13 Nisan 2024 Cumartesi

Jeopolitik kırılma ve savaşlar küresel ekonomiyi nasıl etkiliyor?

Prof. Dr. Talip Küçükcan

Endonezya

Geride bıraktığımız 2023 yılı bölgesel ve küresel sınamalar açısından zor bir oldu. Rusya-Ukrayna savaşı, Afrika’daki çatışma ve darbeler, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, iklim değişikliği ve küresel ısınma, kitlesel göçler ve mülteci krizi, Kuzey-Güney arasındaki ekonomik gelişmişlik ve yoksulluk farkının derinleşmesi ve popülizmin yükselişi küresel ölçekte hissedilen etkiler meydana getirdi. Bunlara ilaveten Ortadoğu, Balkanlar, Avrasya ve Asya’da etkileri biraz daha sınırlı bölgesel gerginlikler ve krizler devam etti ve etmeye de devam ediyor.

Bölgesel ve küresel gerginlik, kırılma ve çatışmaların önümüzdeki dönemde de, zaten ciddi bir jeopolitik ve ekonomik rekabete sahne olan dünyayı daha derinden etkileyeceğini söylemek kehanet olmasa gerek. Küresel kırılmaların ulusal, bölgesel ve küresel güvenlik mimarisini, ekonomik yatırımları, üretim ve tedarik zincirlerini, gıda güvenliğini, sosyal barışı, temel hak ve hürriyetlere erişimi olumsuz etkilediği aşikar. Yukarıda işaret edilen küresel krizlere çözüm bulunamaz ise ki yakın zamanda kalıcı çözümler bulunabileceğini iddia zor, dünyayı hem uluslararası ilişkiler hem de küresel ekonomi açısından parlak günler beklemiyor.

Savaşların ekonomik maliyeti yüksek

2017 yılında savaş ve çatışmaların küresel ekonomik maliyeti satın alma paritesine göre hesaplanmış ve söz konusu maliyetin askeri harcamalar başta olmak üzere 14.7 trilyon dolar olduğu görülmüş. Bu, küresel GSMH’nın %12,4’ne tekabül ediyor[1]. 2023 yılında bu maliyetin daha da arttığını söylemek mümkün. Bu bağlamda Çin’de ortaya çıkan ve kısa sürede bütün dünyaya yayılan Kovid-19 pandemisinin küresel ekonomiyi ne kadar derinden ve olumsuz etkilediğini, yıkıcı etkilerinin kısmen de olsa hala hissedildiğini de hatırlatmak yerinde olacaktır.

İki taraf arasında başlayan ancak kısa sürede bölgesel krize ve küresel kamplaşmalara dönüşme riski taşıyan sorunların da ekonomi üzerinde olumsuz etkileri görülüyor. Bunun en çarpıcı örneği hal-i hazırda devam eden Rusya-Ukrayna savaşı. Rusya’nın 2022 yılında Ukrayna’ya müdahalesi ile başlayan krizin kısa ömürlü olacağı öngörüsünde bulunanların sayısı hiç de az değildi. Savaşın başlamasının üzerinden iki yıl geçti ve bu süreçte söz konusu kriz ve etkileri ülke ve bölge sınırlarını aşarak küresel boyutlara ulaştı. Savaş, Rusya ve Ukrayna’daki üretimi, yatırımları ve bu ülkeler ile yapılan ticari faaliyetleri sekteye uğrattı.

Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik maliyeti

İki yıldır devam eden bu savaşın ekonomik maliyeti büyük. Ukrayna daha savaşın ilk yılında GSMH’sının %30-35’ni yitirdi. Yoksulluk oranı %5.5’den, 2022’de %24.2’ye yükseldi. Savaşın başlamasından bugüne Ukrayna’nın yaşadığı yıkımın ekonomik maliyeti 290 milyar dolar, ülkede yeniden yapılanmanın maliyeti ise 411 milyar olarak hesaplanıyor[2]. Savaşın Rusya ekonomisine maliyeti de hayli yüksek. 2022’de bu savaşın doğrudan askeri harcama maliyeti 40 milyar dolar (2024’de bu miktarın toplamda 131 milyar dolara yükselmesi öngörülüyor), ekonomik gelir kaybının 81 ila 104 milyar dolar, şirket hisse değer kaybının ise 289 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor[3]. 2022 yılında bu savaşın küresel ekonomiye maliyeti 1,6 trilyon dolardı ve her yıl bu maliyet katlanarak artıyor. OECD tahminlerine göre Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklı 2023’de küresel ekonomik gelir kaybı 2.9 trilyon dolar[4].

7 Ekim 2022’de Ortadoğu jeopolitiğinde bir deprem yaşandı. İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü savaş daha ilk üç ay içerisinde komşu ülkeleri ve deniz ticaret taşımacılığını tehdit etmeye başladı. Her iki krizin de gösterdiği aslında zikredilen krizlerin zincirleme küresel etkilerinin olduğu. Bu savaşlar bir taraftan insani krizlere, kitlesel göçlere, üretim tesisleri ve tedarik zincirleri gibi ticari alt yapının çökmesine, diğer yandan hegemonik güç gösterisine, jeopolitik rekabetin keskinleşmesine ve kutuplaşmanın artmasına yol açıyor. Elbette silahlanma yarışı gibi dünya barışını uzun vadede tehdit eden gelişmelere de zemin hazırlıyor. Gazze’ye yönelik saldırı ve blokajın altı ay sürmesi halinde bu krizin sadece bazı bölgesel ülke ekonomilerine 10 milyar dolara mal olacağı öngörülüyordu[5]. İsrail saldırıları başlayalı 6 ayı aştı. Yıkım hala devam ediyor. Bir de İran-İsrail gerginliği sıcak savaş noktasına doğru evriliyor ki böyle bir çatışmanın başlaması çok büyük ekonomik krizler yanında siyasi ve demografik depremleri de tetikleme potansiyeline sahip. Kuşkusuz İran-İsrail arasında böyle bir çatışmanın etkileri bölgeyle sınırlı kalmayacaktır. Tıpkı Rusya-Ukrayna savaşında olduğu küresel etkileri olacağından uluslararası toplum ve bölge aktörlerinin sağduyulu bir çözüm için gayret etmeleri elzemdir.

Küresel krizler Kovid-19 pandemisinde görüldüğü gibi bütün ülkeleri, daha çok az gelişmekte olan ve en fazla da kaynakları kısıtlı olan az gelişmiş ülkeleri etkilemekte. Gelişmiş ve ekonomisi güçlü ülkeler küresel krizleri daha rahat göğüsleyip ekonomilerini daha kısa zamanda düzeltirken, küresel krizler gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeleri daha derin ve uzun süreli etkilemekte.

Küresel krizlerin çok boyutlu ve derin etkilerini kısa vadede azaltmak ve orta-uzun vadede ortadan kaldırmak için barış ve güvenliğin tesisi, temel hak ve hürriyetlerin korunması, refahın adil paylaşımı, uluslararası hukukun üstünlüğüne, toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına saygının kabulü yönünde girişimlerin yapılması zorunlu. Bunları sağlamak hiç te kolay değil ama bunu dışından bir gelecek tasavvur etmek sürekli krizlerle yaşamak anlamına geliyor. Çünkü savaş ve çatışmaların uzaması demek ekonomik faaliyetlerin zarar görmeye devam etmesi demek, dahası savaş sonrası gerekecek yeniden yapılanmanın yükünün de her geçen gün için artması demek. Yukarıda Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik maliyetine işaret etmiştik. Benzer bir çatışmanın Tayvan’da cereyan etmesi durumunda bunun küresel ekonomiye maliyetinin 10 trilyon dolar (küresel GSMH’nın  %10’u) olacağı tahmin ediliyor[6]. Ekonomik istikrar ve refahın korunmasının ve bu maliyetleri ödememenin yolu hegemonik rekabet ve bunun doğurduğu gerilimlerinin azaltılması ve çatışma risklerinin bertaraf edilmesinden geçiyor.

 

@tkucukcan

 



x

[1] The Economic Value of Peace 2018: Measuring the Global Economic Impact of Violence and Conflict. Institute for Economics & Peace Sydney, October 2018. https://www.visionofhumanity.org/wp-content/uploads/2020/10/Economic-Value-of-Peace-2018.pdf

[2] Ukraine Rapid Damage and Needs Assessment : February 2022 - February 2023, Washington, D.C.  https://documents1.worldbank.org/curated/en/099184503212328877/pdf/P1801740d1177f03c0ab180057556615497.pdf

[3] The Cost of the Ukraine War for Russia, by Howard J. ShatzClint Reach, Rand Corporation

https://www.rand.org/pubs/research_reports/RRA2421-1.html

[4] OECD Economic Outlook, Interim Report September 2022: Paying the Price of War, https://www.oecd-ilibrary.org/sites/ae8c39ec-en/index.html?itemId=/content/publication/ae8c39ec-en

[5] Gaza war hits neighboring Arab economies, could cut GDP 2.3% - UN study.

https://www.reuters.com/world/middle-east/gaza-war-hits-neighbouring-arab-economies-could-cut-gdp-23-un-study-2023-12-13/

[6] War Over Taiwan Would Cost World Economy $10 Trillion. https://www.bloomberg.com/news/newsletters/2024-01-09/war-over-taiwan-would-cost-world-economy-10-trillion-big-take

1 Nisan 2024 Pazartesi

Küresel gelişmelerin ağırlık merkezi Asya’ya kayıyor

 Prof. Dr. Talip Küçükcan

Endonezya

Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam ediyor. Küreselleşme ile ilgili tartışmalarda fiziki sınırların aşınacağı ve nihai noktada ortadan kalkacağı veya anlamsızlaşacağı öngörüsünde bulunanlar da olmuştu ama son yıllarda bu öngörülerin tersine bir takım gelişmeler yaşandı. Sınırlar daha belirginleşti, duvarlar ve setler örüldü, vize uygulamaları daha da katılaştı. Ulus devlet yapısı yeniden tahkim edildi.

Buna karşın ürün, sermaye ve fikir hareketliliği arttı ve artmaya devam ediyor. Yeni teknolojiler, ulaşım ağındaki genişlemeler ve sınır tanımayan sosyal medya platformları etkileşimi hızlı biçimde artırdı. Bu şekliyle aslında küreselleşme bütün hızıyla devam ediyor. Kovid-19 salgını ve bölgesel çatışmaların tetiklediği enerji ve gıda güvenliği riskleri, temel ihtiyaç maddelerinin tedarik zincirlerindeki kopuşlar ve küresel ekonomik krizler, günümüzde karşılıklı güven, bağımlılık ve çok taraflı küresel işbirliklerinin zorunluluğuna işaret ediyor.

Küreselleşmenin yönü

Öte yandan dünyadaki jeopolitik dengeler de hissedilir biçimde değişiyor. Yakın zamana kadar içeriği ve yönü ile küreselleşme, ziyadesiyle Batı'dan Doğu'ya, Avrupa ve ABD'den Asya'ya ve Afrika’ya doğru yayılıyordu. Bunu özellikle sanayi ve teknoloji üretimde, siyasi ve askeri gelişmelerde, fikri ve kültürel ürünlerde görmek mümkündü. Bütün bu gelişmeler, küresel gelişmeleri değerlendirirken (sanayi devrimi ve yayılmacılık dönemlerinin mirasına da eklemlenerek) Batı/Avrupa merkezli bir bakış ve okumanın yaygınlaşmasını beraberinde getirdi. 

Tarihsel olarak bakıldığında, en azından son yıllara kadar, Batı'nın (Avrupa-ABD) dünyanın ağırlıklı üretim merkezi ve teknolojik gelişmelerin odağı, siyasi ve askeri şekillenmenin etkin aktörü ve kültür endüstrisinin çekim merkezi olarak temayüz ettiğini ve dolayısıyla küresel ekonomiden en büyük payı alan aktör olduğunu söylemek abartı olmaz. İşte bu göreceli güç birikimi, jeo-politik ve jeo-ekonomik gelişmelere Batı merkezli bir bakışın küresel olarak egemen olmasına kapı aralamıştı.

Bugün gelinen noktada ise dünyadaki güç dengelerinin değişmeye başladığını gösteren önemli gelişmelere tanıklık ettiğimizi söyleyebiliriz. Bu gelişmeler dünyaya, küresel gelişmelere, jeo-politik ve jeo-ekonomik dönüşümlere yeni bir gözle bakılmasını, eski gözlükleri bırakıp yeni gözlükler takılmasını, öğrenilmiş çaresizlik gibi tanımlanabilecek Batı merkezli yorumlama biçimi yerine daha yeni ve özgün, daha farklı bir yer ve daha geniş bir pencereden bakılmasını zorunlu kılıyor. Zira artık küresel ekonominin, üretim ve tüketimin, hammadde zenginliğinin Asya'ya kaydığı, uluslararası ilişkilerdeki tek merkezlilik yerine çok merkezliliğin ortaya çıktığı, hemen her alanda rekabetin hızlandığı, yeni bölgesel ve küresel aktörlerin varlıklarını daha belirgin hissettirmeye başladığı bir dönemdeyiz. Yani dünya artık eski dünya değil. Bu nedenle jeo-politik ve jeo-ekonomik gelişmeleri farklı paradigmalar ışığında değerlendirmek gerekiyor.

Dünyaya yeni bir pencereden bakmak

Hızla değişen bir dünyadayız ve yaşadığımız dünyadaki değişimler eskisi gibi yarım asra, bir asra yayılan değişimler değil. Son on yıldaki teknolojik yenilikler, jeopolitik sarsılmalar, üretim biçimleri ve tüketim alışkanlıklarındaki değişimlerin son yüzyılda tanıklık ettiğimiz tüm değişimlerden daha hızlı ve kapsamlı olduğunu söyleyebiliriz. İşte bu gerçekliği göz önünde bulundurarak dünyaya nereden, hangi bakış açısı ve perspektif ile bakmamız gerektiği üzerinde yeniden düşünmek gerektiğini savunabiliriz. Tek boyutlu, tek yönlü, alışılageldik, ön kabuller ve kalıp yargıların şekillendirdiği bakış açısını bir kenara bırakmanın zamanı çoktan geldi.

Küresel gelişmeleri daha iyi kavrayabilmek, ortaya çıkan yeni  jeo-politik ve jeo-ekonomik sınamaları fırsata dönüştürebilecek bir bakış açısı geliştirmek gerekiyor. Bunun için de öncelikle Batı merkezli bakış açısı ve okuma biçimlerinin sınırlılıklarını aşabilecek, dünyanın diğer bölgelerindeki gelişmeleri daha özgün bir değerlendirmeye tabi tutacak bir bakış açısı geliştirmek için çaba harcamak gerekiyor. Bu çaba herhangi bir perspektifi ret ve kabul meselesi olarak değerlendirilmemeli. Bugünün dünyasını ve ağırlık merkezini Asya'nın oluşturmaya başladığı küresel gelişme ve dönüşümleri isabetli bir değerlendirme arayışı ve çabası olarak görülmelidir. Çünkü yazının başlığında da belirtildiği gibi dünyaya nereden baktığınız, küresel değişme, sınama ve fırsatları hangi paradigma ile okuduğunuz alacağınız kararları ve geleceği şekillendireceği için, çok ama çok önemlidir.

@tkucukcan

 

24 Mart 2024 Pazar

Küresel Yükseköğretim Ekonomisi Ne Kadar?

Prof. Dr. Talip Küçükcan

Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan kaynağı yetiştirmek, eğitim-öğretim ve ar-ge faaliyetleri yapmak, bilimsel üretkenlik ve yeni teknolojik keşiflerde bulunmak suretiyle bir ülkenin sosyo-ekonomik gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunur.

Üniversiteler eğitim-öğretim, ar-ge ve bilimsel etkinlikleri yanında karar vericilere yol gösteren bilgi ve verileri oluşturur, siyasi, sosyal, hukuki ve ekonomik konularda kamuoyunu aydınlatır, yenilikçi bakış açıları kazandırır, bağımsız ve eleştirel düşünme yeteneğinin gelişmesine de katkıda bulunur.

Üniversitelerin eğitim, bilim, araştırma ve topluma hizmet boyutlarında yaptıklarının önemi uzun zamandır tartışılan bir konu olup bu konuda ciddi bir külliyat da oluşmuştur. Üniversitelerin uluslararasılaşması aynı zamanda bilgiye ulaşım, bilgi ve tecrübe paylaşımı, araştırmacı ve öğrenci dolaşımı ve kültürlerarası iletişim ve etkileşim açılarından da önemli görülüyor.

Yükseköğretim kurumlarının yukarıda belirtilen misyon ve katkılarına ilaveten tartışılması gereken bir diğer konu da uluslararasılaşma ve küresel yükseköğretim ekonomisidir. Zira yükseköğretimde uluslararası aşmanın gittikçe büyüyen bir ekonomi oluşturduğu, uluslararası öğrenci payı yükseldikçe gelirlerinin arttığı biliniyor.

Küresel yükseköğretim ekonomisi: 370 milyar dolar

Küresel yükseköğretim ekonomisi, uluslararası öğrenci sayılarındaki artışa paralel olarak her yıl daha da büyüyor. Öyle ki 2016 yılında 5,1 milyon uluslararası öğrencinin öğrenim gördükleri ülke ekonomilerine toplam katkısı ya da küresel yükseköğretim ekonomisi 300 milyar dolarak olarak hesaplanmıştı[1]. Bugün 6.3 milyonu aşan uluslararası öğrenci sayısı göz önüne alındığında aynı parametreler üzerinden hesaplanacak olursa yükseköğretim ekonomisinin 370 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip olduğu söylenebilir.

Eğitim-öğretim ücreti başta yurt, gıda, ulaşım, kırtasiye, kıyafet, gezi, eğlence ve yakınların ziyareti gibi harcama kalemleri de olan yükseköğretim ekonomisi pek çok iş kolunu, istihdam ve üretimi de kapsadığı için ekonomiye katkısı çok boyutlu bir sektör.

2020’de sayıları 6.3 milyon olan uluslararası öğrenci sayısı Covid-19 salgını nedeniyle durağanlaşmıştı ancak 2023 itibariyle toplam sayı bunun üzerine çıktı. Gelelim yükseköğretim ekonomisi pastasından en büyük payı hangi ülkelere.

 Aslan payını hangi ülkeler alıyor?

Küresel uluslararası öğrencilerin 1.1 milyonu ABD üniversitelerinde öğrenim görüyor[2] ve bu öğrencilerin ABD ekonomisine yıllık katkıları 38 milyar[3] dolar olarak hesaplanıyor. ABD üniversitelerine en fazla öğrenci Çin, Hindistan, Güney Kore, Singapur, Malezya ve Hindistan’dan yani Asya Pasifik bölgesinden geliyor.

İngiltere yükseköğretim ekonomisinden en fazla payı alan ikinci ülke. Çoğu Asya Pasifik bölgesinden gelen uluslararası öğrencilerin İngiltere ekonomisine katkısı yılda 40 milyar sterlini aşmış durumda. Yaklaşık olarak 650 bin uluslararası öğrenciye ev sahipliği yapan İngiltere’nin bu ekonomiden aldığı pay oldukça büyük. 2014–15 döneminde 437 bin uluslararası öğrencinin İngiltere ekonomisine katkısı 28,5 milyar sterlin olarak hesaplanmış.[4]

2018-2019 eğitim öğretim yılında ise kaydolan öğrencilerin öğrenim sonuna kadar yaptıkları harcamalar göz önüne alınarak yapılan hesaplamalarda öğrencilerin ekonomik katkıları 31.3 milyar sterlin, 350 binden fazla uluslararası öğrencinin kayıt yaptırdığı 2021-2022 yılında ise bu katkı 41.9 milyar sterlin olarak tespit edilmiş.[5] Bu rakam, okul ücreti başta gıda, barınma vb. diğer ihtiyaçlar için yapılan harcamaları da içeriyor. Yükseköğretim sektörünün ekonomik getirileri yanında önemli bir yumuşak güç aracı olduğunu da ifade etmek lazım. Bir ülkede okuyup mezun olan ve kendi ülkelerine iyi deneyimler ve hatıralar ile dönenler gönüllü diplomat sayılabilir ve ülkelerinde etkili makamlara geldiğinde de bunun ikili ilişkilere olumlu yansımaları olacağı düşünülebilir. 2023 yılı verileri pek çok ülkedeki siyasi liderin başka ülkelerde eğitim aldığını gösteriyor. Örneğin 65 ülke liderinin (cumhurbaşkanı, başbakan vb) 65’nin ABD, 58’inin İngiltere,  30’nun Fransa ve 10’nun da Rusya üniversitelerinde eğitim aldıklarını görüyoruz ki bu da söz konusu ülkelerin yumuşak gücünü artıran bir olgudur.[6]

ABD ve İngiltere’yi Kanada, Avustralya, Almanya, Fransa, Çin ve Japonya üniversiteleri takip ediyor uluslararası öğrenci kayıtları açısından. Örneğin Avustralya ülkedeki 560 bin kayıtlı uluslararası üniversite öğrencisinden 35 milyar Avustralya doları, Kanada 550 bin yabancı öğrenciden 21.6 milyar Kanada doları, Fransa bu ülkedeki üniversitelere kayıtlı 370 bin öğrenciden 5 milyar Avro gelir, Almanya 458 bin öğrenciden 6 milyar Avro elde etmiş görünüyor. Üniversiteler ticarethane değil. Asıl amacı hiçbir zaman para kazanmak ve kar etmek de değil ve de olmamalı. Ancak verdiği eğitim, kazandırdığı vizyon ve geliştirdiği yetenekler ile insan hayatını köklü biçimde etkileyen kurumlar olarak teveccühün de yoğun olduğu merkezler. Üniversitenin sağladığı imkan ve fırsatlardan yararlanmanın da bir bedeli var. Yükseköğretim ekonomisinin temelini de büyük oranda bu arz-talep oluşturuyor.

Uluslararası öğrenci dolaşımının ve buna bağlı olarak yükseköğretim ekonomisinin daha da genişleyeceği ve büyüyeceği öngörülmekte. Örneğin bir araştırmaya göre 2030 yılında uluslararası öğrenci sayısının 8 milyona, bunun ekonomik getiri hacminin ise 433 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor.[7]

Bütün bu veriler ışığında Türkiye’nin yükseköğretimde uluslararasılaşmanın neresinde olduğu, nasıl bir strateji takip ettiği, küresel yükseköğretim ekonomisinden ne kadar pay aldığı gibi sorular üzerinden düşünmek gerekiyor. Uluslararası öğrenci kaynağı ağırlıklı olarak Asya Pasifik bölgesi olduğundan bu bölgeye yönelik hangi politikaların geliştirildiği ve ne tür projelerin uygulandığı da üzerinde durulması gereken konular arasında. Elbette bu da bir başka yazının konusu.

 



[1] Rachul Choudoha, Beyond $300 Billion: The Global Impact of International Students, A Report published by StudyPortals, 2019.

[2] https://opendoorsdata.org/data/international-students/

[3] https://www.state.gov/united-states-announced-as-leading-destination-for-international-students-annual-impact-to-u-s-economy-is-38-billion-and-335000-jobs/

[6] Over one-quarter of the world’s countries are headed by someone educated in the UK and another quarter are headed by someone educated in the US

https://www.hepi.ac.uk/2023/08/22/over-one-quarter-of-the-worlds-countries-are-headed-by-someone-educated-in-the-uk-and-another-quarter-are-headed-by-someone-educated-in-the-us-hepi-2023-soft-power-index/

[7] Forecast projects major growth in international enrolments through 2030, https://monitor.icef.com/2022/02/forecast-projects-major-growth-in-international-enrolments-through-2030

 

 

5 Ocak 2024 Cuma

Türkiye and Indonesia have vast potential for cooperation

Türkiye and Indonesia have vast potential for cooperation 

Türkiye and Indonesia have vast potential for cooperation in a wide range of sectors, from the defense industry to the economy, the Turkish ambassador to Jakarta said.

"A new era is beginning," Talip Kucukcan told Anadolu in an interview on relations between the two countries, underlining that the areas they could boost cooperation include "the economy, education, defense industry, processing of raw materials, and their transfer to global markets, and possibly the establishment of a common security umbrella."

Read the full interview

https://www.aa.com.tr/en/asia-pacific/turkiye-indonesia-in-new-era-of-massive-cooperation-potential-says-envoy/2959174

Türkiye ile Endonezya, çok sayıda potansiyel işbirliği alanına sahip

 Türkiye ile Endonezya, çok sayıda potansiyel işbirliği alanına sahip

280 milyonluk genç ve üretken nüfusu ile İslam dünyasının en büyük, dünyanın da 4’üncü büyük ülkesi olan Endonezya’nın, dünyanın jeopolitik ağırlığının Asya Pasifik’e kaydığı dönemde Türkiye için büyük ehemmiyete sahip olduğunu belirten Küçükcan, “Bu açıdan Endonezya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gözden geçirilmesi, yapısal reformlar yapılarak ilerletilmesi önemli.” dedi

Devamına aşağıdaki linkten ulaşılabilir.

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turkiye-ile-endonezya-cok-sayida-potansiyel-isbirligi-alanina-sahip/2958892#

4 Ocak 2024 Perşembe

15 Temmuz ve akademi


15 Temmuz darbe girişimi ve üniversiteler

 

Müslümanlar dünyada nasıl bir imaja sahip?

Müslüman imajı

 

Dünya'da modernleşme deneyimleri, din ve laiklik

Modernleşme, laiklik ve din

 

Failed coup attempt in Türkiye in 2016



Responses to the failed coup attempt in 2016

 

İslam karşıtlığı ile nasıl mücadele edilir?

İslam düşmanlığının nedenleri ve bununla mücadele yöntemleri


 

İslamofobi ne anlama geliyor?

İslamofobi nedir?


 

Din-bilim ilişkisi hangi zemine oturtulmalı?


Din-bilim ilişkisi üzerine...


 

Ortadoğu'daki gelişmeleri nasıl okumalıyız?


Ortadoğu


 

Dinin doğal afetlere bakışı ve felaketler ile başaçıkma


Dinin doğal felaketlere yaklaşımı nasıldır? İnanç, ibadet ve dua kayıplar ile başaçıkmada ne tür etkiler yapabilir? 

  

 

Dünya, din-devlet ilişkilerini nasıl düzenliyor?



Din ve devlet ilişkileri üzerine karşılaştırmalı bir konuşma



14 Nisan 2023 Cuma

Arab in Image in Turkey

ARAB IMAGE IN MODERN TURKEY: Memory, Popular Culture and Public Perception başlıklı kitabımız Çamlıca Yayınları tarafından yayımlandı. 






3 Nisan 2023 Pazartesi

Büyükelçilik Ataması

Cakarta/Endonezya nezdinde Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi olarak atanma kararnamemiz Resmi Gazete’de yayınlandı. Bu onurlu temsil görevini şahsıma emanet eden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu'na na şükranlarımı sunuyorum.

Ülkemizi ve milletimizi en iyi şekilde temsil etmek için gece gündüz var gücümüzle çalışacağız.




29 Mart 2023 Çarşamba

Türkiye’s Migration Experience and Policy Orientations

 "Türkiye’s Migration Experience and Policy Orientations: Integrating Syrians in Higher Education". Studia Europejskie – Studies in European Affairs, 3/2022, pp. 175-193. DOI: 10.33067/SE.3.2022.8

Turkey has a multidimensional migration experience in the past and present that led to the formation of a dynamic migration policy to govern such a dynamic process. Turkey’s migration policy has been informed and shaped by its geopolitical location as migrant receiving, labor migrant sending and migrant transit country. Today, Turkey hosts the largest number of migrants and refugees in the World with a far reaching social, political and economic impact in the country. This article aims to shed light on multidimensional migration experience of Turkey and analyze its migration policies to govern manifold challenges brought about by the presence of almost 6 million foreigners in the country. It is argued in this article that integration of migrants in general and of Syrians in particular remain a major challenge for Turkey. Therefore, this article recommends that Turkish decision makers should make short and long term plans for the integration of Syrians as the current conditions indicate that it is unlikely that Syrians will return in masses anytime soon although the Turkish government initiated a number of projects in parts of Northern Syria for the safe and voluntary return Syrians. One important area of integration in this context is the higher education which would enable Syrians to have access to employment and social mobility that would benefit both Turkey and Syrians. 

https://www.researchgate.net/publication/364575073_Turkiye's_Migration_Experience_and_Policy_Orientations_Integrating_Syrians_in_Higher_Education

https://journalse.com/pliki/pw/3-2022-Kucukcan.pdf

Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?

Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...