8 Ekim 2024 Salı

Türkiye-Endonezya ilişkilerinde yeni dönem: Endonezya'daki yeni iş imkanları hangileri?

Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi kuruldu. Son bir yılda üst düzey görüşmeler hız kazandı, iş dünyası, üniversite ve düşünce kuruluşlarının Türkiye ve Endonezya ilişkilerine ilgisinde belirgin bir artış gözlendi. 

Endonezya’nın 8. Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Prabowo Subianto Temmuz ayı sonunda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan ve Savunma Bakanımız Sayın Yaşar Güler ile Ankara’da önemli görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmelerin hemen ardından Savunma Bakanımız Sayın Yaşar Güler ve akabinde Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanımız ve beraberinde 12 büyük şirketimizin yöneticileri Cakarta’da Sayın Prabowo Subianto ve ilgili diğer yetkililer ile görüştü. 

Türkiye ve Endonezya arasındaki üst düzey ilişkilerin olumlu seyri iki ülke arasındaki savunma, ticaret ve turizm gibi alanlardaki ilişkilerin de genişlemesi ve derinleşmesine zemin hazırlıyor.

Endonezya 280 milyonu aşan nüfusu ve dünyanın 16. Büyük ekonomisi ile iş insanları önemli potansiyeller barındırıyor. Endonezya ekonomisi her yıl % 5 oranında büyüyor. Yıllık enflasyon oranı da % 4 civarında seyrediyor. Bu çerçevede Türkiye’deki iş insanlarının ilgisini çekebilecek ve son günlerde en çok gündeme gelen üç sektöre değinmek yerinde olacak.

Konut ve İnşaat Sektörü: Endonezya’da her yıl üç milyon ev/konut inşa edilmesi planlanıyor. Bunun bir milyonu büyük yatırımcılar, diğer 2 milyonu da daha küçük ölçekli şirketlerce yapılacak.

Gıda Sektörü: Hükümet milyonlarca öğrenciye bir öğün ücretsiz yemek verecek. İlk yıl deneme amaçlı ve sınırlı sayıda öğrencinin yararlanacağı yemek dağıtımı bütün ülkeye yayıldığında yıllık 25 milyar dolarlık bir bütçe ayrılacak. Bu noktada yerel kaynaklardan sağlanmasında sınırlılıklar olan ürünlerin ithal edilmesi söz konusu. Hali hazırda en çok öğrencilere dağıtılacak pakette yer alacak sütün tedariki gündemde. Süt üreticilerinin ilgi duyabileceği uzun vadeli bir program bu.

Altyapı sektörü: Cakarta’nın kuzeyine okyanustan gelebilecek su taşkınlarına karşı büyük bir duvar örülmesi tartışılıyor. İlk evre inşaatın bütçesi 10 milyar dolar olacak. Projenin tümünün 60 milyar dolarlık bir bütçeye mal olacağı öngörülüyor. Bu da yine büyük şirketlerin ilgisini çekebilecek uzun vadeli bir proje olarak karşımıza çıkıyor.

Yukarıdakilere ek olarak enerji, maden, sağlık vb. alanlarında da büyük fırsatların olduğunu belirtmekte yarar var.


Talip Küçükcan

@tkucukcan

 


11 Eylül 2024 Çarşamba

State and Religion in Europe; Governing Religious Affairs


State and Religion in Europe: Governing Religious Affairs

Edited by Ali Köse, Marmara University & Talip Küçücakcan, Ambassador of Türkiye to Indonesia

ISBN:9786258427578

Publisher: Çamlıca Yayınları, İstanbul, 400 pages.

 What is this book about?

What do we know about religion and state relations in the European Union (EU) member countries? Is it possible to talk about a single Europe? Is the EU pursuing standardization in the administration of religion? Is there a common European model in religion-state relations? How are the relations of religious groups with public institutions regulated and implemented in the EU? To what extend can the EU member countries as sovereign nation states converge or diverge in their policies toward religions? How and under what status are religious services and religious education provided? Are religious communities and groups officially recognized? How churches, priests and religious teachers are financed? What is the status of Islam and Muslims in Europe?

This edited volume seeks to provide comprehensive and up-to-date answers to these questions by examining Germany, Austria, Belgium, France, the Netherlands, Great Britain, Spain, Sweden, Italy, and Poland. In addition to country analysis, this book also includes articles which inform the readers about the general framework of EU regulations on state-religion relations.

 

https://www.ilahiyatvakfi.com/urun/state-and-religion-in-europe-governing-religious-affairs-ali-kose-talip-kucukcan-9786258427578

 






10 Eylül 2024 Salı

Devletimiz Bali’deki yaralı vatandaşımızı Türkiye’ye getirmek için neler yaptı?

"Devletimiz Bali’deki yaralı vatandaşımızı Türkiye’ye getirmek için neler yaptı?" başlıklı aşağıdaki yazıyı polemik malzemesi yapılmasın diye olayın sıcak olduğu ve sosyal medyada yanlış yansıtıldığı günlerde paylaşmadım. Bali'deki yaralı bir vatandaşımızın Türkiye'ye getirilmesi için nasıl çalışıldığını açıklamak için şimdi paylaşıyorum. Konu artık gündemde olmadığı için polemik konusu da olmaz diye düşünüyorum. Sadece devletimizin vatandaşlarımız için gösterdiği hassasiyeti kamuoyu ile paylaşmak ve bu konuda Dışişleri Bakanlığımız ile ilgili diğer bakanlıklarımız ve kurumlarımızın ne kadar titiz çalıştığına ilişkin bir not düşmek amacıyla paylaşıyorum. Biz elbette aynı anlayışla milletimize ve devletimize hizmet etmeye çalışacağız. Takdir milletimizindir. 

Türkiye’nin yurtdışında yaşayan veya yurtdışına seyahat amaçlı giden vatandaşlarımızı yalnız bırakmadığı, ihtiyaç halinde her konuda yanlarında olduğu, hak ve hukuklarını savunduğu, hastalık ve yaralanma durumlarında şartları uygunsa hava ambulans uçak ile ülkemize getirerek tedavi altına aldığının sayısız örneği var. Dışişleri Bakanlığı’mızda da vatandaşlarımızın 7/24 ulaşarak taleplerini iletebileceği çağrı merkezi hizmeti var. Buraya gelen talepler vakit kaybetmeden ilgili Büyükelçiliklere aktarılır. Buna ilaveten Büyükelçiliklerimizin bulunduğu bütün ülkelerde 7/24 vatandaşlarımızın ulaşabileceği veya mesaj bırakabileceği acil WhatsApp hattı numarası olup mesai saatleri dışında da nöbetçi memura ulaşılması mümkündür. 

Büyükelçiliklerimiz vatandaşlarımızın kendilerine ulaştırdığı meseleleri yakından takip etmekte ve karşılaştıkları sorunların çözümü için gayret etmektedir. Bütün bu gerçeklere rağmen devletimizin yurtdışında vatandaşlarımıza yardımcı olmadığına ilişkin doğrulanmamış haberler yapılmakta, eksik ve yanlış bilgilere dayalı çarpıtmalar sosyal medyada sorumsuzca paylaşılmaktadır. Bunun son örneği Endonezya’nın Bali adasında tatil yaparken motosiklet kazası geçirerek yaralanan Tuğcan Işık isimli vatandaşımızın Türkiye’ye getirilmesi ile ilgili dezenformasyon ve çarpıtmalardır. 

Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun katıldığı bir TV programında da ifade ettiği gibi, Türkiye ihtiyaç halinde vatandaşını Fizan’da da olsa ülkeye getirme kabiliyet ve gücüne sahiptir ki Tuğcan Işık da Türkiye’ye getirilmiş ve tedavi altına alınmıştır. Ancak bu sürece gölge düşürmeye, devletimiz ve kurumlarımızı güçsüz göstermeye çalışan sosyal medya paylaşımları yapılmıştır. Gazetecilik adına yapılan bu paylaşımların evrensel gazetecilik ilkelerini ve etik değerlerinin ihlal ettiği açıktır. Medya organlarının ve gazetecilerin kamuoyu adına haber alma, haberi paylaşma ve eleştiri yapma hakları, ifade hürriyeti bağlamında kısıtlanamaz haklar arasında yer almaktadır. Geleneksel (TV, matbu gazete) ve yeni medya (dijital platformlar, sosyal medya) mensuplarının bu hakları kullanırken sorumlu davranmaları, olayları çarpıtmamaları, devleti ve kurumlarını itibarsızlaştırmamaları, iddialarını belgelendirmeleri, aldıkları duyumları doğrulatmaları ve kendilerine yönelik itirazları kişiselleştirerek insanlara itibar suikastı yapmamaları, takipçilerine linç ettirmekten özenle kaçınmaları beklenir. Gazeteciler de düşünürler ve bilim insanları gibi hakikatin peşinde koştukları sürece güvenirlik ve itibarlarını koruyabilirler, toplumun ve karar vericilerin önünü aydınlatabilirler. 

Bu girizgahtan sonra Bali’de tatildeyken trafik kazası geçiren genç vatandaşımız Tuğcan Işık’ın yaşadığı sorunları çözme ve Türkiye’ye getirilme sürecini bir de Türkiye Cumhuriyeti Endonezya Büyükelçisi olarak benden dinlemenizi ve bir sosyal medya hesabından paylaşılan iddialar ile karşılaştırmanızı istirham ediyorum. Elbette kimin doğruları söylediğine inanmak sizin kararınız olacak. Vatandaşımız Tuğcan Işık bir grup arkadaşı ile gezmek ve tatil yapmak üzere Bali adasına gelmiş, çoğu turist gibi motosiklet kiralamış ve yazık ki 3 Ağustos günü bir kaza geçirerek yaralanmış. Arkadaşları Tuğcan’ı hemen özel bir hastaneye götürmüş ve ilk müdahale yapılmış. Vücudunda kırıklar olduğu için acil bir operasyon geçirmiş. Arkadaşı Bilge Kağan Taş’ın bize ilettiğine göre Tuğcan’ın geçirdiği operasyon ve hastane yatak ücreti karşılığı olarak 20.000 USD gibi yüklü miktarda bir fatura çıkarılmış. Özel sağlık sigortası olmadığı için, bu miktar ailesi tarafından ödenmiş ancak Tuğcan’ın diğer kırıkları için de ameliyat olması gerektiği, bunun da yaklaşık 100 000 USD tutacağı belirtilmiş. Bunun üzere ailesi ve arkadaşları Tuğcan’ın hava ambulans uçağı ile Türkiye’ye götürülmesi girişiminde bulunmuşlar. 

3 Ağustos’ta yaşanan talihsiz kaza ve yaralanma bilgisi, yaralının transferi talebiyle Tuğcan’ın babası tarafından Dışişleri Çağrı Merkezi’ne iletilmiş. 6 Ağustos tarihinde Çağrı Merkezi saat 15.00’te (Türkiye saati ile 11.00’de) Cakarta Büyükelçiliğimizi arayarak konuyu iletmiştir. Bunun üzerine zaman kaybetmeden başvuruda belirtilen ve Tuğcan’a ait olduğunu düşündüğümüz telefon numarası Büyükelçilik çalışanlarımız tarafından aynı gün içinde iki defa aranmış ancak cevap alınamamıştır. Vatandaşımıza ulaşamadığımız bilgisi hem Dışişleri Bakanlığımıza hem de Tuğcan’ın babası ile paylaşılmış, Tuğcan’ın babası kendisinin de oğluna ulaşamadığını ifade etmiştir. Bu saate kadar Büyükelçilik acil telefon hattına da muhtemelen yaralı olduğu için ne Tuğcan ne de arkadaşlarınca bir bildirimde bulunulmamıştır. 

Büyükelçiliğimiz personeli 7 Ağustos’ta hastayla gün içinde çeşitli defalar görüşerek durumunu takip etmiş, yine aynı gün arkadaşı Bilge Kağan Baş saat 16.36 da acil durum hattımıza ulaşarak durumu açıklamış ve yardım talebini iletmiştir. Yine 7 Ağustos’ta Tuğcan’ın babası e-posta ile doğrudan Büyükelçilimize yazarak (saat 15.45’te) yaralının Türkiye’ye nakil talebini iletmiş, bu mesaj ilgili görevlimizin mesaj kutusuna 8 Ağustos’ta sabah 09.50’de düşmüştür. Bu sırada 8 Ağustos günü (sabah saat 10.52) Endonezce bilen yerel görevlimiz hastaneyi aramış, Tuğcan ile ilgili güncel sağlık bilgilerini almıştır. Bu görüşmeden hastane yetkilileri yaralının durumunun stabil olduğunu, hayati tehlikesinin bulunmadığını belirtmiş ve talepleri halinde bir devlet hastanesine naklinin yapılabileceğini belirtmiştir. Ayrıca hastanın ticari uçuşla uçarsa yanında doktor/sağlık uzmanı bir refakatçi ile gitmesi gerektiğini belirtilmiştir. Hasta ve yakınları bir devlet hastanesine nakil talebinde bulunmamıştır. 8 Ağustos saat 12.02’de hastanın arkadaşı Bilge Kağan Baş acil durum hattımıza hastanenin Business Class kabinde bir refakatçi eşliğinde yaralının uçabileceğini bildirmiş, ardından da 14.19 da bir medikal refakatçi bulunduğunu belirtmiş, görevli arkadaşımız da nakil sürecine ve hazırlanması gereken belgelere ilişkin detaylı bilgi vermiştir.

Buraya kadar her şey Büyükelçiliğimiz tarafından eksiksiz olarak takip edilmiştir. Bu sırada, sonraki gelişmelerin de gösterdiği üzere, Bilge Kağan Baş’ın bazı gazetecilere de mesajlar atarak yaralı vatandaşımızın durumundan onları haberdar ettiği anlaşılmaktadır. Türkiye yerel saati ile 8 Ağustos saat 21.17’de yaralının durumu ile ilgili bilgi tarafıma da doğrudan iletildi. Saat 22.10’da tarafıma ulaşan bilgi notundaki telefon numarasını aradım, açan olmadı. Bir süre sonra geri dönüş yapan ve Bilge Kağan Baş olduğunu öğrendiğim yaralının arkadaşına 15 dakikalık telefon görüşmemizde hastanın durumunu sordum, Türkiye’ye transferi ile ilgili şartları ve seçenekleri anlattım, hastanın moralini yüksek tutması gerektiğini ve mutlaka çözüm üreteceğimizi söyledim. Bu noktada Büyükelçilik, Sağlık Bakanlığı ve THY’nin görev ve sorumluluklarının neler olduğunu açıkladım. Akabinde Büyükelçilikteki ilgili arkadaşımıza sabah ilk iş olarak THY ve Sağlık Bakanlığı ile görüşmeleri talimatını verdim. 9 Ağustos’ta Büyükelçiliğimiz hem THY’nin Cakarta Ofisi ve Bali İstasyon Şefi hem de yaralının arkadaşı Bilge Kağan Baş ile temasa geçerek hastanın nakli konusunda Bali’de görüşmelerini sağladı. THY Bali Ofisi hemen harekete geçerek müsait ilk uçakla hastanın transfer planını yaptı. THY’den Büyükelçiliğimize ulaşan bilgiye göre aynı gün hastanın nakli için Business Class biletlerin THY tarafından ücretsiz temin edileceği teklif edilmiş, ancak bu teklif hasta yakınları tarafından, biletlerin bir başkası tarafından alındığı gerekçesi ile kabul edilmemiş, THY’ye teşekkür edilmiştir. 

Sağlık Bakanlığımızın ilgili birimleri de konu kendilerine ulaştırıldığı andan itibaren Büyükelçilimiz ile koordineli bir şekilde hastanın durumunu yakından takip ederek gerekli hazırlıkları yapmıştır. Nihayetinde uygun olan ilk uçakla Tuğcan Işık’ın nakli THY tarafından gerçekleştirilmiş, Sağlık Bakanlığı’mızın görevlileri tarafından karşılanarak Çam-Sakura Şehir Hastanesi’nde tedavi altına alınmıştır. Sağlık Bakanımız Prof. Dr. Kemal Memişoğlu hastayı bizzat ziyaret ederek Tuğcan ve ailesine geçmiş olsun dileklerini iletmiş ancak bunu medyada duyurma ihtiyacı hissetmemiştir. Görüldüğü üzere devletimiz ve kurumları takipçi sayısı yüksek bir sosyal medya hesabında iddia edildiği gibi yaralı vatandaşımızı yalnız bırakmamış, eşgüdüm halinde hareket ederek vatandaşımızı sağ salim Türkiye’ye getirmiştir. Aynı sosyal medya hesabında şahsımızı da doğrudan hedef alan paylaşımlar yapılmıştır. İtibar suikastı ve linç girişimi olarak özetlenebilecek paylaşımlarda kullanılan dil ve üslup yakışıksız ve seviyesizdir. Bunlara cevap verme gereği duymadık zira bizim önceliğimiz üstlendiğimiz görevi en iyi şekilde yapabilmek ve vatandaşlarımıza her alanda destek olmayı sürdürmektir. 

Konuyu, Tuğcan Türkiye’ye gelmek üzere Bali’de uçağa bindikten hemen sonra arkadaşı Bilge Kağan Baş’ın gönderdiği şu mesaj ile bitirelim: “Sayın Büyükelçim, arkadaşımız uçağa bindi. Sayenizde, açtığınız yolda, Türk Hava Yollarıyla süreci hızlandırmanız sayesinde ülkemize kavuşmasına saatler kaldı. İndiğinde de sağlık bakanlığı sizin kurduğunuz iletişim sayesinde karşılayacak, hastaneye yatışı hemen olacak. Allah sizden tekrardan razı olsun. Her şey için minnettarız. Ailesinden de, bizden de selamlar ve sevgilerle.” 

Prof. Dr. Talip Küçükcan
T.C. Cakarta Büyükelçisi

31 Mayıs 2024 Cuma

Why education matters? Eğitim hayatımızı nasıl değiştirir?


Eğitim hayatımızı nasıl değiştiriyor? Gençler eğitimlerini niçin sürdürmeli ve asla yarıda bırakmamalı? Endonezya'da gençleri eğitimin önemi hakkında bilinçlendirmeye çalışan genç sanatçı Shanna Shannon bu amaçla bir sosyal proje başlatmış. Biz de bir mülakat ile katkıda bulunmaya çalıştık. Mülakat aşağıdaki bağlantında izlenebilir. 

https://youtu.be/O-sxkQMlxVg?si=DWuc1_8Ug6KWWswh

We had a nice talk with Shanna on how education changes lives better. She is a bright and promising singer who encourages young Indonesians to pursue their education as well as their dreams. The interview can be viewed at the below link.

Instagram @shannashannonsiswanto

Why education matters?

22 Nisan 2024 Pazartesi

Yükseköğretimde uluslararasılaşma Türkiye için ne vadediyor?

Prof. Dr. Talip Küçükcan 

Bu yazının başlığı "Türkiye 370 milyar dolarlık yükseköğretim ekonomisinden ne kadar pay alıyor?" olabilirdi. Ancak yükseköğretimde uluslararasılaşma süreçleri sadece ekonomik getirileri ile değil bilimsel ve kültürel etkileşim, evrensel bilgi havuzuna erişim, kamu diplomasisi, beşeri sermaye ve kalkınma açılarından da değerlendirilmelidir.

Küresel yükseköğretim ekonomisinin uluslararası öğrenci barındıran ülkelere 370 milyar dolarlık bir gelir kaynağı sağladığı ve 2030 yılında artan öğrenci sayısına paralel olarak küresel yükseköğretim ekonomisinin 433 milyar dolarlık bir hacme ulaşacağı hesaplanıyor. Bu ekonomiden aslan payını Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Kanada, Avustralya, Almanya ve Fransa alıyor. Yukarıda sayılan ülkeler uluslararası öğrenci çekebilmek için birbiri ile kıyasıya rekabet halinde.

Peki hizmet ihracatı kalemine giren ve önemli bir yumuşak güç yatırımı da olan, bir diğer açıdan ise eğitim ve bilim diplomasisi olarak da adlandırabileceğimiz yükseköğretimde uluslararasılaşma konusunda Türkiye’nin hedefleri neler? Türkiye yukarıda işaret edilen rekabetin neresinde? Sayıları 6,3 milyonu aşan uluslararası öğrenciden ne kadarı Türkiye’deki üniversiteleri tercih ediyor?

Türkiye, 370 milyar dolara ulaşan ve her yıl hacmi giderek büyüyen küresel yükseköğretim ekonomisinden ne kadar pay alıyor; halihazırda alabildiği payı artırmak için bir stratejisi var mı; bu amaçla hangi politikaları uyguluyor? Türkiye’nin potansiyeli ne kadar; 2030’da 8 milyon öğrenci ile 433 milyar dolar olacağı öngörülen küresel yükseköğretim ekonomisinden nasıl daha fazla pay alabilir?

330 bini aşkın öğrenci, 1,5-2 milyar dolar civarında gelir

YÖK sitesinde yer alan 2023 verilerine göre 198 ülkeden 330 bini aşkın uluslararası öğrenci Türkiye’deki üniversitelerde eğitim görüyor. Geçen yıllara göre uluslararası öğrenci sayısında memnuniyet verici bir artış var. Dünyadaki toplam 6,3 milyon uluslararası öğrencinin 330 bininin 208 üniversitesi olan Türkiye’yi tercih etmesi olumlu bir gelişme olmakla beraber bu sayılar uluslararasılaşma yönünde atılması gereken adımlara da işaret ediyor. Türkiye halihazırda uluslararası öğrencilerin tercih ettikleri ilk 10 ülke arasında yer alıyor. YÖK verilerine göre bu öğrenciler ağırlıklı olarak İstanbul, Ankara, Eskişehir, Karabük, Bursa, Kütahya ve Sakarya’daki üniversiteleri tercih ediyor. Diğer yandan UNESCO 2023 yılı verilerine göre uluslararası öğrencilerin başlıca Suriye, Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Somali, İran ve Afganistan gibi ülkelerden Türkiye’ye geldiği görülüyor.[1]

Türkiye’nin uluslararası öğrencilerden ne kadar gelir elde ettiğine ilişkin derli toplu bir araştırma henüz yapılmış değil ancak söz konusu gelirin 1,5 ila 2 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Yukarıda da işaret edildiği üzere 370 milyar dolara ulaşan küresel yükseköğretim ekonomisi içinde Türkiye’nin payına halihazırda çok küçük bir dilim düşüyor. Bu payın artması için YÖK ve üniversitelerimiz, Türkiye’yi yükseköğretim cazibe merkezi haline getirmek adına çeşitli projeler hayata geçiriyor.

Türkiye, gelişmişlik düzeyi, sosyoekonomik özellikleri, güvenli ortamı, Orta Doğu, Balkanlar, Afrika, Avrasya ve Asya Pasifik bölgesinden ulaşımın kolay olduğu coğrafi konumu ile uluslararası öğrenciler açısından cazibe merkezi olabilecek imkana ve potansiyele sahip. Diğer yandan Türkiye, ulaşım, sağlık ve bilişim hizmetleri ve teknoloji altyapısı da çok güçlü bir ülke.

Türkiye 1 milyon uluslararası öğrenci ağırlayabilir

Türkiye’nin ülke markası giderek daha fazla biliniyor ve tanınıyor. Bütün bu veriler göz önüne alındığında gerek devlet gerekse vakıf üniversiteleri rahatlıkla 1 milyondan fazla uluslararası öğrenciye ev sahipliği yapabilir. Bunun için ilgili paydaşların etkin ve verimli bir koordinasyonla planlı ve programlı bir süreç yönetimini üstlenmesi gerekiyor. Bu doğrultuda olumlu gelişmeler olduğunu ifade etmek gerek. Zira YÖK, DEİK, TİM, TOBB gibi kurumlar ve üniversiteler son dönemde uluslararasılaşma çalışmalarına daha fazla ilgi göstermeye başladı.

Düzenleyici ve denetleyici kurum olarak YÖK, ilkin 2017 yılında “Uluslararasılaşma Strateji Belgesi”ni [2], 2021 yılında “Yükseköğretimde Hedef Odaklı Uluslararasılaşma” belgesini [3] ve 2023 yılında da ilgili paydaşların da katılımı ile “Yükseköğretimde Uluslararasılaşma ve Türkiye’deki Üniversitelerin Uluslararası Görünürlüğü Çalıştayı Raporu”nu [4] yayınladı.

Bu raporlarda uluslararasılaşmanın stratejik öneminin kavrandığını, bu yönde çalışmaların başlatılması gerektiğine ilişkin bir irade beyanının olduğunu görüyoruz. Raporlar ve belgelerde bu amaca yönelik yasal ve kurumsal adımların atılması yönünde görüşlere yer verilmesi oldukça değerli. Ayrıca üniversitelerdeki müfredatın uluslararasılaşması gibi somut önerilerin de yer aldığı bu çalışmalar, üniversitelerin uluslararasılaşma süreçlerinde olumlu adımlar olarak değerlendirilebilir.

Türkiye’deki üniversiteler uluslararasılaşmanın öneminin farkında olmakla beraber her üniversite yönetiminin aynı ölçüde bu konuya öncelik verdiğini söylemek zor. Örneğin bazı kamu üniversiteleri çok aktif olarak uluslararası öğrenci kaydederken özellikle köklü ve kapasitesi daha büyük olan bazı üniversite yönetimleri için bu konu öncelikli bir konu olmayabiliyor. Bu durumda bazı şehirlerde ve devlet üniversitelerinde yığılmalar oluyor. Uluslararası öğrenci popülasyonunun belirli üniversite ve şehirlerde yoğunlaşması istenilen çıktı ve sonuçların elde edilmesi bakımından beklentileri karşılamak yerine eleştiri konusu oluyor. Uluslararası öğrenciler her ne kadar yaşadıkları kentlerin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına katkıda bulunsalar da aşırı yoğunlaşma uluslararasılaşma sürecine olumsuz etkide bulunuyor. Bu nedenle uluslararası öğrencilerin ülke çapında daha dengeli dağılımını sağlayacak tedbirlerin alınmasında yarar var.

Uluslararasılaşmayı öncelikli alan olarak değerlendirmeyen üniversiteler müfredatı yenileme, yabancı dilde eğitim seçenekleri sunma, yabancı akademisyen çalıştırma ve değişim programlarına katılım gibi uluslararasılaşma açısından önemli konularda adım atmaya istekli davranmıyor. Bu da doğal olarak Türkiye’nin 370 milyar dolarlık küresel yükseköğretim ekonomisinden daha büyük pay almasına engel oluyor. Diğer yandan vakıf üniversiteleri uluslararası öğrenciye ulaşma, onları Türkiye’ye getirme konusunda daha aktif ve istekli olduğu görülüyor.

Uluslararasılaşmanın ekonomik kazancın ötesinde yararları var

Uluslararası öğrenci sayısı 2030’da 8 milyona, küresel yükseköğretim ekonomisi 433 milyar dolara yükseleceğinden dolayı Türkiye’nin bu pastadan alacağı payı artırmak için üniversitelerdeki eğitim-öğretim, araştırma, barınma, sosyal, sportif, sanatsal ve benzeri hayat standartlarını daha da iyileştirmek için özel ve yoğun çaba sarf edilmesi gerekiyor. Ayrıca halihazırda uluslararası öğrencilerin ağırlıklı olarak Afrika ve Orta Doğu’dan Türkiye’ye geldiği biliniyor. Bir taraftan bu ülkeler ile ilişkiler sürdürülürken diğer yandan da ilaveten büyük genç nüfus kitlesi ve gelişen ekonomisiyle Asya Pasifik bölgesinden de öğrenci çekebilmek için özel hazırlanmış projeler de yoğun biçimde hayata geçirilmeli. Yoksa küresel yükseköğretim ekonomisinden Türkiye’nin alacağı pay hedeflenen hacmin çok gerisinde kalabilir.

Yükseköğretimde uluslararasılaşmanın etki ve getirileri bu yazının odak konusu olan ekonomik kazançlar ile sınırlı değildir. Ekonomik gelir önemli olmakla beraber bir o kadar, belki daha da önemli olan, yükseköğretim sistemimizin, üniversitelerimizin, akademisyen ve öğrencilerimizin dünya ile bütünleşmesi; bilim, teknoloji ve araştırma ekosistemimizin küresel gelişmelere açılması, evrensel bilgi ağlarına katılması ve uluslararasılaşma süreçlerinin üreteceği diğer çıktılardan yararlanma imkanlarının ortaya çıkmasıdır.

Yükseköğretimde uluslararasılaşmanın üzerinde fazla durulmayan bir başka önemli getirisi de mezunların sağlayacağı katma değeri yüksek faydalardır. Bu konuda özellikle ABD, İngiltere, Kanada ve Almanya örnekleri öğretici olabilir. Zira bu ülkeler kendi üniversitelerini bitiren, bilhassa stratejik alanlarda lisansüstü çalışmalar yapan başarılı mezunları araştırıp teknoloji ve inovasyon merkezlerinde istihdam ederek uluslararasılaşmanın ekonomik getirilerini kat kat artıran faydalar elde ediyor. Bu örneklerden de görüldüğü üzere yükseköğretimde uluslararasılaşma sadece yabancı öğrenci sayısını artırmak, bunları mezun etmek ve ülkelerine geri göndermekten ibaret değil. İyi yetişmiş, yetenekli ve deneyimli beşeri sermayenin Türkiye’deki kamu veya özel bilim, teknoloji, inovasyon, araştırma ve ekonomi ekosistemlerine dahil edilmesi de stratejik amaçlar arasında yer almalıdır. Bir başka ifade ile yükseköğretimde uluslararasılaşma sadece öğrenci hareketliliği ile sınırlı kalmayan, bilimsel ağların genişlemesi, evrensel bilgiye erişimin artırılması, yenilikçi projelere katılımın güçlendirilmesi, stratejik teknolojilerin geliştirilmesi ve bütün bu süreçlerin etkisiyle ülke kalkınmasına destek sağlanması açısından değerlendirilmelidir.

[1] Uluslararası öğrenci istatistikleri, UNESCO, 2023, https://uis.unesco.org/en/uis-student-flow

[2] Uluslararasılaşma Strateji Belgesi 2018-2022, Yükseköğretim Kurumu, 2017. https://www.yok.gov.tr/Documents/AnaSayfa/Yuksekogretimde_Uluslararasilasma_Strateji_Belgesi_2018_2022.pdf

[3] Yükseköğretimde hedef odaklı uluslararasılaşma, Yükseköğretim Kurumu, 2021. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/yuksekogretimde-hedef-odakli-uluslararasilasma-raporu-yayimlandi.aspx

[4] Yükseköğretimde uluslararasılaşma ve Türkiye’deki üniversitelerin uluslararası görünürlüğü Çalıştay Raporu, Yükseköğretim Kurumu, 2023. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2022/yuksekogretimde-uluslararasilasma-ve-turkiye-deki-universitelerin-uluslararasi-gorunurlugu-calistayi.aspx

[Prof. Dr. Talip Küçükcan, Türkiye Cumhuriyeti Cakarta Büyükelçisidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı 20.04.2024 tarihinde Anadolu Ajansı Görüş-Analiz Sayfasında yayınlanmıştır. Yazıya aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Yükseköğretimde uluslararasılaşma Türkiye için ne vadediyor?

13 Nisan 2024 Cumartesi

Jeopolitik kırılma ve savaşlar küresel ekonomiyi nasıl etkiliyor?

Prof. Dr. Talip Küçükcan

Endonezya

Geride bıraktığımız 2023 yılı bölgesel ve küresel sınamalar açısından zor bir oldu. Rusya-Ukrayna savaşı, Afrika’daki çatışma ve darbeler, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, iklim değişikliği ve küresel ısınma, kitlesel göçler ve mülteci krizi, Kuzey-Güney arasındaki ekonomik gelişmişlik ve yoksulluk farkının derinleşmesi ve popülizmin yükselişi küresel ölçekte hissedilen etkiler meydana getirdi. Bunlara ilaveten Ortadoğu, Balkanlar, Avrasya ve Asya’da etkileri biraz daha sınırlı bölgesel gerginlikler ve krizler devam etti ve etmeye de devam ediyor.

Bölgesel ve küresel gerginlik, kırılma ve çatışmaların önümüzdeki dönemde de, zaten ciddi bir jeopolitik ve ekonomik rekabete sahne olan dünyayı daha derinden etkileyeceğini söylemek kehanet olmasa gerek. Küresel kırılmaların ulusal, bölgesel ve küresel güvenlik mimarisini, ekonomik yatırımları, üretim ve tedarik zincirlerini, gıda güvenliğini, sosyal barışı, temel hak ve hürriyetlere erişimi olumsuz etkilediği aşikar. Yukarıda işaret edilen küresel krizlere çözüm bulunamaz ise ki yakın zamanda kalıcı çözümler bulunabileceğini iddia zor, dünyayı hem uluslararası ilişkiler hem de küresel ekonomi açısından parlak günler beklemiyor.

Savaşların ekonomik maliyeti yüksek

2017 yılında savaş ve çatışmaların küresel ekonomik maliyeti satın alma paritesine göre hesaplanmış ve söz konusu maliyetin askeri harcamalar başta olmak üzere 14.7 trilyon dolar olduğu görülmüş. Bu, küresel GSMH’nın %12,4’ne tekabül ediyor[1]. 2023 yılında bu maliyetin daha da arttığını söylemek mümkün. Bu bağlamda Çin’de ortaya çıkan ve kısa sürede bütün dünyaya yayılan Kovid-19 pandemisinin küresel ekonomiyi ne kadar derinden ve olumsuz etkilediğini, yıkıcı etkilerinin kısmen de olsa hala hissedildiğini de hatırlatmak yerinde olacaktır.

İki taraf arasında başlayan ancak kısa sürede bölgesel krize ve küresel kamplaşmalara dönüşme riski taşıyan sorunların da ekonomi üzerinde olumsuz etkileri görülüyor. Bunun en çarpıcı örneği hal-i hazırda devam eden Rusya-Ukrayna savaşı. Rusya’nın 2022 yılında Ukrayna’ya müdahalesi ile başlayan krizin kısa ömürlü olacağı öngörüsünde bulunanların sayısı hiç de az değildi. Savaşın başlamasının üzerinden iki yıl geçti ve bu süreçte söz konusu kriz ve etkileri ülke ve bölge sınırlarını aşarak küresel boyutlara ulaştı. Savaş, Rusya ve Ukrayna’daki üretimi, yatırımları ve bu ülkeler ile yapılan ticari faaliyetleri sekteye uğrattı.

Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik maliyeti

İki yıldır devam eden bu savaşın ekonomik maliyeti büyük. Ukrayna daha savaşın ilk yılında GSMH’sının %30-35’ni yitirdi. Yoksulluk oranı %5.5’den, 2022’de %24.2’ye yükseldi. Savaşın başlamasından bugüne Ukrayna’nın yaşadığı yıkımın ekonomik maliyeti 290 milyar dolar, ülkede yeniden yapılanmanın maliyeti ise 411 milyar olarak hesaplanıyor[2]. Savaşın Rusya ekonomisine maliyeti de hayli yüksek. 2022’de bu savaşın doğrudan askeri harcama maliyeti 40 milyar dolar (2024’de bu miktarın toplamda 131 milyar dolara yükselmesi öngörülüyor), ekonomik gelir kaybının 81 ila 104 milyar dolar, şirket hisse değer kaybının ise 289 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor[3]. 2022 yılında bu savaşın küresel ekonomiye maliyeti 1,6 trilyon dolardı ve her yıl bu maliyet katlanarak artıyor. OECD tahminlerine göre Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklı 2023’de küresel ekonomik gelir kaybı 2.9 trilyon dolar[4].

7 Ekim 2022’de Ortadoğu jeopolitiğinde bir deprem yaşandı. İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü savaş daha ilk üç ay içerisinde komşu ülkeleri ve deniz ticaret taşımacılığını tehdit etmeye başladı. Her iki krizin de gösterdiği aslında zikredilen krizlerin zincirleme küresel etkilerinin olduğu. Bu savaşlar bir taraftan insani krizlere, kitlesel göçlere, üretim tesisleri ve tedarik zincirleri gibi ticari alt yapının çökmesine, diğer yandan hegemonik güç gösterisine, jeopolitik rekabetin keskinleşmesine ve kutuplaşmanın artmasına yol açıyor. Elbette silahlanma yarışı gibi dünya barışını uzun vadede tehdit eden gelişmelere de zemin hazırlıyor. Gazze’ye yönelik saldırı ve blokajın altı ay sürmesi halinde bu krizin sadece bazı bölgesel ülke ekonomilerine 10 milyar dolara mal olacağı öngörülüyordu[5]. İsrail saldırıları başlayalı 6 ayı aştı. Yıkım hala devam ediyor. Bir de İran-İsrail gerginliği sıcak savaş noktasına doğru evriliyor ki böyle bir çatışmanın başlaması çok büyük ekonomik krizler yanında siyasi ve demografik depremleri de tetikleme potansiyeline sahip. Kuşkusuz İran-İsrail arasında böyle bir çatışmanın etkileri bölgeyle sınırlı kalmayacaktır. Tıpkı Rusya-Ukrayna savaşında olduğu küresel etkileri olacağından uluslararası toplum ve bölge aktörlerinin sağduyulu bir çözüm için gayret etmeleri elzemdir.

Küresel krizler Kovid-19 pandemisinde görüldüğü gibi bütün ülkeleri, daha çok az gelişmekte olan ve en fazla da kaynakları kısıtlı olan az gelişmiş ülkeleri etkilemekte. Gelişmiş ve ekonomisi güçlü ülkeler küresel krizleri daha rahat göğüsleyip ekonomilerini daha kısa zamanda düzeltirken, küresel krizler gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeleri daha derin ve uzun süreli etkilemekte.

Küresel krizlerin çok boyutlu ve derin etkilerini kısa vadede azaltmak ve orta-uzun vadede ortadan kaldırmak için barış ve güvenliğin tesisi, temel hak ve hürriyetlerin korunması, refahın adil paylaşımı, uluslararası hukukun üstünlüğüne, toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına saygının kabulü yönünde girişimlerin yapılması zorunlu. Bunları sağlamak hiç te kolay değil ama bunu dışından bir gelecek tasavvur etmek sürekli krizlerle yaşamak anlamına geliyor. Çünkü savaş ve çatışmaların uzaması demek ekonomik faaliyetlerin zarar görmeye devam etmesi demek, dahası savaş sonrası gerekecek yeniden yapılanmanın yükünün de her geçen gün için artması demek. Yukarıda Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik maliyetine işaret etmiştik. Benzer bir çatışmanın Tayvan’da cereyan etmesi durumunda bunun küresel ekonomiye maliyetinin 10 trilyon dolar (küresel GSMH’nın  %10’u) olacağı tahmin ediliyor[6]. Ekonomik istikrar ve refahın korunmasının ve bu maliyetleri ödememenin yolu hegemonik rekabet ve bunun doğurduğu gerilimlerinin azaltılması ve çatışma risklerinin bertaraf edilmesinden geçiyor.

 

@tkucukcan

 



x

[1] The Economic Value of Peace 2018: Measuring the Global Economic Impact of Violence and Conflict. Institute for Economics & Peace Sydney, October 2018. https://www.visionofhumanity.org/wp-content/uploads/2020/10/Economic-Value-of-Peace-2018.pdf

[2] Ukraine Rapid Damage and Needs Assessment : February 2022 - February 2023, Washington, D.C.  https://documents1.worldbank.org/curated/en/099184503212328877/pdf/P1801740d1177f03c0ab180057556615497.pdf

[3] The Cost of the Ukraine War for Russia, by Howard J. ShatzClint Reach, Rand Corporation

https://www.rand.org/pubs/research_reports/RRA2421-1.html

[4] OECD Economic Outlook, Interim Report September 2022: Paying the Price of War, https://www.oecd-ilibrary.org/sites/ae8c39ec-en/index.html?itemId=/content/publication/ae8c39ec-en

[5] Gaza war hits neighboring Arab economies, could cut GDP 2.3% - UN study.

https://www.reuters.com/world/middle-east/gaza-war-hits-neighbouring-arab-economies-could-cut-gdp-23-un-study-2023-12-13/

[6] War Over Taiwan Would Cost World Economy $10 Trillion. https://www.bloomberg.com/news/newsletters/2024-01-09/war-over-taiwan-would-cost-world-economy-10-trillion-big-take

Türkiye-Endonezya ilişkilerinde yeni dönem: Endonezya'daki yeni iş imkanları hangileri?

Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...