İstanbul Zeytinburnu Belediyesi tarafından düzenlenen “Uluslararası Göç ve Kadın Sempozyumu”da kendi sunduğum bildiride hangi konulardan bahsettiğime ve sonuç bildirgesine değineceğim bu yazıda. Önce kendi sunduğum bildiriden bazı görüşleri size aktarayım. “İki Kültür ve Kimliği Buluşturmak: Avrupa’da Türk Sivil Sermayesi” başlığını taşıyan bildirimde Avrupalı Türklerin ik kültür ve kimlik arasında köprü olabileceğini, Türkiye ve Avrupa’yı yakınlaştıracağını, bunun da ötesinde Batı-İslam Dünyası arasında bir iletişim kanalı işlevi görebileceğini anlattım.
Gerçekten de Avrupa Türklerinin siyaset, kültür, ekonomik birikim ve nitelikli insan gücü gibi alanlarda ciddi bir toplumsal birikime ulaştığını araştırmalar bize gösteriyor. Toplumsal sermaye veya sosyal ağları genişleyen Türklerin önemi ve gücü de artıyor. Sosyolojik açıdan bu toplumsal sermaye, bütün sosyal ağların oluşturduğu kolektif değerlerin tümünü ve bu ağlarda yer alanların karşılıklı olarak birbirleri için bir şeyler yapma eğilimini ifade ediyor. Sosyolojik araştırmalar bize Türk göçmen toplulukların da benzer birikimlere ulaştığını gösteriyor. İşte bu açıdan bakarak, Hollanda’daki Türklerden hareketle, Avrupalı Türklerin oluşturdukları toplumsal sermaye ve sosyal ağ gücünün önemli bir potansiyele ulaştığını ve bu birikimin Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine katkılarının olabileceğini göstermeye çalıştım bildiride.
Avrupalı Türkler, çatışmacı yaklaşımın yükseldiği, medeniyetler arası çatışma tezinin taraftar bulduğu ve Türkiye’nin kültürel kimliğinden dolayı AB’den dışlanmak istendiği bir ortamda iki kültür ve kimliği (Türkiye-Avrupa/Türkiye-Batı) yakınlaştıracak potansiyele sahip görünmekte. Ancak bu potansiyelin şimdiye kadar ne Avrupa, ne de Türkiye tarafından etkin bir şekilde mobilize edilmediği de anlaşılmaktadır. Yani Türklerin bu potansiyel gücü henüz uygulama alanına geçmedi veya geçemedi. Bunun en önemli sorumlusu Türk kuruluşların tepe yöneticileri ile bu konuya şimdiye kadar gereken ilgi ve desteği göstermeyen hükümet yetkilileridir.
Avrupa’daki Türkler ya da Avrupalı Türkler, hibrid, tireli ve geçişken kimlikler inşa ediyorlar. Bir taraftan Türk kültür değerlerini yeniden üretirken, bir yandan da içinde yaşadıkları Avrupa toplumunun kültürüne yaklaiyorlar. Bunun en belirgin göstergeleri arasında, gittikçe artan oranda Türklerin yaşadıkları ülke vatandaşlığına geçmeleri, siyasal süreçlere katılmaları, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarında yer almaları ve yaşadıkları toplumun tüketim alışkanlıkları benimsemeleri sayılabilir. Bunun yanında Avrupa’daki göçmenler söz konusu olduğunda bu kadar fazla sayıda ülkede sosyal ağ oluşturan başka bir guruba rastlamak da mümkün değildir.
Kimlikler, kültürler ve uygarlıklar arası diyalog ve yakınlaşma arayışları çerçevesinde, gerek demografik yapı ve coğrafi dağılımları, gerekse yukarıda işaret edilen toplumsal sermayeleri ile Avrupa Türkleri, özelde Türkiye-AB, genelde de Batı-İslam arasında bir yakınlaşma ve geçişkenlik enstrümanı olarak mobilize edilmeyi bekliyor. Böyle bir mobilizasyon ve hareketlenme olursa kimsenin tahmin edemeyeceği kadar büyük bir güç ortaya çıkar. Bu noktada yapılması gereken şey orta ve uzun vadeli stratejiler geliştirerek Avrupa Türklerinin tarihsel bir misyonu üstlenmesini sağlamak olmalıdır.
Şimdi biraz da sempozyum sonuç bildirgesinden bahsedelim: Sempozyum kadınlar ile ilgili olduğu için bildirgede de bu konu vurgulanıyor. Örneğin “Sınır ötesi göç eden ya da göç etmeye zorlanan kadınların haklarını garanti altına alacak uluslar arası mekanizmalar yetersizdir ve hakların korunması yönünde devlet sorumluluklarında boşluklar bulunmaktadır” denilerek kadınların sorunlarına dikkat çekiliyor. Öte yandan bildiri de kadın ticareti ve istismarı da gündeme getirilmektedir: “İnsan ticareti ile cinsiyet ayrımcılığı, yoksulluk ve mahrumiyetin çok açık bir ilişkisi vardır. Örgütlü bir suç olan insan ticaretinin mağdurları daha çok kadın ve çocuklardır. Kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi devletlerin sorumluluğundadır. Çoğunlukla kadın ve kız çocuklarının cinsel istismarı şeklinde görünen insan ticareti konusunda ülkemiz mücadele kararlılığı içerisindedir. Mücadele stratejisinde yasal düzenlemeler ve bunların etkin kullanımı, uygun emniyet gücü, sanıktan çok mağdura odaklanmış anlayışın benimsenmesi, bu suçla mücadelenin vazgeçilmez unsurları olacaktır. “
Son derece başarılı geçen sempozyum geride tartışılası gereken fikirler bıraktı. Bunun yanında çözüme yönelik projeler üreterek karar vericilere sundu. Umarız sempozyumda gündeme getirilen konular ve önerilen çözümler, göçlerin neden olduğu travmaların hafifletilmesine katkıda bulunulur.
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder