12 Eylül 2006 Salı

Türkiye’nin Yeni Tanıtım Stratejilerine İhtiyacı Var

Türkiye’nin zengin bir birikimi var ama son zamanlarda daha iyi anlaşılıyor ki biz bunu yeterince tanıtamıyoruz. Tanıtmış olsak ülkemiz, kültürümüz ve insanımız hakkında kadar yanlış fikirler ve önyargılar olmazdı. Demek ki bu konuda fazla kafa yormadığımız gibi üzerimize düşen görevleri yapmayı ihmal etmişiz. Türkiye’nin kapsamlı bir tanıtım stratejisi ve kampanyasına ihtiyacı var. Bu kampanyada resmi kurumlar kadar Avrupa’daki Türk sivil kurumlar ve topluluklarına da etkin olarak yer alması gerekiyor. Kısa, orta ve uzun vadede bu konuda yapılabilecek rasyonel faaliyetlerin bir kısmını şöyle sıralayabiliriz.
Türkiye’yi tanıtmaya yönelik etkinliklerin planlanması ve yürütülmesinden önce geniş çaplı bir imaj araştırması yaptırılmalıdır. Türkiye tarihi, kültürü, sanatı ve coğrafyası ile nasıl algılanıyor, Avrupalıların gözünde nasıl bir modern Türkiye imajı var, imajlar olumlu mu olumsuz mu, bu imajların kaynakları nelerdir, hangi kaynaklardan besleniyor, Avrupa’da yaşayan Türklerin bu imajların oluşumuna katkısı nedir gibi soruların cevabını almadan tanıtım planı yapmak ve uygulamaya koymak prematüre olacaktır. Bu nedenle farklı toplum kesitlerini kapsayan çok kapsamlı bir imaj ve algı araştırması yapılması kaçınılmaz görünmektedir.
Avrupa ve diğer ülkelerde markalaşma faaliyetleri sürdürülmelidir. Türkiye sanatı, kültürü, bilim ve uygarlık birikimleri, mutfağı, coğrafyası ve fiziki özellikleri, insani sıcaklığı ile güven duyulan bir markaya dönüştürülmelidir.Başkentler başta olmak üzere büyük kentlerde Türk Kültür Merkezleri/Enstitüleri kurulmalıdır. British Council ve Goethe Enstitüsü gibi kuruluşlara benzer bir Türk Enstitüsü dil, kültür, sanat ve uygarlık birikimlerinin kurumsal bir çatı altında tanıtılmasını sağlayacaktır.
Sadece müşavirlik veya ataşelik düzeyinde benzer bir tanıtım yapılamıyor. Kurumsal çatı olunca hem kaynakların sunulması hem de eğitim, seminer ve konferansları yapılması mümkün olacaktır. Türkiye’de bunun son örneklerinden biri İspanyol hükümetinin aştığı Cervantes Enstitüsü olmuş ve İstanbul’da binlerce insan İspanyolca kursu almaya başlamış, İspanyol dans ve müziğine merak salmıştır. Avrupa ve diğer ülkelerde kurulacak Türk Kültür Enstitüleri aynı zamanda en ciddi ve güvenilir bilgi merkezleri işlevini de yürütecektir.
Avrupa kültüründe moda ve tekstilin önemli bir yeri var. Türk moda ve tekstil ürünleri markalaşma sürecine ciddi katkı yapacak zenginlik ve birikime sahiptir. Bu birikimin Avrupa moda merkezleri kanalıyla sunulması etkileyici olacaktır.
Tanınmış medya mensuplarının Türkiye’ye davet edilerek sanat, kültür ve uygarlık birikimlerinin yerinde görülmesini sağlamak etkili olacaktır. Gazeteler geniş gezi ekleri veriyor, TV'ler prime time’da gezi programları yayınlıyor. Türkiye buralarda görünür değil. Seyahat yazarları ve gezi programı yapımcıları TÜRSAB veya Avrupa’daki Türk kuruluşlar tarafından Türkiye’ye davet edilmelidir.
Avrupa’daki büyük ve etkin üniversitelerde Türkiye Araştırmaları Kürsüsü kurulmalıdır. Uzun vadeli bir yatırım olan bu girişimlerin çok ciddi katkılar sağladığı görülmektedir. Türkiye ancak kendi birikimlerini etkin bir dille anlatabilirse daha olumlu bir imaj inşa edebilir. Bu amaçla seçkin üniversitelerde kurulacak Türkiye Araştırmaları Kürsüleri Türkiye’yi odağa taşıyan yayın, danışmanlık, konferans, lisans ve doktora araştırmalarına zemin hazırlayacaktır.
Geniş katılımlı öğrenci değişimi, Türkiye’de gençlik kamplarına öğrenci daveti, gönüllü aileler yanında ağırlanması gibi etkinlikler ile yaygın, sürekli ve kuşaklararası sürecek etkilerin bırakılması sağlanabilir.
Avrupa’da bütün yazılı medya organlarında geniş yeme-içme kültürü ekleri verilmekte, TV'lerde ise prime-time kuşağında yemek programları yapılmaktadır. Yemek tarifi kitaplarının bazıları 1 milyondan fazla satmaktadır. Bu ek ve programlarda Türk yemekleri ile bilgi ve sunumlara rastlanmıyor. O nedenle bu konuda temayüz etmiş yazar ve programcıların Türk yemek kültürü ile tanışması sağlanmalıdır. Türk yemek kültürünün medyada yer alması her türlü ilandan daha derin bir etki yaratacaktır. Avrupa’da dışarıda yemek yeme kültürü yaygın olduğu için insanların Türk lokantalarına daha sık gitmeleri, Türk mutfak ürünleri ile daha yakından tanışmaları ve dolayısıyla Türkiye markasının bilinçlerine yerleşmesi sağlanacaktır.
Türkiye’nin uygarlıklar birikimi arasında “dini/manevi” zenginlikler büyük bir yer tutmaktadır. Özellikle dini turizm açısından zengin bir birikim söz konusudur. Hıristiyanlar dünyanın en kalabalık dini grubunu oluşturuyor. Anadolu’da bu dine ait birçok kalıntı bulunuyor. Bunların sistematik bir şekilde batıda tanıtılması Türkiye’yi bu açıdan da cazibe merkezi haline getirecektir. Bu anlamda dini turizm aktif bir şekilde desteklenmelidir.
Avrupa’daki Türkler hem sayısal hem coğrafi dağılım hem de gittikçe gelişen eğitim ve iktisadi birikimleri ile potansiyel bir sosyal sermaye ve sosyal ağ oluşturmaktadır. Bu sosyal sermaye ve ağ şimdiye kadar kullanılmamış ve mobilize edilmemiştir. Türkiye’ye hala sıkı bir gönül bağı bulunan Avrupa Türklerinin de tanıtım ve markalaşma süreçlerine dahil edilmesi yararlı sonuçlar doğuracaktır.

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...