Ünlü müslüman düşünür İbn Haldun devletleri ve medeniyetleri bir ağaca
benzetir. Her ağaç bir tohumdan fidan olarak yeşerir, uzar, dal salar, yaprak
açar, meyve verir, büyür. Ve nihayet zayıflamaya, çürümeye, güç kaybetmeye
başlar ve yıkılır gider. Devletler ve medeniyetlerin de benzer kaderi vardır.
Bugün Avrupa/Batı medeniyeti ilerlermiş ve dünyada üstünlük kurmuş görüyor.
Ancak bunun çürümeye, zayıflamaya yüz tuttuğu ifade ediliyor. BBC Dergi’de
okuduğum bir haber Ibn Haldun’u hatırlattı bana. Yazı her ne kadar yüzeysel
olsa da okumaya değer.
Tarihte her medeniyetin bir sonu ve bu sonu getiren birçok faktör olmuştur.
Batı medeniyetinin yıkılmasına yol açabilecek etkenler neler olabilir?
Ekonomi politik uzmanı Benjamin
Friedman, bir zamanlar modern Batı toplumunu, tekerlekleri ekonomik büyüme
sayesinde sağlam ve düzenli dönen bir bisiklete benzetmişti. Bu ileri hareket
yavaşladığında veya durduğunda toplumun temel taşları olan demokrasi, bireysel
özgürlük, sosyal tolerans vb. değerlerde sarsılma başlar. Dünya, sınırlı
kaynaklar için çekişmelerle çirkinleşir, kendi yakın çevremiz dışındaki
insanlar dışlanır. Tekerlekleri yeniden ileri döndürecek bir yol bulunmazsa tam
bir toplumsal çöküş yaşanacaktır.
İnsanlık tarihinde böyle çöküşler çok
oldu ve ne kadar büyük görünürse görünsün hiçbir medeniyet, toplumu sona
götürecek zayıflıklardan muaf değildir.
Bugün için her şey yolunda gidiyor
görünse de durum her an değişebilir. Yeryüzüne göktaşı çarpması, salgın
hastalık, nükleer yıkım gibi etkenleri bir yana bırakırsak, medeniyetin
çöküşüne yol açan birçok etken vardır.
Bunlar nelerdir? Hangileri şimdiden gün
yüzüne çıkmaya başladı? İnsanlığın bugün belirsiz ve sürdürülemez bir yolda
olduğu aşikar, ama dönüşü olmayan yola girdik mi?
Geleceğe dair kesin öngörülerde bulunmak
mümkün değilse de matematik, bilim ve tarih Batı toplumlarının uzun vadede
devamlılığı bakımından bazı ipuçları sunabilir.
Maryland Üniversitesi'nden Safa
Motesharrei küresel sürdürülebilirlik ve çöküşe götürecek mekanizmaları anlamak
için bilgisayar modelleri kullanıyor.
Gelir dengesizliği
2014'te yayınladığı bulgulara göre, iki
faktör önemli: ekolojik zorlama ve ekonomik katmanlaşma. Doğal kaynakların
sınırlılığı ve iklim değişikliği ile daha da sınırlı hale gelmesi bakımından
ekoloji faktörü kolay anlaşılır.
Fakat ekonomik etkenin çöküşe yol
açabileceğinin ortaya çıkması biraz daha şaşkınlıkla karşılandı. Bu senaryoya
göre, devasa miktarda zenginliğin elitlerin elinde toplanması ve sayıca çok
daha fazla olan ve çalışarak onları besleyen kesimlere fazla bir şey kalmaması
toplumu istikrarsızlığa ve sonunda çöküşe sürükleyebilir.
Çalışan kesimlerin paylaşması gereken
zenginlik yeterli olmadığı için kendi aralarında çatışmaya girebilir, işgücünün
azalması sonucu elitler de çöküşe gider. Ülkeler arasında ve kendi içlerindeki
eşitsizlikler de buna işaret ediyor. Örneğin en yüksek gelire sahip yüzde 10,
nüfusun geri kalanının payına düşenden fazla sera gazı salınımından sorumlu.
Öte yandan dünya nüfusunun yarısı günde 3 dolardan az bir gelirle yaşamaya
çalışıyor.
Motesharrei'ye göre, eşitsizliği, hızlı
nüfus artışı ve doğal kaynak tüketimini azaltacak önlemler zamanında alınırsa
çöküş kaçınılmaz olmaktan çıkar. Bazıları ise bu tür radikal kararların
bizim siyasi ve psikolojik edimlerimizi aştığına inanıyor. Norveç İşletme
Fakültesinde iklim değişikliği uzmanı Jargen Randers, iklim sorununa ilişkin
bir çözümü bu yüzyılda göremeyeceğimizi, uzun vadeli çözümlerin masraflı olması
nedeniyle bugünkü gidişatın aynen devam edeceğini söylüyor.
2052: Gelecek 40
Yıla Dair Küresel Öngörüler kitabını yazan Randers, "Bu konudaki
Paris Sözleşmesi ve diğer vaatleri yerine getiremediğimiz için iklim sorunu
giderek daha da ağırlaşmaya devam edecek."
Hepimiz aynı gemide olsak da dünyadaki
yoksullar çöküşün etkilerini ilk hissedenler olacak. Örneğin Suriye'de bir
zamanlar yüksek doğum oranları vardı. 2000'lerde şiddetli bir kuraklık oldu,
tarımsal üretim geriledi. Çok sayıda genç erkek işsiz, çaresiz kaldı. Bunların
birçoğu şehir merkezlerine aktı, mevcut sorunlar daha da büyüdü, şiddet ve
çatışma unsurları daha da gelişti.
Kanada'daki Balsilli Uluslararası
Olaylar Fakültesi'nden Thomas Homer-Dixon tarihteki birçok toplumsal çöküşte
olduğu gibi, birden fazla etkenin devreye girdiğine inanıyor. Dixon, bu
etkenlerin sessizce biriktiğini, toplumu dengede tutan mekanizmalara yüklenerek
birden patlamaya yol açtığını söylüyor.
Suriye'de olanların yanı sıra tehlike
bölgesine girdiğimizi gösteren bir başka örnek olarak Dixon, 2008 ekonomik
krizi, IŞİD'in yükselişi, Brexit ve Donald Trump'ın seçilmesi gibi dünya
düzeninde ani ve beklenmedik değişikliklere işaret ediyor.
Karmaşık sistemlerin
maliyeti
Geçmişteki örnekler gelecek açısından da
ipuçları sunabilir. Örneğin Roma İmparatorluğu'nun yükselişi ve çöküşü. ABD'nin
Utah Üniversitesi'nde çevre ve toplum profesörü Joseph Tainter, Roma'nın
çöküşünden çıkarılacak en büyük dersin, karmaşık yapının maliyetinin yüksekliği
konusunda olduğuna inanıyor.
Karmaşık Toplumların
Çöküşü kitabını da yazan Tainter'a göre, tıpkı fizikte olduğu gibi toplumda
da karmaşık bir sistemi korumak için enerji gerekir. Üçüncü yüzyılda Roma
sürekli büyüyor, bunlar kendi maliyetini de getiriyordu. Sonunda bu karmaşık
yapıyı sürdürecek mali olanaklar kalmadı. İmparatorluğu çöküşe götüren, savaş
değil, mali zayıflıklar oldu.
Batılı toplumların karşı karşıya olduğu
sorunları çözmeye yönelik karmaşık yatırımlar bir noktadan sonra mali zayıflığa
ve böylece çöküşe yol açabilir diyor Tainter.
Yine Roma ile paralellik kuran Dixon ise
Batılı toplumların çöküşü öncesinde de nüfus ve kaynaklar bakımından bir geri
çekilme yaşanacağı kanısında.
Göç sorunu
Çatışmalar ve doğal felaketler sonucu
yoksul ülkeler dağılırken, bu bölgelerden göçen insanlar daha güvenli bölgelere
sığınmaya çalışacağından büyük bir göç dalgası yaşanacak. Batı toplumları
milyarlarca dolarlık duvarlarla, sınır güvenlik önlemleriyle bunu sınırlamaya
çalışacak. Ve daha otoriter ve popülist bir yönetim tarzı gelişecek. Dixon'a
göre, "bu ülkelerin üzerindeki baskılara karşı geliştirdiği bir bağışıklık
sistemi tepkisine benziyor bu".
Bu arada, zaten bu tür zayıflıkları olan
Batılı toplumlarda zengin ile yoksul arasında büyüyen uçurum da toplumu
içeriden istikrarsızlığa sürükleyecek. "2050'de ABD ve İngiltere iki
sınıflı toplumlara dönüşecek: küçük bir seçkinler grubu rahat bir yaşam
sürerken, çoğunluğun hayat koşulları kötüleşip zorlaşacak," diyor Randers.
İster ABD, ister İngiltere veya başka
bir yer olsun, Dixon'a göre, korku ve hoşnutsuzluk arttıkça insanlar din, ırk,
ulusa dayalı kendi grup kimliklerine daha çok sarılacak. Toplumsal çöküş
ihtimali de dahil olmak üzere durumun inkârı ve verilere dayalı gerçeklerin
reddi yaygınlaşacak. Sorunların varlığı kabul edilse de bu defa bunların
sorumluluğu kendi grubu dışındaki insanlara yıkılacak ve kin artacaktır.
"Kitlesel şiddetin psikolojik ve sosyal koşullarını oluşturuyorsunuz
böylece" diyor Dixon. Sonunda bölgesel şiddet patladığında veya başka bir
grup ya da ülkenin işgali olduğunda çöküşten kaçmak zorlaşacaktır.
Afrika, Orta Doğu ve Doğu'ya yakınlığı
nedeniyle Avrupa bu sorunları ilk hissedecek bölge olacaktır. ABD ise okyanus
ötesinde muhtemelen daha uzun dayanabilir.
'İnsani bir dünya'
Öte yandan Batılı toplumlar şiddet
içeren bir dramatik sonla karşılaşmayabilir. Bazen medeniyetler sessiz sedasız
çöker. Randers, 1918'den bu yana böyle bir yolda olan Britanya İmparatorluğu'nu
örnek veriyor. "Batılı ülkeler çökmeyecek ama pürüzsüz işleyişi ve dostane
özelliği kaybolacak, çünkü eşitsizlik patlamaya yol açacak. Demokratik, liberal
toplum ortadan kalkarken, kazananlar Çin'deki gibi güçlü hükümetler
olacak."
Bu uyarı işaretlerinin
bir kısmı aşina gelebilir, zira bugünden yaşanıyor. Dixon 2006'da
yayınladığı The Upside of Down kitabında
bu öngörülerde bulunmuş, ancak bunlarla 2020 ortalarından itibaren
karşılaşacağımızı tahmin etmişti.
Batı medeniyeti kaybedetmeye mahkum
değil elbette. Mantıklı ve bilimsel kararlar almak, olağanüstü liderlik becerisi
ve iyiniyet göstermek yoluyla toplumun daha ileri kalkınma düzeyine ilerlemeye
devam edebileceğine inanıyor Dixon. Karşı karşıya olduğumuz iklim değişikliği,
nüfus artışı ve enerji gibi sorunları atlatabilir, toplumlarımızı koruyup
ilerletebiliriz.
Ama bunun için, bu tür sorunlar
karşısında ortaya çıkan daha az dayanışmacı olma, daha az cömertlik gösterme ve
mantığa daha az açık olma gibi tepkilere direnmek gerekir.
Dixon'a göre, "Sorun, bu
değişiklikler sürecinden geçerken insani bir dünyayı nasıl sürdüreceğimiz
sorunudur."
Kaynak:
İngilizcesi
http://www.bbc.com/future/story/20170418-how-western-civilisation-could-collapse
1 yorum:
Hocam, bu yazıyı paylaştığınız ve zahmet edip çevirdiğiniz için teşekkür ederim. Çok beğenerek okudum.
Saygılarımla
Yorum Gönder