12 Eylül 2006 Salı

Avrupalı Türklerin Varoluş Serüveni

Sanayileşme ve ekonomik büyümenin yarattığı istihdam ihtiyacını karşılamak üzere 1950'lerden itibaren çok sayıda işçi ikili anlaşmalar çerçevesinde Avrupa ülkelerine gitti. Göçün ilk yıllarında bu nüfus hareketinin geçici olacağı yani işçilerin belirli bir ekonomik birikim sağladıktan sonra ülkelerine geri döneceği varsayılmıştı. Ancak beklentilerin tersine göçmen işçiler, geçici statüde görüldükleri ancak çalışma hayatına aktif olarak katıldıkları ülkelerde kademeli olarak yerleşik hayata geçmeye başladı.
Göçmenlerin yerleşik hayata geçerek toplumsal katmanlarda yer almaya başlaması ile birlikte Avrupa’nın nüfusu daha da heterojenleşmiştir. Siyasi elit tarafından önceleri “yabancı iş gücü” ve “konuk işçi” olarak nitelenen göçmenler yerleştikleri ülkelerin sosyal, kültürel ve etnik dokusunu değiştirmiş ve zenginleştirmiştir. Sayısal azınlık durumundaki göçmenler özgün kültürleri ile çoğunluk toplum kültürüne eklemlenmiş ve ona yeni renkler katmıştır. Göçmen işçilerin yerleşik hayata geçmeleri ile biz dizi sorun kendini göstermiştir. Yabancı işgücü istihdam eden ülkelerin büyük çoğunluğu göçü geçici bir süreç olarak kabul ettikleri için göçmenleri ilgilendiren konularda uzun vadeli politikalar oluşturma gereği duymamıştır. Göçmenlerin yerleşik hayata geçmeleri ile ortaya çıkan sorunlar karşısında donanımsız kalan siyasi otoriteler yeni arayışlara girmiş ancak bu süreçte göçmen işçilerle ilgili sorunlar büyümeye devam etmiştir.
Çeşitli AB ülkelerine bakıldığında yerleşik hayata geçmelerine hatta yaşadıkları ülke vatandaşlığına geçmelerine rağmen yabancı ve öteki olarak görülen toplulukların istihdamdan eğitime, kuşaklar arası çatışma ve kimlik sürtüşmesinden entegrasyona kadar bir dizi sorunla karşı karşıya olduğu görülür. Söz konusu topluluklar için bu sorunların bir kısmı büyüyerek devam etmektedir. Özellikle kültürel kimlik farklılığı bazı toplulukları daha görünür hale getirmektedir. Avrupa’daki Türkler yaşadıkları ülkeye taşıdıkları, yeniden ürettikleri ve genç kuşaklara aktararak yaşatmaya çalıştıkları farklı inanç, dil ve gelenek gibi değerlerinden dolayı en belirgin gruplar arasında yer almaktadır. Kimlik sürtüşmesi, kuşaklar arası değer çatışması ve uyumsuzluk olarak tanımlanan sorunlar Avrupa’daki Türkleri de sarmalına almış görünmektedir. Bir yandan muhafazakar değerleri koruma eğilimi diğer yandan çoğunluk toplumun Türkleri “öteki” olarak görme eğilimi söz konusu kültürel kimlik sürtüşmelerini ve uyum sorunsalını doğrudan etkilemektedir.
Avrupa’daki Türkler karşılaştıkları bu sorunlar karşısında farklı tepkiler göstermektedir. Bunlar arasında tireli kimlikler inşa etme, yabancılaşma ve gettolaşma, ulusal kimliğe daha muhafazakar bir renk verme, inanç kimliğini katılaştırma ve kimlik çözülmesi gibi davranış ve tepki biçimleri sayılabilir. Avrupa’daki Türkler uzun yıllardır bu ve benzeri sorunlarla başa çıkmaya çalışmaktadır. Türklerin gündelik hayatlarında karşılaştıkları kültürel kimlik sürtüşmeleri ve uyum sorunları sadece onları etkilemekle sınırlı kalmamaktadır. Bu sorunlar, Türkiye’yi Avrupa’daki Türkler üzerinden okumaya ve tanımaya çalışan Avrupalıların Türkiye’ye bakışını da doğrudan etkilemektedir. Yani Avrupa’daki Türkler ile ilgili kalıp yargılar Türkiye’ye de yansıtılmaktadır ki bunun en somut örneklerinin izdüşümlerine Fransa, Hollanda ve Avusturya kamuoyunda rastlanmaktadır. Bu konuların karşılaştırmalı ve kapsamlı olarak araştırılması, başlıca sorun alanlarının saptanması ve farklı toplumsal kesimlerin çözüm yollarına ilişkin görüşlerinin analizi kültürel kimlik ve uyum sorunlarının bilimsel bir zeminde tartışılmasına ve konuyla ilgili güvenilir bilgilerin üretilmesine ve uzun vadede Türkiye-AB müzakerelerinin olumdu yönde seyretmesine katkıda bulunacaktır.
AB ülkeleri vatandaşlığına geçiş hukuki açıdan bir çok kazanımları beraberinde getirmekte ancak kültürel kimlik ve entegrasyon, kuşaklar ve kültürler arası sürtüşme, yabancılaşma ve kimlik çözülmesi şeklinde kendini gösteren bir dizi sorunu çözmemektedir. Her ne kadar Türkler artan oranda yaşadıkları ülke vatandaşlığını almaya hak kazansa da yukarıda da işaret edildiği üzere diğer göçmen ve azınlık topluluklar gibi bir çok sorunla yüz yüze kalmakta. Bu sorunlar arasında işsizlik, eğitimde başarı oranlarının düşüklüğü, fırsat eşitsizliği, ırkçılık ve dışlanma gibi yapısal ve politik nedenlere dayalı sorunlar yanında kültürel kimlik çözülmesi, geleneksel kimlik değerlerinde erozyon, kuşaklar arası sürtüşemeden kaynaklanan aile parçalanmaları ve suç oranlarının artışı gibi sorunlar Türklerin varoluşsal konumunu etkilemektedir.
Çoğunluk toplumdaki baskın kültürel değerlerin yeterince özümsenememesine ilaveten geleneksel Türk kültür değerlerinin kurumsallaşarak korunması uyum veya entegrasyon alanında dikkat çeken sorunları gündeme getirmektedir. AB’deki Türklerin varoluş sorunsalı ile doğrudan ilintili kültürel kimlik ve uyum konusunun karşılaştırmalı bir perspektifle ele alınması zamanı gelmiştir. Avrupa’daki serüvenimizi ancak bu tür tartışmalarla daha iyi kavrayabiliriz.
[*] Siyaset, Ekonomi, Toplum Araştırmaları Vakfı, Ankara

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...