8 Nisan 2011 Cuma

Fransız laikliği müslümanları ötekileştiriyor

Fransa Anayasa Konseyi’nin Eylül 2010’da anayasaya uygun gördüğü kamuya açık yerlerde peçe takılmasını yasaklayan ve burka veya nikap tarzı örtüyle yüzünü tamamen kapatarak sokağa çıkanlara cezayı öngören yasa 11 Nisan Pazartesi günü uygulanmaya başlıyor. 2004 yılında türbanlı, başörtülü veya dini inancı gösteren herhangi bir sembolü taşıyan öğrencilerin devlet okullarına devamına yasak getiren de Fransa idi.

‘Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik’ sloganı ile uygarlık tarihinde yeni bir dönemi başlatan ve Osmanlı da dahil birçok ülkede hürriyet ve reform hareketlerine ilham kaynağı olan Fransız Devrimi yasakçı anlayış ve siyasetin gölgesinde kalma riskiyle karşı karşıya. Kendi geçmişine yabancılaşan Fransa bir kimlik krizinin eşiğinde ve bu krizden kurtulma arayışında laiklik ve cumhuriyet değerlerini yaşatma bahanesiyle yasakçılığa sığınıyor.

Fransa’da yasa uygulanmaya başladığında peçe yasağına uymayan müslüman kadınlara ve onları peçe takmaya zorladıkları düşünülenlere ceza yağacak. Otobüs, metro, okul ve hastane gibi kamuya açık yerlerde peçe takan ve çıkarmayı reddeden kadınlara 300 TL civarında para cezası kesilecek veya vatandaşlık kursuna gönderilecek. Kadını peçe takmaya zorlayan kişiye ise yaklaşık 60 bin TL para cezası ve bir yıla kadar hapis cezası verilecek. Eğer peçe takmaya zorlanan kişi onsekiz yaşından küşük ise söz konusu ceza ikiye katlanacak. Müslümanları hedef haline getirme potansiyeli taşıyan yasa, cezalandırılmaktan endişe duyan kadınları eve hapsedecek. Laiklik ve cumhuriyet değerlerinin korunması, güvenlik kaygılarının giderilmesi bahanesi ile çıkarılan söz konusu yasa Fransız polisini kendi vatandaşı ile karşı karşıya getirecek.

Fransa uluslararası sözleşmeleri çiğniyor

Fransa, çoğu Kuzey Afrika ve Türkiye kökenli, Avrupa’da en kalabalık (beş milyon) müslümanın yaşadığı bir ülke. Önce devlet okullarında (ilk ve ortaöğretim düzeyinde) türban ve başörtüsü yasağı başlatan, şimdi ise peçeyle kamuya açık yerlerde dolaşmayı engelleyen yasağı uygulamaya sokacak olan Fransa’nın, 1789 Devrimi’nin temellerinden ‘özgürlük ve eşitlik’ ilkelerine sırt çevirdiği görülüyor. Zira beş milyon müslümanın büyük çoğunluğu Fransız vatandaşı olmasına karşın müslümanların diğer vatandaşlara tanınan temel hak ve özgürlüklerinden aynı ölçüde yararlandırılmadığı görülüyor.

Fransa’da müslüman nüfusa yönelik yasakçı uygulama İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Din ya da İnanca Dayalı Her Türlü Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılığın Kaldırılması Bildirgesi’nin güvence altına aldığı din ve vicdan hürriyetli ile bireylerin dini inançlarının gerektirdiği pratikleri yerine getirme özgürlükleri ile taban tabana zıt. Fransa, taraf olduğu ve imza koyduğu uluslararası sözleşmeleri görmezden geliyor. Ulusal Birlik Hareketi’nden Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Başkakan François Fillon ve Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen’in başını çektiği göçmen karşıtı ve İslam aleyhtarı anlayışın kökenlerini, bu ülkede gelişen katı laiklik anlayışında bulmak mümkün. Başta ABD olmak üzere diğer Batılı ülkeler ile karşılaştırılığında en katı, dışlayıcı ve yasakçı laiklik anlayış ve uygulamasının Fransa’da olduğu görülür.

Fransız siyasi tarihi ve toplumsal hafızasında, 1905 yılına kadar ülkede tarihsel hegemonyasını tekrar kurmaya çalışan Katolik Kilisesine karşı verilen uzun mücadelelerin derin izler bıraktığı anlaşılıyor. Hegemonik dini yapıların olmadığı ülkelerde ise daha özgürlükçü, çoğulcu ve kapsayıcı bir laiklik ve din-devlet ilişkisi modelinin ortaya çıktığı gözlenmektedir. Dünya’daki yaygın eğilimin, din ve vicdan hürriyetinin korunması ve güçlendirilmesine yönelik politikalar geliştirilmesi yönünde olmasına karşın, Fransa’da bunun tam tersi yönde gelişmeler olduğu görülüyor.

Müslümanlar kamusal alandan dışlanıyor

Fransa’da yasağın uygulanması, Türkiye açısından da önemli bir konuyu tartışmaya açıyor. O da kimi zaman kamuya açık yer, kimi zaman kamusal alan, kimi zaman da devletin yetki sınırları içindeki yer gibi anlaşılan veya yorumlanan ‘alan’ın ne olduğudur. Fransa’da kamusal alan çok geniş bir yorumlama ile otobüs, metro, banka, lokanta, banka, tiyatro, çarşı ve sokak gibi herkese açık yer veya okul, hastane, müze ve bakanlıklar gibi devlete ait bir yer olarak yorumlanıyor. Yani kamusal alan bir fiziki bir mekana indirgeniyor. Hal böyle olunca devlet, baskın ideolojisini ve tektipleştirici politikalarını söz konusu kamusal alanın belirleyici dayanağı yapıyor. Fransa’da kamusal alan halkın tümüne ve toplumun çeşitli kesimlerine açık bir özgürlük alanı olmaktan çıkıyor. Dünyanın diğer pekçok ülkesinde ise kamusal alan farklı toplum kesimlerinin taleplerini dile getirebildiği, temsil edilebildiği özgür bir müzakere alanı olarak işlev görüyor.

Fransa, dini sembol ve taleplere olumsuz bakan katı bir laiklik anlayışının etkisinden kurtulamıyor. Gelecek yıl yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ırkçı, göçmen ve yabancı karşıtlarının oylarının şimdiden peşine düşen Sarkozy’nin teşviki ile Jean-François Copé’nin salı günü düzenlediği ‘Fransa’da laiklik ve İslam’ tartışması iktidardaki Fransız siyasi elitinin dini hoşgörüsüzlüğüne işaret etmekle kalmıyor. Laikliği korumak için 26 önlemin tartışıldığı bu toplantı aynı zamanda İslamofobinin toplumsal taban bulmasına zımnen meşruiyet kazandırıyor. Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sarkozy ülkesindeki işsizlik, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı gibi toplumsal sorunları görmezden geliyor, Fransız Devrimi’nin ruhuna ihanet etme pahasına müslümanları ötekileştiriyor.

Dünyanın neresinde olursa olsun, çoğulculuk, dini hoşgörü, din ve vicdan özgürlüğü ile dini azınlık haklarının korunmasını önemseyen ve savunan aydınların Fransa’nın yasakçı politikalarına itirazı ahlaki ve vicdani bir sorumluluktur. Küresel vicdanın sesi olmaya özen gösteren Türkiye’nin, uluslararası kamuoyunu da yanına alarak Avrupalı müslümanların selameti için Fransa’nın ayrımcı politikalarına karşı mücadelede öncülük yapması bekleniyor. Çünkü, kendi içinde özgürleşen Yeni Türkiye eşitlik, özgürlük ve dinle barışık laiklik konularında sadece İslam dünyasına değil Batıya da örnek oluşturacak ilerlemelere ev sahipliği yapıyor.

Hiç yorum yok:

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...