2 Mayıs 2007 Çarşamba

Türkiye korkularından kurtulmalıdır

Türkiye’de siyasi gündem o kadar hızlı değişiyor ki, hem kamuoyu hem de analistler şaşkına uğramış durumda. Bu hızlı değişimin gerisinde ne yatıyor sorusunu her kesim farklı şekilde cevaplıyor. Ancak Türkiye’nin sosyal dokusunu, siyasi kültürünü ve ülke içinde yaşanan iktidar mücadelelerini biraz bilenler aslında bütün bu olayların gerisinde derin bir hesaplaşmanın olduğunu görebilir. Cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanmış gibi görünen gelişmelerin arkasında yatan şey aslında milli iradenin belirgin gücüne, talebine ve tercihine gösterilen direniştir. Yani mesele sadece belirli bir partinin adayını cumhurbaşkanı seçmekten ibaret değildir. İşin özü aslında bunu bahane edip laik-anti laik, çağdaş-gerici, cumhuriyetçi-cumhuriyet karşıtlı söylemlerini canlı tutarak halkın iktidarına ve seçilmişlerin ülke yönetimine karşı durmaktır. Kuşkusuz toplumun bazı kesimlerinin kendileri açısından kaygı teşkil eden konuları sivil ve demokratik platformlarda gündeme getirmek istemesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak bunu yaparken kullanılan yöntem, dil ve yapılan ittifakların son derece dikkatle ve özenle seçilmesi gerekir.
Türkiye’de olup bitenler bize bir daha gösterdi ki, Türk demokrasisi ve hukuku hala bazı korku ve kaygıların gölgesinde. Özellikle “rejim tehlikede”, “hayat biçimine müdahale olacak”, “irtica yükseliyor” gibi tehdit algılarının beslediği siyasal duruş demokrasi ve hukuku zedeleyecek söylem ve faaliyetlerde bulunabiliyor. Peki bundan kim zarar görüyor? Tabi ki bütün Türkiye ve Türk halkı. Unutmayalım ki yirminci yüzyıl, çok sayıda dikta rejiminin söndüğü ve demokrasinin geniş kitlelerce benimsendiği bir yüzyıl oldu. Yirmi birinci yüzyılda da bu hareket devam edecek, demokrasi gittikçe yükselen bir değer olarak varlığını pekiştirecektir. Ne var ki, zaman zaman sivil siyasal yönetime yapılan müdahaleler Türkiye gibi nispeten genç ve olgunlaşma yolunda olan demokrasileri olumsuz etkiliyor. Yukarıda bahsettiğimiz korku ve kaygıların da bunda ciddi etkisi olduğunda şüphe yok.
Türkiye’de halk, medya, sivil toplum örgütleri, siyasal partiler ve etkin kurumlar Türkiye’nin sosyolojisini, yani toplumsal yapısını, toplumun geniş kesimlerce paylaşılan değerlerini, dinamiklerini, dile getirilen talep ve beklentilerini daha derinden araştırmalıdır. Yukarıda bahsedilen korkuyu yenmenin tek yolu da budur. Yoksa siyaseti, demokrasiyi ve hukuku korkulara feda etme riski doğar. Zaten son zamanlarda Türkiye’de olanlar da bununla yakından ilintilidir.
Türkiye’nin kuruluşundan beri iki konuda sürekli korku ve endişe üreten tehlikeden bahsediliyor. Bunlardan biri etnik bölünme, diğeri de irtica. Bu iki tehlike temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp halkın önüne konuluyor. Aslında asıl tehdit ve tehlike bu değil. Asıl tehlike elitist bir yönetim anlayışında sahip küçük bir azınlığın yıllardır sürdüre geldiği iktidarın elden gitmesi. Asıl korku işte bu. Ne Türkiye’de insanların inançları ne de etnik aidiyetleri ülke bütünlüğü için tehlike oluşturuyor. Ama tehlikeden bahsetmek korkuları beslediği ve canlı tuttuğu için bazı çevrelerin bıkıp usanmadan gündeme taşıdığı konular bunlar.
Şunun altını çizelim. Türkiye tehdit ve korku algılarıyla yönetilemeyecek kadar büyük ve önü açık bir ülke. Ancak korkular ve tehdit algıları Türkiye’nin önünü tıkıyor. Son günlerde bunun örneklerini açık seçik gördük. Hükümete hitaben kaleme alınan “muhtırada” bahsedilen olayların hepsi çeşitli gazetelerde yer alan sıradan haberlere dayandırılıyor. Bu muhtıra “irtica” yükseliyor korkusunu beslemekle kalmıyor, milli irade, meclis ve demokrasi kavramlarına soğuk bakanları da cesaretlendiriyor. Daha da kötüsü silahlı kuvvetlerin imajını da zedeliyor. Silahlı kuvvetler sadece ülke ve laikliğin değil aynı zamanda demokrasinin de savunucusu olmalıdır. Ancak 27 Nisan 2007 gece yarısı muhtırası ordunun bir müdahalesi olarak okunduğunda silahlı kuvvetlerin imajını zedeleyebilir. Böyle bir zedelenmiş imajın oluşmasına engel olmak için siyaset alanının sivillere bırakılması demokrasinin ve çağdaşlığın en önemli göstergesidir.

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...