Kitap tanıtımı: Türkler, Kürtler, Kıbrıslılar: İngiltere’de Türkçe Yaşamak
Tayfun Atay, Dipnot Yayınları, 2006.
İngiltere’de yaşayan Türkiye ve Kıbrıs kökenli toplulukların bazı ortak özellikleri ve paylaştıkları değerler var. Bunlar arasında sayabileceğimiz gelenek, görenek, inanç, örf ve adetlerden oluşan biz dizi ortak payda, bu toplulukları birbirine yaklaştıran, aynı ortamı paylaşmalarını sağlayan ve sosyal, kültürel ve ekonomik paylaşımlarını artıran bir işleve sahip. İngiltere’de yaşayan Türkiye ve Kıbrıs kökenli toplulukların en belirgin ortak paydaları ise günlük hayatlarında kullandıkları dil, yani Türkçedir. Her ne kadar yeni kuşaklar arasında İngilizce yavaş yavaş daha yaygın olarak öğrenilmeye ve konuşulmaya başlansa da Türkiye ve Kıbrıs’tan gelenler arasındaki baskın ortak dil hala Türkçedir. Bu grupların yoğun olduğu marketler, lokantalar, dernekler, lokaller, cem evleri ve camilerde konuşulan başlıca dil de doğal olarak Türkçe.
Peki, İngiltere’de günlük hayatında Türkçeyi kullanan sadece Türkler mi? Tabi ki hayır. Kendilerini Kürt olarak tanımlayan Türkiye kökenli topluluk ta Türkçe konuşuyor. Bu üç grubun, yani Türkiyeli Türkler ve Kürtler ile Kıbrıslı Türklerin yaşamlarındaki en belirgin ortak değerin Türkçe olduğu aşikar. Bu gruplar arasındaki iletişim dili ne Kürtçe ne de İngilizce. Ortak dil Türkçe. Peki, bir dil, iki insan veya küme arasındaki iletişim aracı olmaktan, yani kelime ve kavramlardan mı ibarettir?
Dil sadece sıradan bir iletişim kurma aygıtı mıdır? Yoksa ortak dil aynı zamanda paylaşılan bir tarih, kültür, gelenek, yaşam tarzı ve hayat pratiklerini de içine alan daha geniş bir kavramı mı ifade eder? Kendilerini kısmen veya hayli farklı gören veya öyle tanımlanan toplulukların farklı diller yerine tek bir dili tercih etmelerinin nedeni ne olabilir? Türkler, Kürtler ve Kıbrıslılar uzun yıllardır İngiltere’de yaşamalarına karşın birbirleriyle neden İngilizce değil de Türkçe konuşmakta, aralarındaki iletişimi başka bir dille değil de neden Türkçe ile kurmaktadır? Türkçe konuşmak ve anlaşmak Türkler, Kürtler ve Kıbrıslılar arasında ne tür paylaşımlara yok açıyor? Türkçe konuşmak bu gruplar arasında duygusal ve düşünsel paylaşımlara ve ortaklıklara da neden oluyor mu?
Bu soruların cevabını Tayfun Atay’ın kaleme aldığı “Türkler, Kürtler, Kıbrıslılar: İngiltere’de Türkçe Yaşamak” kitabında bulmak mümkün. Tayfun Atay, 1990’lı yılların başından itibaren Londra’da yaşayan Türkiye ve Kıbrıs kökenli toplulukları yakından izleyen deneyimli bir antropolog. Katılımlı gözlem yöntemiyle üzerine çalıştığı kümelerin içerden fotoğrafını çok iyi çekebilen ve niteliksel bulgularını etkili bir dille okuyucuya sunabilen bir araştırmacı. Atay, “İngiltere’de Türkçe Yaşamak”ı kaleme almadan yıllar önce Kıbrıslı Türkleri odak alan uzun soluklu bir araştırma yapmış ve bunu “Batı’da Bir Nakşi Cemaat-i: Şeyh Nazım Kıbrısi örneği” adı altında (İletişim, 1996) yayımlamıştı. Atay, 2000’li yılların başında tekrar Londra’ya giderek Türkler, Kürtler ve Kıbrıslıları günlük hayat akışları içinde ama ekonomi, sanat, kültür, toplum ve politika gibi değişkenleri de içine alacak biçimde doğal ortamında izledi. Atay’ın Londra’da yürüttüğü etnografik çalışma İngiltere’deki bu grupların yaşamlarına ayna tutan bir monografi olma özelliğine sahip. İngiltere’deki bu topluluklar hakkındaki araştırma ve yayınların az olduğu göz önüne alınırsa, Atay’ın çalışmasının hem zamanlama hem de içerdiği konular açısından bir boşluğu doldurduğunu not etmek gerekiyor.
“İngiltere’de Türkçe Yaşamak”, Türkiye ve Kıbrıs’tan bu ülkeye göç serüvenine, göçmenlerin belirgin karakteristiklerine, İngiltere’de yaygın olarak kullanılan ve söz konusu kümeler arasındaki farklıları vurgulayan “Türkler”, “Kürtler” ve “Kıbrıslı Türkler”in kimler olduğunu, nasıl tanımlandıklarını, kimlik politikalarını ve bu toplulukların ayrışan, benzeşen ve örtüşen yönlerine ışık tutuyor. Bu gruplara kısaca Türkçe-konuşan topluluk adı veriliyor. Göç ve yerleşik hayata geçişin ilk dönemlerinde genelde kendi içine kapalı kalan Türkçe-konuşan topluluk, özellikle ekonomik hayattaki değişimlerin zorlamasıyla yeni sektörlerle tanışmış yani kendi içine kapanık cemaatler olmaktan çıkıp, dış-öteki gruplarla da etkileşim içine girmiştir. Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi İngiltere’de de 1990 sonlarına kadar siyasal, ideolojik, etnik ve dinsel temellere dayalı kutuplaşmalar yaşanmış ancak sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmeler daha rasyonel tutumların oluşmasına neden olmuştur. Bugün bakıldığında söz konusu ayrışmaların çok daha az olduğu, Türkiye’den ithal edilen ideolojik, etnik ve dinsel sürtüşmelerin gittikçe etkisini yitirdiği gözleniyor.
Göç, kentleşme ve modernleşme süreçlerinin yarattığı yabancılaşma, kimlik sürtüşmesi ve kuşaklar arası çatışma Avrupa’daki bütün göçmen ve azınlık toplulukların karşılaştığı sorunların başında geliyor. Atay’a göre Londra’daki Türkçe-konuşan topluluklar da bundan payını almış durumda. Londra’daki Türkçe-konuşan gençlik melez bir kültürel kimlik geliştiriyor. Genç kuşaklar İngiliz okullarında ve sokaklarında sosyalleşiyor ve yeni kültürel kodlarla yüz yüze geliyor. Bunları bir taraftan benimsiyorlar ama aileden tevarüs edilen kültürden de tamamen kopamıyorlar. İki ayrı kültür dünyası arasında sıkışıp kalan genç kuşakların suç ve şiddet ağına düşme riskine işaret ediliyor ve böyle bir sarmala düşmemeleri için önlemlerin alınması tavsiye ediliyor.
“İngiltere’de Türkçe Yaşamak”, Londra’daki Türkçe-konuşan toplulukların (Türkler, Kürtler ve Kıbrıslılar) günlük yaşamlarına, kültürü yeniden üretme süreçlerine, farklı kimlik algılarına rağmen Türkçe kanalıyla ortak bir alanda buluşmalarına ilişkin canlı bir içten bakış sunuyor. Etnografik araştırma yönteminin sunduğu veri toplama imkanlarının ustaca nasıl kullanılabileceğini gösteren ve hayatın içinden toplanan verilerin, aralarındaki ince farklıları göz ardı etmeden farklı kümeleri sanki onların içindeymişçesine anlatan bu kitabın antropoloji, sosyoloji ve kültür çalışmalarına önemli katkılarda bulunacağına kuşku yok.
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder