24 Mayıs 2007 Perşembe

Türkiye’de muhalefet niçin etkisiz?

AK Parti’nin siyaset sahnesinde yükselişi ile birlikte, Türkiye’de sol muhalefet, uzun yıllar tekelinde bulundurduğu bürokratik iktidar ve imtiyazını kaybetme noktasına gelmiştir. AK Parti iktidarı, devlet bürokrasisinin merkezine yerleşmiş olan sınıfın hegemonyasına son verdiği ve toplumun geniş kesimleri ile sosyolojik bağlantısı olmayan elit iktidarını sonlandırdığı için CHP ve bürokratik iktidardan yanlıları tarafından hedef olarak seçilmiştir. Ana muhalefet partisi kurumsallaşmış demokrasilerde olduğu gibi hükümete yönelik eleştirilerini izlenen politikalar üzerinden yürütmek yerine kişiler üzerinden yürütmeyi tercih etmiştir.

Muhalefetin hükümete yönelik eleştirilerinin ekonomi, dış politika, sağlık, eğitim, ulaşım, enerji, demokratikleşme gibi “hükümet etmeye” ilişkin konulara değinmediği görülmektedir. Aslında bu muhalefetin en zayıf noktalarından birini oluşturmaktadır. Çünkü muhalefetin söyleminin ana çatısını hiçbir farklı çözüm önerisi veya alternatif proje ortaya koymayan ama her şeye ve herkese “hayır” deme yaklaşımı oluşturuyor.

Muhalefet, ekonomi, istihdam, sağlık, eğitim, ulaşım, enerji, demokratikleşme gibi halkın günlük hayatını doğrudan etkileyen konularda kendi projesini sunamamıştır. Daha somut olarak söylemek gerekirse tüm enerjisini ve birikimini geniş görüşlülük, yaratıcılık ve uygulama gücü gerektiren bu konuların dışında harcamıştır. Örneğin Kıbrıs, Irak ve AB konularında hükümetin izlediği politikaları ağır şekilde eleştirmiş ancak bu konularda kendi politikalarının ne olduğunu veya olacağını hiçbir zaman açık ne net olarak kamu ile paylaşmamıştır. Benzer şekilde YÖK, eğitim, ulaşım, yoksulluk, işsizlik ve benzeri birçok konuda millete ne sunacağını göstermemiştir.

Muhalefet, hükümete karşı söylemlerini büyük oranda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana canlı tutulan ve sürdürülen ideolojik bir eksende yürütmeyi tercih etmiştir. Muhalefet laiklik, cumhuriyet, yaşam biçimine müdahale ve kadrolaşma konularını bu bağlamda ön plana çıkarmıştır. Çünkü bu konularla ilgili suçlamaları dile getirmek hem çok daha kolay hem de böyle kaygan zeminde siyaset yapmak muhalefetin geleneksel söyleminin en belirgin malzemesidir.

Muhalefet rasyonel tartışmalar yerine romantik, duygusal ve ideolojik suçlamaları ardı arkası kesilmeden piyasaya sürmüştür. Türk siyasetinin derinlik kaybına uğradığı bu süreçte “zinde güçler” kendilerini gösterip sivil siyasete çeki düzen verme girişiminde bulunmuştur. Muhalefet, kanıtlanması mümkün olmayan konularda “niyet okuma” ve “gizli gündem” tartışmaları yaratarak “gerilim” politikalarından yaralanmaya çalışıyor. Muhalefet kendisini, 4,5 yıllık AK Parti iktidarı süresince edilgin ve tepkisel bir konuma mahkum etmiş sadece “kriz”, “gerilim” ve “korku” eksenlerinde hareket etmiştir. Bu durum aslında iktidara ciddi bir psikolojik üstünlük vermektedir çünkü muhalefet iktidarın söylem ve icraatlarına tepki göstermek dışında başka bir şey yapmamış, kendilerinin ne tür projeleri olduğunu anlatma girişiminde bulunamamıştır.

Muhalefetin ideolojik ve irrasyonel çerçevede sürdürdüğü kampanyada, yukarıda çerçevesi çizilen korku ve kaygı uyandırma girişimlerinin bir parçası olarak hükümetin genel politikaları ve icraatları yerine temayüz etmiş bürokratlar zaman zaman hedef seçilmiştir. Muhalefet bir anlamda hükümetin önem verdiği bürokratlar üzerinden dövülmeye ve yıpratılmaya çalışılmıştır. Bu yapılırken dahi söz konusu bürokratların kararları, icraatları ve yaptıkları değil, “laiklik” ve “cumhuriyet” karşıtlığı veya söz konusu bürokratların aile yapısı veya hayat biçimi tercihleri gibi konular eksen alınmıştır.

Ana muhalefet sürekli “negatif propaganda” yapmayı yeğliyor, sürekli felaket senaryoları çiziyor. Halbuki eksik ve gediklerine rağmen Türkiye dünyanın en büyük yirminci ekonomisine sahip. Pakistan ve Afganistan devlet başkanlarını aralarındaki anlaşmazlıkları gidermek için bir araya getirecek kadar bölgesel ağırlığı olan bir ülke. Gelişmiş demokrasilerde iktidar dışındaki partiler zaman zaman “pozitif muhalefet” yaparlar. Türkiye’de muhalefetin beğendiği hiçbir şey yok. Bu totalci yaklaşım devam ettiği sürece muhalefetin Türkiye sosyolojisini ve gerçeklerini doğru okumasını beklemek hayalden başka bir şey olmayacaktır.

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...