir. Bazı gazetelerin Pazar günü versiyonları ise bir milyon satar. Aslında İngiliz toplumunun dışardan görünen gelişmişlik ve eğitim düzeyine bakılırsa ciddi gazetelerin satış rakamlarının düşük olduğu söylenebilir.
İkinci tür olan tabloid gazetelerde ise sürekli panik havası yaratan, sanki başımıza her an bir bela gelecekmiş gibi uyarı, korkutma ve düşmanlık yaratıcı türden haberler vardır. Kuşkusuz bu gazetelerin en önemli malzemeleri arasında sansasyonel haberler, dedikodular, kraliyet ailesinin çarpık ilişkileri, giyim kuşamları, sanat dünyasındaki çalkantılar, kim kiminle türü magazin haberleri yer alır. Tabloid gazeteleri İngiltere’de satış rekorları kırar. Sadece The Sun gazetesi günde dört milyondan fazla satar. Diğer tabloidlerin tirajları da bir hayli yüksektir. Yani İngiltere’de genel halk kitlelerine ulaşan, onların dünyaya ve olaylara bakışını etkileyen basılı yayın organları, ciddi gazetelerden çok tabloid gazetelerdir.
Bu kaygı verici bir durumdur. Çünkü tabloid gazeteler sürekli sansasyonel, magazinel ve sıradan haberler yapmakla beraber zaman zaman çok ciddi konuları da de çarpıtarak haberleştirmekte ve hatta manşetlere çekerek panik havası yaratmaktadır. Örneğin İngiltere’deki terör paniği ile haberlerde bunu açıkça gözlemledik. Tabloid gazeteler bu ülkede yaşayan Müslümanları hedef gösteren ve toplumsal güveni sarsma potansiyeli taşıyan haberler yaptı. Bu gazeteleri okuyanlar yıllardır barış ve huzur içinde yaşadıkları, aynı sokağın havasını teneffüs ettikleri ve karşılaştıklarında selamlaştıkları Müslüman komşularından kuşku duymaya başladıysa buna şaşırmamak lazım. Çünkü tabloid gazeteler sürekli panik ve kuşku yaratıcı yayınlar yaptı.
Tabloid gazetelerin en çok dile doladığı bir başka ciddi konu “göç” ve “göçmenler” konusu. Bu gazeteler periyodik olarak, İngiltere göçmenlerin ve sığınmacıların istilasına uğruyor izlenimi uyandıran haberler yayınlıyor. Birinci sayfadan verilen bu haberlere bakıldığında, sanki göçmenler İngiltere’yi işgal etmiş, bütün meslek dallarında işleri İngilizlerin ellerinden almış, sosyal konutlara yerleşmiş ve sosyal yardımlardan yararlanarak yan gelip yatıyor ve keyif çıkarıyor izlenimi kolayca edinilebilir. Kuşkusuz gelişmiş ülkelere doğru bir iş göçü vardır. Bunu da doğal karşılamak gerekir. Özellikle AB üyesi ülkeler açısından zaten böyle bir sorunun olmaması lazım çünkü kuruluşundan itibaren AB ortak bir pazar yaratmaya çalışıyor ve bu market rekabete açık olmak zorunda.
Tabloid gazetelere yansıyan haberlere ve resmi istatistiklere bakıldığında aslında gazetelerin sadece ve sadece panik havası yarattığı, ülkeye gelen göçmenleri hedef gösterdiği, ırkçılığın yükselmesine doğrudan veya dolaylı katkıda bulunduğunu söylemek mümkün. Bilindiği gibi 2005 yılında on yeni ülke AB üyesi oldu. Bunlardan sekiz tanesi eski komünist bloğuna mensuptu. Herkes üyelik başlar başlamaz büyük kitlelerin İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelere göç edeceğini sanıyordu. Bu korkuların yerinde olmadığı görüldü. Ancak göçmenlerin işgücü pazarına girmesi rekabet açısından bazı kaygılara neden oldu. Fakat bu göçler yüzünden işsizlik oranları artmadı. Yani korkulan olmadı. Buna rağmen İngiltere’deki tabloid gazeteler hala aynı tür haberler veriyor. Halbuki, göçmenler olmasa bu ülkede nüfus artışı eksiye gidecek, yaşlı ve emeklilerin bakımı için gereken fonlar bile zor bulunacak şayet genç bir iş gücü pazara girmese. Tabiî ki sokaktaki İngiliz bunu anlayacak durumda değil. “Yabancılar gelecek ben de işimde olacağım” korkusu yaşıyor. Bunun doğal sonucu olarak ta göçmenlere karşı ırkçı, ayrımcı ve önyargılı tutumları daha kolay benimsiyor.

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...