Batı medyası üzerinden okunduğunda Ortadoğu karmaşa, savaş, otoriteryanizm ve siyasi çalkantıların kıskacında bir bölge olarak algılanır. Batı medyasının çizdiği resimde doğruluk payı olmakla beraber, Ortadoğu ülkelerinde sayıları azımsanmayacak bir kitlenin köhnemiş yapıları, siyasi iktidarları ve bölgeye dışarıdan giydirilen elbiseyi değiştirme arayışları içinde olduklarını biliyoruz. Ortadoğu'nun kadim unsurlarından olan Araplar da, yeni medya araçları ve küreselleşmenin devreye girmesi ve uluslar arası ilişkilerdeki artış nedeniyle kendi siyasal ve toplumsal yapılarına eleştirel bir bakışı geliştirmeye başlamıştır. Dünyanın pek çok ülkesindeki değişim Arap dünyasında da yakından takip edilmekte, farklı ülkelerin deneyimleri gözden geçirilmekte ve bu deneyimlerden dersler çıkarılmaya çalışılmaktadır. Arap dünyasının en yakından takip ettiği ülke ise Türkiye'dir. Bundan on yıl önce Arap medyasında tek-tük Türkiye yorumları yer almakta, yakın tarihi ve kültürel ilişkiler olmasına rağmen yayınevleri Türkiye üzerinde kitap yayınlama konusunda çekimser davranmaktaydı.
Bugün geldiğimiz noktada Arap aydınların, siyasilerin ve gazetecilerin Türkiye'ye odaklandıklarını, ülkemizdeki her gelişmeyi günü gününe yakından takip etmeye başladıklarını görüyoruz. Türkiye'ye duyulan bu ilginin kaynağında iki faktörün ön plana çıktığını söylemek mümkün. Bunlardan birincisi Arap dünyasının, yüzyılın gerçekleri ile yüzleşmeye başlamaları, toplumsal desteği olmayan baskıcı siyasi yapıların zayıfladığını görmeleri ve Batının yeni sömürgecilik dalgasına karşı bölgesel güç merkezleri kurulması gerektiğini anlamış olmalarıdır. İkincisi ise değişim ve dönüşüm arayışındaki Arap dünyasına Türkiye'nin ilham kaynağı olabilecek başarılarıdır. Halkının çoğunun Müslüman olduğu, din ve demokrasiyi, İslam ve modern hayat tarzını uzlaştırmayı başaran Türkiye'nin özellikle 2002 yılından bu yana gösterdiği performans Arap dünyasının ülkemize bakışını olumlu yönde değiştirmiştir.
Arap dünyası arayışta
Arap dünyası yirmiden fazla devlete bölünmüş durumda. Üç yüz milyonluk Arapça konuşan bir nüfus olmasına karşın bu demografik büyüklük ciddi bir bölgesel ve küresel güce dönüşebilmiş değil. Arap dünyası daha önceleri sosyalizmi ve Arap milliyetçiliğini kurtuluş reçetesi olarak denemiş ancak bu denemeler bir sonuç vermemiştir. Bazı Arap ülkeleri ise ABD ve Batı'nın yörüngesine girmiş, on yıl süren İran-Irak savaşını seyretmekle yetinmiş, son olarak Irak gibi önemli bir bölge ülkesinin işgal edilmesine ve yağmalanmasına kayıtsız kalmıştır. Bütün bunlar Arap dünyasında yeni arayışları tetikleyen, statükoyu sorgulayan, değişim taleplerini körükleyen bir zemin hazırlamıştır.
Peki, böylesine dağınık bir siyasi haritada Arap dünyasına yol gösterecek bir ülke var mı? Arap sokaklarındaki milyonların arayışlarına umut üfleyebilecek bir örnek, bir lider, bir örgüt var mı? İşte bu soruların cevaplarını arayan çok sayıda Arap aydını ve siyasetçi Türkiye tecrübesini merak ediyor ve önemsiyor. Arap dünyası, Türkiye nasıl oldu da askeri darbelerin her on yılda bir dibe çektiği bir ülke olmaktan kurtulup dünyanın on yedinci, AB'nin altıncı büyük ekonomisi olabildi sorusunun cevabını arıyor. Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları konusunda gerçekleştirdikleri reformları merak ediyor, askeri vesayetin nasıl çözüldüğünü, katılımcı bir demokrasi ve açık bir toplumun nasıl inşa edildiğini öğrenmek istiyor. Kısacası, Araplar Türklerin demokrasi, İslam ve laikliği nasıl uzlaştırdıklarını öğrenmek, bundan kendileri için dersler çıkarmak istiyorlar.
Uluslararası başarılara gıpta ile bakılıyor
Türkiye'nin başarı hikâyelerini yakından takip eden Arap dünyası, ülkenin bütün dünyada itibarını yükselten söz konusu başarıların sırrını merak ediyor. Aslında bunun cevabı açık. Türkiye'de değişim isteyen geniş bir kitle var, bu değişim talebini gören ve tabandan aldığı destekle siyaset yapan bir de lideri var. Türkiye'nin yükselen bir yıldız oluşu işte bu lider ve ekibinin aldığı riskler ve yürüttüğü politikalar ile doğru orantılıdır. Hatırlayalım, Türkiye en yakın komşuları ile daha yakın zamana kadar küs idi. Çevre ülkelerden soyutlanmış, içine kapanmış, değişim taleplerini uzun süre göz ardı etmiş, tehdit ve korku girdabına saplanmaya ramak kalmıştı. Türkiye'nin ve içinde bulunduğu bölgenin yeni bir dile, yeni bir anlayışa ve yenilikçi politikalara ihtiyacı vardı. Ancak pek çok siyasi hareket ve politikacı cesaret isteyen yeni adımları atamamıştı.
Birilerinin artık bu köhnemiş düzene "hayır!" demesi, eski alışkanlıkları ve köhnemiş fikirleri geride bırakarak Türkiye'nin üzerine serpilmiş ölü toprağını temizlemesi gerekiyordu. 2002 seçim sonuçları bu açıdan büyük mesajlar taşıyordu. Millet artık siyasi ve ekonomik istikrarsızlığa "hayır!" diyordu. Komşu ülkelerle biriken sorunların, bölgede dondurulan sorunların çözülmesini istiyordu. Bu nedenle iktidara yeni bir partiyi ve onunla birlikte yeni bir kadroyu taşıyordu. Bu kadro 2007 seçimlerinde de öncekine benzer bir başarı ile iktidarını korumayı başaracaktı. Türkiye bu yeni dönemde olgun ve gelişmiş demokrasilerdeki bir pratiği de ülkeye taşıdı. Gelişmiş demokrasilerde siyasiler, dış politika kararları verirken halkın görüşünü, hissiyatını ve tercihlerini de göz önüne alır, bunu uygulamalara da yansıtırlar. Türkiye'de işte tam da bu oldu aslında. Siyasi liderler cesur kararlar almaya başladı. Yenilikçi düşünceler ve projeler siyasi kararlara kaynaklık etmeye ve yön vermeye başladı. Dış politikanın önce Başbakan Başdanışmanı sonra da Bakan olarak dümenine geçen Ahmet Davutoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Hükümetin desteğiyle dış politika da Türkiye'yi oyun kuran bir ülke konumuna taşıdı.
İşte Türkiye'nin Arap dünyasına ilham kaynağı olmasının temelinde yatan en büyük etkenlerden biri bu. Yani vizyoner bir lider ile bu lidere ayak uydurabilen bir ekibinin var oluşu. Geçtiğimiz günlerde Kahire'de yapılan "Arap Toplumları ve Türkiye Modeli" konulu toplantıda bir katılımcının söyledikleri yaşananları tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor: "Arap halkları uzun yıllar kendi coğrafyalarında kahramanlarını aradı. Ne var ki, Arap dünyasına umut veren bir kahramanı bu coğrafyada bir türlü bulamadılar. Arap sokakları kahramanlarını Türkiye'de buldu."
Sabah 23 - 10- 2010
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2010/10/23/ortadogunun_ilham_kaynagi_turkiye
Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder