5 Temmuz 2008 Cumartesi

Saraybosna’da Türk izleri...

Mesleğim gereği sık sık seyahat etmem gerekiyor. Bazen sıkıcı ve yorucu da olsa bu seyahatler sırasında çok güzel şeylere de tanıklık etmek mümkün oluyor. Farklı insanları, kültürleri, mimari tarzları, sanat türlerini ve yemek çeşitlerini tanıma fırsatı buluyor insan. Geçen hafta gittiğim Saraybosna’dan çok güzel hatırlarla döndüm. Her Türkün mutlaka görmesi ve çocuklarına göstermesi gereken bir şehir Saraybosna.
Aslında Bosna-Hersek’e ilk gidişim değildi bu. Doğrusu, ilk gidişime ilişkin hiçbir görüntüyü hatırlamak istemiyorum o zaman verdiği acıdan dolayı. Ne de ilk gidişimde tanıdığım insanların bana anlattıkları öyküleri. Büyük bir trajedi yaşayan insanların travmalarına tanıklık etmek, o trajediyi yaşayanların hissettiği kadar olmasa da keder veriyor insana.
İlk Bosna ziyaretim Yugoslavya’nın dağılması sırasında başlayan savaşı bitiren Dayton anlaşması sonrasına denk düşmüştü. Antlaşma 1995 yılı sonlarına doğru yapılmıştı. Bu ziyaret sırasında Saraybosna, Tuzla ve Mostar kentlerine gitmiştim bir gurup gözlemci ile birlikte. Savaş daha yeni bittiği için bütün izlerini görmek mümkündü hatta güvenlik amacıyla zorunlu olarak geziye katılan herkes çelik yelek giymek zorunda kalmıştı.
İlk ziyaretin travmatik manzaraları hala gözümün önünde. Saraybosna ve Mostar harabeye çevrilmişti. Saraybosna dağ eteğinde kurulmuş bir şehir. Sırplar tepelerden nerdeyse her noktayı bombalamıştı. İnsanlar yanında tarih, kültür ve mimari de yok edilmişti. Kente damgasını vuran kütüphane yakılmış, Türk izleri de silinmek istenmişti. Mostar’daki tarihi köprü de yıkılmış, bütün binalar kurşunlanmış ve insanlar göçe zorlanmıştı.
En dramatik manzaralardan biri ise helikopterdeyken göze çarpıyordu. Müslüman Boşnak kasaba ve köylerinin üzerinden geçerken nerdeyse her evin çatısının uçurulmuş olduğuna tanıklık etmiştik. Saraybosna’da kaldığımız Holiday Inn hotelinin camlarının bir kısmı branda ile kapatılmıştı, su kesikti ve beş yıldızlı olan bu otelde kahvaltı bile verilemiyordu. İşin ilginç yanı ikinci kez gidişimde Saraybosna’da katılmam gereken toplantı yine bu otelde yapılıyordu. Katılımcılar için indirimli fiyattan odalar olmasına karşın bu otelde kalmak içimden gelmedi. Gidip kentin en eski yerinde restore edilmiş bir otelde kalmayı tercih ettim.
Otel mütevazi (Villa Orient) olmasına karşılık kentin tarihsel dokusunun tam orta yerindeydi. Hemen iki adım ötede çarşısı, camisi, kilisesi ve havrası ile kültürler ve medeniyetler mozayiğinin içinde buldum kendimi Saraybosna’da. Sadece yaya trafiğine açık dar sokaklar, daha çok el sanatları ürünlerini satan dükkanlar ve çarşısının her köşesine yayılmış çay bahçeleriyle tanıdık gelen bir yüzü var bu kentin. Saraybosna’nın sokaklarını adımalrken Bursa, İstanbul, Kütahya ve benzeri kentlerin çeşitli kesitleri geliyor insanın gözüne. Doğrusunu söylemek gerekirse konuşulan dil de Türkçe olsa bir Türk şehrinden hiçbir farkı kalmayacak hissi uyandıdıyor. Bunun başlıca nedeni de Saraybosna’nın eski mahallelerinin Osmanlı Türkleri tarafından kurulup geliştirilmiş olması olsa gerek. Bosnalılar kendilerine bırakılan mirası iyi korumuşlar ve hala da bakımlı bir şekilde yeni kuşaklara devretmenin çabası içindeler.
Saraybosna’da kendinizi evinizde hissediyorsunuz. Sokaklar, insanlar, içecek ve yiyecekler hep tanıdık, bildik ve aşina. Yol boyunca rastlayacağınız çay bahçelerinde bol bol Türk kahvesi içmeniz mümkün her ne kadar buradaki adı “Boşnak” kahvesi olsa da. Tek farkı şekersiz oluşu ve yanında hem lokum hem de kocaman şeker parçalarının ikram edilmesi. Adı Boşnak kahvesi de tadı tam Türk kahvesi kıvamında.
Tabi ki Bosna’ya gidip de Boşnak böreği yemeden olmaz. Peynirli, patatesli, kıymalı ve ıspanaklı börekler odun fırınında pişiriliyor. Yoğurt veya ayranla büyük porsiyonlar halinde sunuluyor ve büyük bir keyifle de yeniyor. Bir başka ortak damak tadı ise köfte. Boşnaklar buna çebap diyor. Aslında bizim İnegöl köftesi tadında. Kim bilir başka ne yemekleri vardır ama iki günde ancak bu kadarını keşfedebildim ben. Üstelik sadece Saraybosna’da kalarak. Kim bilir diğer şehirlerde hangi sürprizler bekliyordur ziyaret edecek olanları.
Boşnaklar Türkiye ile tarihsel ve kültürel yakınlıklarını iyi biliyor, bu bağların yenilenmesini ve ilişkilerin geliştirilmesini istiyor. Aslında birbirine çok yakın olan ama tarih ve coğrafyanın uzak düşürdüğü Türkler ve Boşnaklar yakın ilişkiler kurmak için her türlü alt yapıya sahip. En önemlisi de zihinsel olarak buna hazırlar ve zaten hem günümüz şarları da bunu gerektiriyor.
Sıradan insanlar olarak bizim de bu ilişkilere katkımız olmalı diye düşünüyorum. Bunun en etkin yolu iki toplum arasında insani köprülerin kurulması olsa gerek. İşte bu nedenle Saraybosna’dan başlayarak kapsamlı bir Bosna gezisi için şimdiden planlarınızı yapmanızı öneririm.

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...