Geçen hafta Londra’daki bazı Türk bankaları saldırıya uğradı. Banka binaları ateşe veriledi, yakıldı ve kullanılamaz hale geldi. Londra’da Türk bankalarının niçin ve kim tarafından hedef seçildiğine dair her ne kadar çok açık ve net somut delil olmasa da hepimizin aşağı yukarı bir tahmini var. Bir kere şunu hemen belirtelim Türk toplumunun huzur içinde yaşadığı Londra’da şiddet ve terör kimden gelirse gelsin bunu hoş görmek mümkün değil. Türk bankaların bombalanması aslında İngiltere Türk toplumu içinde huzursuzluk yaratmak ve yıllardır aynı mahalle ve işyerini paylaşan Türkiyeliler arasında ayrışmalara neden olmak gibi haince amaçlara hizmet eder.
Bir kere şunu hemen belirtelim ki bu saldırılar da can kaybının olmayışı tek teselli kaynağı. Eğer can kaybı olsaydı Türk toplumunda bir öfke ve nefret dalgasının yayılması kaçınılmaz olurdu. Banka binaları maddi hasar gördü sadece. Zaten sigortalı oldukları için zararlarını tazmin edeceklerdir. Tabiî ki banka binalarına saldıranlar, üstelik Türk banka şubelerini hedef alanların tek amacı maddi zarar vermek değildi. Aynı zamanda dikkatleri üzerlerine çekmekti. Doğrusu kısmen de olsa dikkatleri üzerlerine çektiler. Ama sadece dikkatleri değil nefret ve öfkeleri de üzerlerine çektiler.
Londra’da Türk bankalarına yönelik saldırılar toplumun her kesimini rahatsız etti. Ama terör beklendiği kadar korku ve endişe yaratmadı. Çünkü toplumun büyük kesimi bu olaylarının amacının dikkat çekmek olduğunu biliyordu. Şiddet şimdiye kadar hiçbir sorunu çözemedi. Bundan sonra da çözemez çünkü insan doğası ve toplumsal bütünlük anlayışına taban tabana zıt. Bu nedenle de varsayılan bir sorunu çözemez. Çözüm ancak farklı tarafların iletişimi, benzer bir dili ve birlikte ortak bir yaşam kurma isteklerini göstermeleri ile mümkündür. Zaten şiddet ve terör uygulayanların ne meşruiyeti kabul edilir ne de bu tür davranışları sergileyenlere karşı bir güven beslenir.
Dünyayı sarmalına alan terör ve şiddet artık bölgesel ve ulusal sınırları aşarak küresel bir boyut kazandı. Şiddet sarmalı artık öyle bir boyuta geldi ki nerdeyse her gün okuduğumuz, seyrettiğimiz ve duyduğumuz şiddet ve terör normal olaylarmış gibi algılanmaya başlandı. Yani artan ve yaygınlaşan saldırganlık olaylarını toplum kanıksama başlama noktasına geldi ki bu son derece tehlikeli bir durumdur. Bu durumu şiddetin normalleştirilmesi olarak ta tanımlayabiliriz.
Çeşitli ideoloji, inanış ve düşünce biçimlerinin kaynaklık ettiği şiddet artık transnasyonal bir tehdit. Sınır tanımaz ve ulus aşırı özelliği ile terör, yirmi birinci yüzyılda demokrasinin ve sosyal barışın en tehlikeli düşmanı olacağa benziyor. Özellikle son yıllarda dünyanın sıcak ve istikrarsız bölgelerinde ani artış gösteren terör olayları bazı devletlerin de desteğiyle ciddi bir ekonomik, teknolojik ve lojistik güç kazandı. Teröre karşı uluslararası işbirliğinin zayıflama eğilimi gösterdiği dönemlerde şiddet daha da tehlikeli boyutlara ulaştı.
Demokrasinin kurumsallaşmasını gözlemlerken, bir taraftan da paradoksal olarak şiddet ve terörün de küresel bir tehdit boyutu kazandığına tanık olduk. Belki de bu demokrasinin en zayıf noktasıydı. Özgürlükleri genişletmek ve baskıyı azaltmak gibi demokratik düşünce biçimi teröre yol açacak oluşumları sindirmeyi belki de özgürlüğe baskı olarak gördüğü bu paradoksal sorun ortaya çıktı. Artık şiddet ve terör olayları internet, elektronik posta ve küreselleşme kavramlarında olduğu gibi günlük yaşamda sıkça zikrettiğimiz bir fenomene dönüştü. Özellikle son zamanlarda ülkemizin çeşitli bölgelerinde çocukları bile acımasızca kullanarak teşvik edilen ve kışkırtılan şiddet ve saldırı olayları yıkıcılığın toplumsal boyutlarını gösteren trajik olaylar arasında yer alıyor. Sokaklara dökülen çocuklarımızın ve gençlerimizin gelecekleri çalınıyor. Genç yaşta şiddete bulaştırılan çocukların yetişkinlik döneminde normal bir hayat sürmeleri imkansız denecek kadar zordur. Saldırganlık gençlerimizin ruhuna işleyecek ve iler yaşlarında da onları bırakmayan bir kabusa ve travmaya dönüşecektir.
Şiddet İngiltere’deki Türk toplumuna kadar ulaştı. İngiltere’deki Türk toplumunun bu konuda dikkatli ve hassas olması, provokasyonlara alet olmaması ve sosyal barışı bozacak eylemlere karışmaması gerekir. Unutulmamalıdır ki, İngiltere’deki Türk toplumu kendi içinde zengin bir çeşitlilik barındırsa da aynı topraklardan (Türkiye ve KKTC) ve tarihsel derinliği olan ortak bir kültür ve uygarlıktan geliyor. Bu kadar geniş bir paylaşımı olan toplulukların, kendi aralarında husumet doğurabilecek şiddet ve terör eylemlerine prim vermemesi gerekir.
İngiltere Türkleri bütün siyasi ve sivil hak ve güçlerini kullanarak terör ve şiddetin her türlüsünü lanetlemelidir.
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder