Prof. Dr. Talip Küçükcan
Bu yazının başlığı "Türkiye 370
milyar dolarlık yükseköğretim ekonomisinden ne kadar pay alıyor?"
olabilirdi. Ancak yükseköğretimde uluslararasılaşma süreçleri sadece ekonomik
getirileri ile değil bilimsel ve kültürel etkileşim, evrensel bilgi havuzuna
erişim, kamu diplomasisi, beşeri sermaye ve kalkınma açılarından da değerlendirilmelidir.
Küresel yükseköğretim ekonomisinin
uluslararası öğrenci barındıran ülkelere 370 milyar dolarlık bir gelir kaynağı
sağladığı ve 2030 yılında artan öğrenci sayısına paralel olarak küresel
yükseköğretim ekonomisinin 433 milyar dolarlık bir hacme ulaşacağı
hesaplanıyor. Bu ekonomiden aslan payını Amerika Birleşik Devletleri (ABD),
İngiltere, Kanada, Avustralya, Almanya ve Fransa alıyor. Yukarıda sayılan
ülkeler uluslararası öğrenci çekebilmek için birbiri ile kıyasıya rekabet
halinde.
Peki hizmet ihracatı kalemine giren ve
önemli bir yumuşak güç yatırımı da olan, bir diğer açıdan ise eğitim ve bilim
diplomasisi olarak da adlandırabileceğimiz yükseköğretimde uluslararasılaşma
konusunda Türkiye’nin hedefleri neler? Türkiye yukarıda işaret edilen rekabetin
neresinde? Sayıları 6,3 milyonu aşan uluslararası öğrenciden ne kadarı
Türkiye’deki üniversiteleri tercih ediyor?
Türkiye, 370 milyar dolara ulaşan ve her
yıl hacmi giderek büyüyen küresel yükseköğretim ekonomisinden ne kadar pay
alıyor; halihazırda alabildiği payı artırmak için bir stratejisi var mı; bu
amaçla hangi politikaları uyguluyor? Türkiye’nin potansiyeli ne kadar; 2030’da
8 milyon öğrenci ile 433 milyar dolar olacağı öngörülen küresel yükseköğretim
ekonomisinden nasıl daha fazla pay alabilir?
330 bini aşkın
öğrenci, 1,5-2 milyar dolar civarında gelir
YÖK sitesinde yer alan 2023 verilerine
göre 198 ülkeden 330 bini aşkın uluslararası öğrenci Türkiye’deki
üniversitelerde eğitim görüyor. Geçen yıllara göre uluslararası öğrenci
sayısında memnuniyet verici bir artış var. Dünyadaki toplam 6,3 milyon
uluslararası öğrencinin 330 bininin 208 üniversitesi olan Türkiye’yi tercih
etmesi olumlu bir gelişme olmakla beraber bu sayılar uluslararasılaşma yönünde
atılması gereken adımlara da işaret ediyor. Türkiye halihazırda uluslararası
öğrencilerin tercih ettikleri ilk 10 ülke arasında yer alıyor. YÖK verilerine
göre bu öğrenciler ağırlıklı olarak İstanbul, Ankara, Eskişehir, Karabük,
Bursa, Kütahya ve Sakarya’daki üniversiteleri tercih ediyor. Diğer yandan
UNESCO 2023 yılı verilerine göre uluslararası öğrencilerin başlıca Suriye,
Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Somali, İran ve Afganistan gibi ülkelerden
Türkiye’ye geldiği görülüyor.[1]
Türkiye’nin uluslararası öğrencilerden
ne kadar gelir elde ettiğine ilişkin derli toplu bir araştırma henüz yapılmış
değil ancak söz konusu gelirin 1,5 ila 2 milyar dolar civarında olduğu tahmin
ediliyor. Yukarıda da işaret edildiği üzere 370 milyar dolara ulaşan küresel
yükseköğretim ekonomisi içinde Türkiye’nin payına halihazırda çok küçük bir
dilim düşüyor. Bu payın artması için YÖK ve üniversitelerimiz, Türkiye’yi
yükseköğretim cazibe merkezi haline getirmek adına çeşitli projeler hayata
geçiriyor.
Türkiye, gelişmişlik düzeyi,
sosyoekonomik özellikleri, güvenli ortamı, Orta Doğu, Balkanlar, Afrika,
Avrasya ve Asya Pasifik bölgesinden ulaşımın kolay olduğu coğrafi konumu ile
uluslararası öğrenciler açısından cazibe merkezi olabilecek imkana ve
potansiyele sahip. Diğer yandan Türkiye, ulaşım, sağlık ve bilişim hizmetleri ve
teknoloji altyapısı da çok güçlü bir ülke.
Türkiye 1 milyon
uluslararası öğrenci ağırlayabilir
Türkiye’nin ülke markası giderek daha
fazla biliniyor ve tanınıyor. Bütün bu veriler göz önüne alındığında gerek
devlet gerekse vakıf üniversiteleri rahatlıkla 1 milyondan fazla uluslararası
öğrenciye ev sahipliği yapabilir. Bunun için ilgili paydaşların etkin ve
verimli bir koordinasyonla planlı ve programlı bir süreç yönetimini üstlenmesi
gerekiyor. Bu doğrultuda olumlu gelişmeler olduğunu ifade etmek gerek. Zira
YÖK, DEİK, TİM, TOBB gibi kurumlar ve üniversiteler son dönemde
uluslararasılaşma çalışmalarına daha fazla ilgi göstermeye başladı.
Düzenleyici ve denetleyici kurum olarak
YÖK, ilkin 2017 yılında “Uluslararasılaşma Strateji Belgesi”ni [2], 2021 yılında
“Yükseköğretimde Hedef Odaklı Uluslararasılaşma” belgesini [3] ve 2023 yılında
da ilgili paydaşların da katılımı ile “Yükseköğretimde Uluslararasılaşma ve
Türkiye’deki Üniversitelerin Uluslararası Görünürlüğü Çalıştayı Raporu”nu [4]
yayınladı.
Bu raporlarda uluslararasılaşmanın
stratejik öneminin kavrandığını, bu yönde çalışmaların başlatılması gerektiğine
ilişkin bir irade beyanının olduğunu görüyoruz. Raporlar ve belgelerde bu amaca
yönelik yasal ve kurumsal adımların atılması yönünde görüşlere yer verilmesi
oldukça değerli. Ayrıca üniversitelerdeki müfredatın uluslararasılaşması gibi
somut önerilerin de yer aldığı bu çalışmalar, üniversitelerin uluslararasılaşma
süreçlerinde olumlu adımlar olarak değerlendirilebilir.
Türkiye’deki üniversiteler uluslararasılaşmanın
öneminin farkında olmakla beraber her üniversite yönetiminin aynı ölçüde bu
konuya öncelik verdiğini söylemek zor. Örneğin bazı kamu üniversiteleri çok
aktif olarak uluslararası öğrenci kaydederken özellikle köklü ve kapasitesi
daha büyük olan bazı üniversite yönetimleri için bu konu öncelikli bir konu
olmayabiliyor. Bu durumda bazı şehirlerde ve devlet üniversitelerinde
yığılmalar oluyor. Uluslararası öğrenci popülasyonunun belirli üniversite ve
şehirlerde yoğunlaşması istenilen çıktı ve sonuçların elde edilmesi bakımından
beklentileri karşılamak yerine eleştiri konusu oluyor. Uluslararası öğrenciler
her ne kadar yaşadıkları kentlerin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına
katkıda bulunsalar da aşırı yoğunlaşma uluslararasılaşma sürecine olumsuz etkide
bulunuyor. Bu nedenle uluslararası öğrencilerin ülke çapında daha dengeli
dağılımını sağlayacak tedbirlerin alınmasında yarar var.
Uluslararasılaşmayı öncelikli alan
olarak değerlendirmeyen üniversiteler müfredatı yenileme, yabancı dilde eğitim
seçenekleri sunma, yabancı akademisyen çalıştırma ve değişim programlarına
katılım gibi uluslararasılaşma açısından önemli konularda adım atmaya istekli
davranmıyor. Bu da doğal olarak Türkiye’nin 370 milyar dolarlık küresel
yükseköğretim ekonomisinden daha büyük pay almasına engel oluyor. Diğer yandan
vakıf üniversiteleri uluslararası öğrenciye ulaşma, onları Türkiye’ye getirme
konusunda daha aktif ve istekli olduğu görülüyor.
Uluslararasılaşmanın
ekonomik kazancın ötesinde yararları var
Uluslararası öğrenci sayısı 2030’da 8
milyona, küresel yükseköğretim ekonomisi 433 milyar dolara yükseleceğinden
dolayı Türkiye’nin bu pastadan alacağı payı artırmak için üniversitelerdeki
eğitim-öğretim, araştırma, barınma, sosyal, sportif, sanatsal ve benzeri hayat
standartlarını daha da iyileştirmek için özel ve yoğun çaba sarf edilmesi
gerekiyor. Ayrıca halihazırda uluslararası öğrencilerin ağırlıklı olarak Afrika
ve Orta Doğu’dan Türkiye’ye geldiği biliniyor. Bir taraftan bu ülkeler ile
ilişkiler sürdürülürken diğer yandan da ilaveten büyük genç nüfus kitlesi ve
gelişen ekonomisiyle Asya Pasifik bölgesinden de öğrenci çekebilmek için özel
hazırlanmış projeler de yoğun biçimde hayata geçirilmeli. Yoksa küresel
yükseköğretim ekonomisinden Türkiye’nin alacağı pay hedeflenen hacmin çok
gerisinde kalabilir.
Yükseköğretimde uluslararasılaşmanın
etki ve getirileri bu yazının odak konusu olan ekonomik kazançlar ile sınırlı
değildir. Ekonomik gelir önemli olmakla beraber bir o kadar, belki daha da
önemli olan, yükseköğretim sistemimizin, üniversitelerimizin, akademisyen ve
öğrencilerimizin dünya ile bütünleşmesi; bilim, teknoloji ve araştırma
ekosistemimizin küresel gelişmelere açılması, evrensel bilgi ağlarına katılması
ve uluslararasılaşma süreçlerinin üreteceği diğer çıktılardan yararlanma
imkanlarının ortaya çıkmasıdır.
Yükseköğretimde uluslararasılaşmanın
üzerinde fazla durulmayan bir başka önemli getirisi de mezunların sağlayacağı
katma değeri yüksek faydalardır. Bu konuda özellikle ABD, İngiltere, Kanada ve
Almanya örnekleri öğretici olabilir. Zira bu ülkeler kendi üniversitelerini
bitiren, bilhassa stratejik alanlarda lisansüstü çalışmalar yapan başarılı
mezunları araştırıp teknoloji ve inovasyon merkezlerinde istihdam ederek
uluslararasılaşmanın ekonomik getirilerini kat kat artıran faydalar elde
ediyor. Bu örneklerden de görüldüğü üzere yükseköğretimde uluslararasılaşma
sadece yabancı öğrenci sayısını artırmak, bunları mezun etmek ve ülkelerine
geri göndermekten ibaret değil. İyi yetişmiş, yetenekli ve deneyimli beşeri
sermayenin Türkiye’deki kamu veya özel bilim, teknoloji, inovasyon, araştırma
ve ekonomi ekosistemlerine dahil edilmesi de stratejik amaçlar arasında yer
almalıdır. Bir başka ifade ile yükseköğretimde uluslararasılaşma sadece öğrenci
hareketliliği ile sınırlı kalmayan, bilimsel ağların genişlemesi, evrensel
bilgiye erişimin artırılması, yenilikçi projelere katılımın güçlendirilmesi,
stratejik teknolojilerin geliştirilmesi ve bütün bu süreçlerin etkisiyle ülke
kalkınmasına destek sağlanması açısından değerlendirilmelidir.
[1] Uluslararası öğrenci istatistikleri,
UNESCO, 2023, https://uis.unesco.org/en/uis-student-flow
[2] Uluslararasılaşma Strateji Belgesi
2018-2022, Yükseköğretim Kurumu, 2017.
https://www.yok.gov.tr/Documents/AnaSayfa/Yuksekogretimde_Uluslararasilasma_Strateji_Belgesi_2018_2022.pdf
[3] Yükseköğretimde hedef odaklı
uluslararasılaşma, Yükseköğretim Kurumu, 2021. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/yuksekogretimde-hedef-odakli-uluslararasilasma-raporu-yayimlandi.aspx
[4] Yükseköğretimde uluslararasılaşma ve
Türkiye’deki üniversitelerin uluslararası görünürlüğü Çalıştay Raporu,
Yükseköğretim Kurumu, 2023. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2022/yuksekogretimde-uluslararasilasma-ve-turkiye-deki-universitelerin-uluslararasi-gorunurlugu-calistayi.aspx
[Prof. Dr. Talip Küçükcan, Türkiye
Cumhuriyeti Cakarta Büyükelçisidir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir
ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı 20.04.2024 tarihinde Anadolu Ajansı
Görüş-Analiz Sayfasında yayınlanmıştır. Yazıya aşağıdaki bağlantıdan
ulaşabilirsiniz.
Yükseköğretimde uluslararasılaşma Türkiye için ne vadediyor?