12 Eylül 2006 Salı

Sadece Londra Değil Hepimiz Yaralandık!

On yıl Londra’da yaşadıktan sonra İstanbul’a döndüm ama son saldılar bir kez daha gösterdi ki hala bu kent ile duygusal bağlarım kopmamış. Londra’da geçirdiğim günler hala tazeliğini koruyor. Öğrencilik yıllarımızda bir gurup Türk arkadaşla bombaların patladığı metro istasyonlarını hemen hemen her gün kullanıyorduk. Özellikle Kings Cross ve Russel Square sıklıkla uğradığımız istasyonlardı. Bunun da ötesinde havaya uçurulan otobüs her gün yüksek lisans yaptığım School of Oriental and African Studies’in yanından geçiyordu. Ben de diğer birçok insan gibi bu otobüse sık sık binerdim.
Londra’daki saldırı haberlerini duyunca İstanbul’da yaşamama rağmen saldırıya uğradığımı düşündüm. Saldırı sırasında ve sonrasında Londra’dakilerin neler yaşadıkları ve hissettikleri bize yabancı değil. Kasım 2003’te İstanbul da teröristlerin hedefi olmuştu. Bu saldılar da çok sayıda Türk vatandaş hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştı. Saldırılarda İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosu da ne yazık ki bize veda etmişti. İstanbul saldırı günlerinde tam bir kaos yaşamıştı. Sevdiklerimize ulaşmak, seslerini duymak ve hayatta olduklarını öğrenmek için hepimiz telefonlara sarılmıştık. Terör ve şiddet hiçbir sorunu çözmeden geride ölü, yaralı ve sevdiklerini kaybeden yığınla insan bırakmıştı İstanbul’da.
İşte Londra’da benzeri bir cehennemi yaşadı. Bu saldırılar bir kez daha gösterdi ki çarpık zihniyetli bazıları dini, saldırganlık dürtülerinin meşrulaştırma aracı olarak kullanabiliyor. Aslında New York, İstanbul ve Madrid’den sonra Londra’da patlayan bombalar sadece sokaktaki insanları vurmadı. Bu saldırı bütün insanlık değerlerini ve bu arada İslamiyeti vurdu. İngiltere’de üç yüz bini Türk olmak üzere bir buçuk milyon müslümanı da derinden yaraladı ve töhmet arlında bıraktı.
Ne yazık ki, günümüzde dini kavram ve sembolleri kullanarak şiddet eylemlerine başvurulduğunu kaygıyla izliyoruz. Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra İslam ile şiddet ve terör ilintisi sıkça kurulmaya başlanmıştır. Ne yazık ki dünyayı sarsan bu olayları gerçekleştirenlerin İslam inancına mensup olması bütün Müslümanları töhmet altında bırakmıştır. Dini sembol ve kavramların şiddet ve terör olaylarını meşrulaştırma aracı olarak kullanılması sağlıksız bir dini bilgilenme ve çarpık bir din yorumunun sonucu olup müminlerin kınadığı bir dindarlık algısı türüdür. Bu nedenle İslam dünyasının büyük bir çoğunluğunun kınadığı ve onaylamadığı şiddet olaylarını bütün Müslümanlara mal etmek hem büyük bir haksızlık hem de ciddi bir sosyolojik hatadır.
Çarpık, fanatik ve kutsalı kendi amaçları doğrultusunda yorumlayan aşırı görüşlü ve kesin inançlılara ne yazık ki İslam, Hıristiyan, Hindu, Şinto, Sih ve Budist dinlerine mensup olanlar arasında da rastlanıyor. Dinin şiddet ve terörü meşrulaştıran bir kaynak olmaktan çıkarılması sağlıklı ve doğru bilgilerin üretilmesine, çoğulcu ve katılımcı yorumların yaygınlaştırılmasına ve kuşkusuz bunlara ilaveten terör ve şiddetin daha kolay taraftar bulabileceği siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunların ve çatışmaların çözümlenmesine bağlıdır. İnsan onuruna yakışan refah, eşitlik ve özgürlüklerin temel ölçüt olduğu bireysel ve toplumsal yaşam standardı sunan bir ortam sağlanmadığı sürece dini sembol ve kavramların patolojik olarak yorumlanmasına engel olmak zor görünüyor. Bu nedenle din adına şiddet ve terör eylemlerinin yeşerme ortamı bulamadığı Türkiye deneyimi ve birikiminin önemli olduğunu belirtmekte yarar var.
Türkiye’de yeşeren ve kök salan din anlayışı ılımlı, kuşatıcı ve diyaloga açık özellikleri ile büyün dünyada saygınlık uyandırmaktadır. Türkiye’de rastlanan az sayıdaki dini güdülü şiddet olayları harici kaynaklıdır ve zaten Türk toplumu tarafından da şiddetle kınanmaktadır.
Dinin sağlıksız yorumları sonucunda din kisvesi altında toplumsal barışı bozan ve çatışmalara neden olan eylemler yapılmaktadır. Bunun en son örneği İngiltere’de yaşandı. Londra’da bir avuç saldırganın gerçekleştirdiği acımasız saldırılar sadece sivilleri vurmadı. Bu saldırılar İslamı da vurdu ve bir milyardan fazla müslümanı töhmet altında bıraktı. İslamofobiyi tekrar hortlattı. Her ne kadar İngiltere Başbakanı “Terörizmi İslam adına yaptıklarını söylüyorlar, ama gerçek müslümanlar bunu en az bizim kadar lanetliyor” şeklinde doğru ve duyarlı bir açıklama yapmış olsa da İngiltere’deki bir buçuk milyon müslümanı sokakta, iş yerinde, çarşıda, pazarda ve okullarda zor günler bekliyor. Bir yandan bu zor günleri sabırla göğüslemek, bir yandan da hem Türkler hem de Müslümanlar olarak şiddete karşı olduğumuzu her platforma anlatmamız gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...