Kitle iletişim teknolojilerinin gelişmesi açısından 1990’lı yıllar bir dönüm noktası oldu. İletişim alanında kaydedilen gelişmeler sonucu toplumun her kesimi için yeni fırsatlar ve imkanlar ortaya çıktı. 1980’lerden başlayarak kendini daha belirgin bir şekilde gösteren internet uygulamaları ve ağı (world wide web), 1990 başlarında henüz gelişmemiş ve etkinlik kazanmamıştı. İnternet bağlantılarının yavaş oluşu, bilgisayarların işlem hacminin ve kapasitesinin düşük oluşu gibi faktörlerden dolayı yeni teknolojilerin kullanımı genellikle bu işe ilgi duyan meraklılarla ve profesyonellerle sınırlıydı. Ancak 1993 yılında hypertext’in bilgisayar teknolojilerinde kullanımı ile birlikte ağ gelişimi birden hız kazandı. Son yıllarda yeni programların ve teknolojik donanımların mevcudiyeti geniş imkanlar ve fırsatlar sunan küresel sanal dünyanın inşası, büyümesi ve genişlemesini kaçınılmaz kıldı.
Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması sosyal, kültürel ve siyasal alanlarda olduğu kadar din alanında da bir dizi yeni açılımlar ve değişimlere zemin hazırladı. Kitle iletişim araçları ve küreselleşme dalgası sınırları büyük oranda ortadan kaldırdı ve dünyayı küçülttü. Küreselleşme sürecinde teknoloji, sermaye, kültür, mal ve insan akışkanlığı kadar bilgi akışkanlığının da yaşandığı gözlendi. Evrensellik iddiası ve en eski transnasyonal hareket olma özellikleri itibariyle dinler de, dini bilgi ve mesajlarını kitle iletişim araçlarını ve medyaları kullanarak bir taraftan kendi taraftarlarına daha etkin bir şekilde ulaştırmaya, diğer yandan da sahiplendikleri evrensel mesajı diğer insanlara iletmeye başladı.
İnternetin keşfi ve yaygınlaşması dini iletişim açısından bir dönüm noktası olmuştur çünkü bu gelişme dini değerlerin yükseldiği bir döneme denk düşmüştür. Dini değerler modern dünyada tekrar keşfedilmeye başlanmış ve toplumsal hayatın önemli aktörlerinden biri olmuştur. Modernleşme süreci ile sekülerleşme arasında pozitif bir korelasyon kuran toplum bilimciler, 1960 ve 1970’li yıllara kadar modernleşmeyle birlikte dinin toplumsal hayattan silineceği iddiasını tekrarlıyordu. Batı Avrupa örneğinden hareket eden yani Avrupa’daki kilise üyelikleri ve cemaat sayısındaki belirgin düşüşü modernizmin ve akılcılığın bir sonucu olarak yorumlayan toplum bilimciler, benzer bir sürecin dünyanın diğer bölgelerinde de yaşanacağını iddia ediyordu. Ancak toplumsal olaylar ve dönüşümler bu beklentilerin yani, modernleştikçe dinin sosyal hayattaki etkisini yitireceği, modern değerlerin, dini bütünüyle toplumsal hayatın dışına iteceği ve artık dinin toplum için bir anlam ifade etmeyecek bir pozisyona gerileyeceği beklentilerinin gerçekleşmediğini gösterdi.
Modernleşme sürecinin dinin toplumsal hayattaki rolünü aşamalı bir şekilde azaltacağına ilişkin kuram, Batı Avrupa’daki tarihsel deneyimi ve bugün ortaya çıkan sonuçları temel veri olarak alıyor. Grace Davie ve Peter Berger gibi bazı bilim insanları Batı Avrupa’nın bu konuda bir “istisna” olduğunu ve buradaki bulguların genellenemeyeceğini söylüyor. Hatta Batı Avrupa’da bile dinin bütün yönleri ile ortadan kaybolduğunu iddia etmek yani modernleşmenin toplum hayatından dini silip attığını söylemek mümkün değil.
Din, Avrupa’da da bir hafıza zinciri olarak sürekli var olmuştur ancak zaman zaman bazı sosyal ve siyasal etkenler nedeniyle bu hafıza zincirinin halkalarında sadece kopukluklar olmuştur. Hafıza zincirindeki bir halkanın kopmuş olması dinin ortadan kalktığı anlamına gelmez. Toplumun kolektif bilincine yerleşen ve dokusunu etkiyen din hafıza zinciri olarak varlığını sürdürür ve zaman zaman halkalarda kopuşlar olsa da kendini tekrar yenileyebilir. Batı Avrupa’da kurumsal dinden belirgin oranda uzaklaşma ve soğuma olduğu gözlemi doğru olmakla birlikte yeni dindarlık biçimlerinin inşa edildiğini söylemek de mümkündür. Sosyologlar buna, bir kiliseye üye veya ait olmadan inanma yani kurumsal dinin dışında bir inanç ve inanma biçimi adını veriyor.
Aslına bakılırsa dünyanın dört bir yanındaki din merkezli hareketlenmeler, son yıllarda toplumların siyasal ve toplumsal dokularını derinden etkileyebilecek değişimlere zemin hazırlıyor. İstisna olarak değerlendirilen Batı Avrupa’nın tersine, ABD , İslam dünyası, Latin Amerika ve Hint alt kıtası) söz konusu olduğunda dini canlılık ve hareketlilik anlamında farklı bir manzara karşımıza çıkmaktadır.
Örneğin ABD’de din, gücü artan, gittikçe daha fazla etkinlik ve çeşitlilik kazanan bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Amerikalıların yüzde 94'ü Allah’ın veya evrensel bir ruhun varlığına inanıyor, yüzde 80'ninden fazlası da Allah'ı dua ile ulaşılması mümkün bir varlık olarak tanımlıyor Amerikan halkının yüzde 70'i Allah'a mutlak anlamda güvendiklerini ifade ederken, yüzde 75'i Allah'ın mucizeler yaratabileceğini belirtiyor.
ABD dışında dünyanın yukarıda sayılan bölgelerinde de din ve Tanrı inancının çok sayıda insan için daha da önem kazandığı, dini metin, söylem ve referansların daha sık kullanılmaya başlandığı görülüyor ve aktif bir dini hayatın yaşandığı gözleniyor. Yani çok sayıda insan din ve maneviyat ile yeniden ilişki kuruyor. Bu ilişkiler bilgi ve gelenekten yoksun olarak kurulduğunda, özellikle sosyal refahın olmadığı, kaynakların adil paylaşılmadığı ve özgürlüklerin kısıtlandığı toplumlarda patalojik travmaların yaşandığı gözleniyor. Şiddet ve çatışma şeklinde kendini gösteren bu eğilimlerin ortaya çıkmaması için içinde yaşadığımı “bilgi ve iletişim çağının” imkanlarından yararlanmak ve bireylerin anlam arayışına bilgi ve eğitim temelli cevaplar verilmelidir.
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder