Bu Blogda ekonomik büyüme potansiyeli ile küresel jeopolitik gelişmelerde etkisini artıran ASYA'dan gözlemler paylaşmaya çalışacağım. Pergelin sabit ucu dünyanın dördüncü, İslam Dünyası'nın en büyük nüfusuna sahip Endonezya'da olacak.
10 Eylül 2024 Salı
Devletimiz Bali’deki yaralı vatandaşımızı Türkiye’ye getirmek için neler yaptı?
20 Ağustos 2024 Salı
Dış Politikada Yeni Asya Girişimi ve Türkiye-Endonezya İlişkileri
Dış Politikada Yeni Asya Girişimi ve Türkiye-Endonezya İlişkileri
Yeni Asya Girişimi Bağamında Türkiye-Endonezya İlişkileri
https://www.youtube.com/watch?v=SwG0GhhMtIk
How Does Türkiye Bridge East and West?
31 Mayıs 2024 Cuma
Why education matters? Eğitim hayatımızı nasıl değiştirir?
Eğitim hayatımızı nasıl değiştiriyor? Gençler eğitimlerini niçin sürdürmeli ve asla yarıda bırakmamalı? Endonezya'da gençleri eğitimin önemi hakkında bilinçlendirmeye çalışan genç sanatçı Shanna Shannon bu amaçla bir sosyal proje başlatmış. Biz de bir mülakat ile katkıda bulunmaya çalıştık. Mülakat aşağıdaki bağlantında izlenebilir.
https://youtu.be/O-sxkQMlxVg?si=DWuc1_8Ug6KWWswh
We had a nice talk with Shanna on how education changes lives better. She is a bright and promising singer who encourages young Indonesians to pursue their education as well as their dreams. The interview can be viewed at the below link.
Instagram @shannashannonsiswanto
22 Nisan 2024 Pazartesi
Yükseköğretimde uluslararasılaşma Türkiye için ne vadediyor?
Prof. Dr. Talip Küçükcan
Bu yazının başlığı "Türkiye 370
milyar dolarlık yükseköğretim ekonomisinden ne kadar pay alıyor?"
olabilirdi. Ancak yükseköğretimde uluslararasılaşma süreçleri sadece ekonomik
getirileri ile değil bilimsel ve kültürel etkileşim, evrensel bilgi havuzuna
erişim, kamu diplomasisi, beşeri sermaye ve kalkınma açılarından da değerlendirilmelidir.
Küresel yükseköğretim ekonomisinin
uluslararası öğrenci barındıran ülkelere 370 milyar dolarlık bir gelir kaynağı
sağladığı ve 2030 yılında artan öğrenci sayısına paralel olarak küresel
yükseköğretim ekonomisinin 433 milyar dolarlık bir hacme ulaşacağı
hesaplanıyor. Bu ekonomiden aslan payını Amerika Birleşik Devletleri (ABD),
İngiltere, Kanada, Avustralya, Almanya ve Fransa alıyor. Yukarıda sayılan
ülkeler uluslararası öğrenci çekebilmek için birbiri ile kıyasıya rekabet
halinde.
Peki hizmet ihracatı kalemine giren ve
önemli bir yumuşak güç yatırımı da olan, bir diğer açıdan ise eğitim ve bilim
diplomasisi olarak da adlandırabileceğimiz yükseköğretimde uluslararasılaşma
konusunda Türkiye’nin hedefleri neler? Türkiye yukarıda işaret edilen rekabetin
neresinde? Sayıları 6,3 milyonu aşan uluslararası öğrenciden ne kadarı
Türkiye’deki üniversiteleri tercih ediyor?
Türkiye, 370 milyar dolara ulaşan ve her
yıl hacmi giderek büyüyen küresel yükseköğretim ekonomisinden ne kadar pay
alıyor; halihazırda alabildiği payı artırmak için bir stratejisi var mı; bu
amaçla hangi politikaları uyguluyor? Türkiye’nin potansiyeli ne kadar; 2030’da
8 milyon öğrenci ile 433 milyar dolar olacağı öngörülen küresel yükseköğretim
ekonomisinden nasıl daha fazla pay alabilir?
330 bini aşkın
öğrenci, 1,5-2 milyar dolar civarında gelir
YÖK sitesinde yer alan 2023 verilerine
göre 198 ülkeden 330 bini aşkın uluslararası öğrenci Türkiye’deki
üniversitelerde eğitim görüyor. Geçen yıllara göre uluslararası öğrenci
sayısında memnuniyet verici bir artış var. Dünyadaki toplam 6,3 milyon
uluslararası öğrencinin 330 bininin 208 üniversitesi olan Türkiye’yi tercih
etmesi olumlu bir gelişme olmakla beraber bu sayılar uluslararasılaşma yönünde
atılması gereken adımlara da işaret ediyor. Türkiye halihazırda uluslararası
öğrencilerin tercih ettikleri ilk 10 ülke arasında yer alıyor. YÖK verilerine
göre bu öğrenciler ağırlıklı olarak İstanbul, Ankara, Eskişehir, Karabük,
Bursa, Kütahya ve Sakarya’daki üniversiteleri tercih ediyor. Diğer yandan
UNESCO 2023 yılı verilerine göre uluslararası öğrencilerin başlıca Suriye,
Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Somali, İran ve Afganistan gibi ülkelerden
Türkiye’ye geldiği görülüyor.[1]
Türkiye’nin uluslararası öğrencilerden
ne kadar gelir elde ettiğine ilişkin derli toplu bir araştırma henüz yapılmış
değil ancak söz konusu gelirin 1,5 ila 2 milyar dolar civarında olduğu tahmin
ediliyor. Yukarıda da işaret edildiği üzere 370 milyar dolara ulaşan küresel
yükseköğretim ekonomisi içinde Türkiye’nin payına halihazırda çok küçük bir
dilim düşüyor. Bu payın artması için YÖK ve üniversitelerimiz, Türkiye’yi
yükseköğretim cazibe merkezi haline getirmek adına çeşitli projeler hayata
geçiriyor.
Türkiye, gelişmişlik düzeyi,
sosyoekonomik özellikleri, güvenli ortamı, Orta Doğu, Balkanlar, Afrika,
Avrasya ve Asya Pasifik bölgesinden ulaşımın kolay olduğu coğrafi konumu ile
uluslararası öğrenciler açısından cazibe merkezi olabilecek imkana ve
potansiyele sahip. Diğer yandan Türkiye, ulaşım, sağlık ve bilişim hizmetleri ve
teknoloji altyapısı da çok güçlü bir ülke.
Türkiye 1 milyon
uluslararası öğrenci ağırlayabilir
Türkiye’nin ülke markası giderek daha
fazla biliniyor ve tanınıyor. Bütün bu veriler göz önüne alındığında gerek
devlet gerekse vakıf üniversiteleri rahatlıkla 1 milyondan fazla uluslararası
öğrenciye ev sahipliği yapabilir. Bunun için ilgili paydaşların etkin ve
verimli bir koordinasyonla planlı ve programlı bir süreç yönetimini üstlenmesi
gerekiyor. Bu doğrultuda olumlu gelişmeler olduğunu ifade etmek gerek. Zira
YÖK, DEİK, TİM, TOBB gibi kurumlar ve üniversiteler son dönemde
uluslararasılaşma çalışmalarına daha fazla ilgi göstermeye başladı.
Düzenleyici ve denetleyici kurum olarak
YÖK, ilkin 2017 yılında “Uluslararasılaşma Strateji Belgesi”ni [2], 2021 yılında
“Yükseköğretimde Hedef Odaklı Uluslararasılaşma” belgesini [3] ve 2023 yılında
da ilgili paydaşların da katılımı ile “Yükseköğretimde Uluslararasılaşma ve
Türkiye’deki Üniversitelerin Uluslararası Görünürlüğü Çalıştayı Raporu”nu [4]
yayınladı.
Bu raporlarda uluslararasılaşmanın
stratejik öneminin kavrandığını, bu yönde çalışmaların başlatılması gerektiğine
ilişkin bir irade beyanının olduğunu görüyoruz. Raporlar ve belgelerde bu amaca
yönelik yasal ve kurumsal adımların atılması yönünde görüşlere yer verilmesi
oldukça değerli. Ayrıca üniversitelerdeki müfredatın uluslararasılaşması gibi
somut önerilerin de yer aldığı bu çalışmalar, üniversitelerin uluslararasılaşma
süreçlerinde olumlu adımlar olarak değerlendirilebilir.
Türkiye’deki üniversiteler uluslararasılaşmanın
öneminin farkında olmakla beraber her üniversite yönetiminin aynı ölçüde bu
konuya öncelik verdiğini söylemek zor. Örneğin bazı kamu üniversiteleri çok
aktif olarak uluslararası öğrenci kaydederken özellikle köklü ve kapasitesi
daha büyük olan bazı üniversite yönetimleri için bu konu öncelikli bir konu
olmayabiliyor. Bu durumda bazı şehirlerde ve devlet üniversitelerinde
yığılmalar oluyor. Uluslararası öğrenci popülasyonunun belirli üniversite ve
şehirlerde yoğunlaşması istenilen çıktı ve sonuçların elde edilmesi bakımından
beklentileri karşılamak yerine eleştiri konusu oluyor. Uluslararası öğrenciler
her ne kadar yaşadıkları kentlerin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına
katkıda bulunsalar da aşırı yoğunlaşma uluslararasılaşma sürecine olumsuz etkide
bulunuyor. Bu nedenle uluslararası öğrencilerin ülke çapında daha dengeli
dağılımını sağlayacak tedbirlerin alınmasında yarar var.
Uluslararasılaşmayı öncelikli alan
olarak değerlendirmeyen üniversiteler müfredatı yenileme, yabancı dilde eğitim
seçenekleri sunma, yabancı akademisyen çalıştırma ve değişim programlarına
katılım gibi uluslararasılaşma açısından önemli konularda adım atmaya istekli
davranmıyor. Bu da doğal olarak Türkiye’nin 370 milyar dolarlık küresel
yükseköğretim ekonomisinden daha büyük pay almasına engel oluyor. Diğer yandan
vakıf üniversiteleri uluslararası öğrenciye ulaşma, onları Türkiye’ye getirme
konusunda daha aktif ve istekli olduğu görülüyor.
Uluslararasılaşmanın
ekonomik kazancın ötesinde yararları var
Uluslararası öğrenci sayısı 2030’da 8
milyona, küresel yükseköğretim ekonomisi 433 milyar dolara yükseleceğinden
dolayı Türkiye’nin bu pastadan alacağı payı artırmak için üniversitelerdeki
eğitim-öğretim, araştırma, barınma, sosyal, sportif, sanatsal ve benzeri hayat
standartlarını daha da iyileştirmek için özel ve yoğun çaba sarf edilmesi
gerekiyor. Ayrıca halihazırda uluslararası öğrencilerin ağırlıklı olarak Afrika
ve Orta Doğu’dan Türkiye’ye geldiği biliniyor. Bir taraftan bu ülkeler ile
ilişkiler sürdürülürken diğer yandan da ilaveten büyük genç nüfus kitlesi ve
gelişen ekonomisiyle Asya Pasifik bölgesinden de öğrenci çekebilmek için özel
hazırlanmış projeler de yoğun biçimde hayata geçirilmeli. Yoksa küresel
yükseköğretim ekonomisinden Türkiye’nin alacağı pay hedeflenen hacmin çok
gerisinde kalabilir.
Yükseköğretimde uluslararasılaşmanın
etki ve getirileri bu yazının odak konusu olan ekonomik kazançlar ile sınırlı
değildir. Ekonomik gelir önemli olmakla beraber bir o kadar, belki daha da
önemli olan, yükseköğretim sistemimizin, üniversitelerimizin, akademisyen ve
öğrencilerimizin dünya ile bütünleşmesi; bilim, teknoloji ve araştırma
ekosistemimizin küresel gelişmelere açılması, evrensel bilgi ağlarına katılması
ve uluslararasılaşma süreçlerinin üreteceği diğer çıktılardan yararlanma
imkanlarının ortaya çıkmasıdır.
Yükseköğretimde uluslararasılaşmanın
üzerinde fazla durulmayan bir başka önemli getirisi de mezunların sağlayacağı
katma değeri yüksek faydalardır. Bu konuda özellikle ABD, İngiltere, Kanada ve
Almanya örnekleri öğretici olabilir. Zira bu ülkeler kendi üniversitelerini
bitiren, bilhassa stratejik alanlarda lisansüstü çalışmalar yapan başarılı
mezunları araştırıp teknoloji ve inovasyon merkezlerinde istihdam ederek
uluslararasılaşmanın ekonomik getirilerini kat kat artıran faydalar elde
ediyor. Bu örneklerden de görüldüğü üzere yükseköğretimde uluslararasılaşma
sadece yabancı öğrenci sayısını artırmak, bunları mezun etmek ve ülkelerine
geri göndermekten ibaret değil. İyi yetişmiş, yetenekli ve deneyimli beşeri
sermayenin Türkiye’deki kamu veya özel bilim, teknoloji, inovasyon, araştırma
ve ekonomi ekosistemlerine dahil edilmesi de stratejik amaçlar arasında yer
almalıdır. Bir başka ifade ile yükseköğretimde uluslararasılaşma sadece öğrenci
hareketliliği ile sınırlı kalmayan, bilimsel ağların genişlemesi, evrensel
bilgiye erişimin artırılması, yenilikçi projelere katılımın güçlendirilmesi,
stratejik teknolojilerin geliştirilmesi ve bütün bu süreçlerin etkisiyle ülke
kalkınmasına destek sağlanması açısından değerlendirilmelidir.
[1] Uluslararası öğrenci istatistikleri,
UNESCO, 2023, https://uis.unesco.org/en/uis-student-flow
[2] Uluslararasılaşma Strateji Belgesi
2018-2022, Yükseköğretim Kurumu, 2017.
https://www.yok.gov.tr/Documents/AnaSayfa/Yuksekogretimde_Uluslararasilasma_Strateji_Belgesi_2018_2022.pdf
[3] Yükseköğretimde hedef odaklı
uluslararasılaşma, Yükseköğretim Kurumu, 2021. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2021/yuksekogretimde-hedef-odakli-uluslararasilasma-raporu-yayimlandi.aspx
[4] Yükseköğretimde uluslararasılaşma ve
Türkiye’deki üniversitelerin uluslararası görünürlüğü Çalıştay Raporu,
Yükseköğretim Kurumu, 2023. https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2022/yuksekogretimde-uluslararasilasma-ve-turkiye-deki-universitelerin-uluslararasi-gorunurlugu-calistayi.aspx
[Prof. Dr. Talip Küçükcan, Türkiye
Cumhuriyeti Cakarta Büyükelçisidir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir
ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı 20.04.2024 tarihinde Anadolu Ajansı Görüş-Analiz Sayfasında yayınlanmıştır. Yazıya aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Yükseköğretimde uluslararasılaşma Türkiye için ne vadediyor?
13 Nisan 2024 Cumartesi
Jeopolitik kırılma ve savaşlar küresel ekonomiyi nasıl etkiliyor?
Prof. Dr. Talip Küçükcan
Endonezya
Geride bıraktığımız 2023 yılı bölgesel ve küresel sınamalar açısından zor bir oldu. Rusya-Ukrayna savaşı, Afrika’daki çatışma ve darbeler, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları, iklim değişikliği ve küresel ısınma, kitlesel göçler ve mülteci krizi, Kuzey-Güney arasındaki ekonomik gelişmişlik ve yoksulluk farkının derinleşmesi ve popülizmin yükselişi küresel ölçekte hissedilen etkiler meydana getirdi. Bunlara ilaveten Ortadoğu, Balkanlar, Avrasya ve Asya’da etkileri biraz daha sınırlı bölgesel gerginlikler ve krizler devam etti ve etmeye de devam ediyor.
Bölgesel
ve küresel gerginlik, kırılma ve çatışmaların önümüzdeki dönemde de, zaten
ciddi bir jeopolitik ve ekonomik rekabete sahne olan dünyayı daha derinden
etkileyeceğini söylemek kehanet olmasa gerek. Küresel kırılmaların ulusal,
bölgesel ve küresel güvenlik mimarisini, ekonomik yatırımları, üretim ve
tedarik zincirlerini, gıda güvenliğini, sosyal barışı, temel hak ve
hürriyetlere erişimi olumsuz etkilediği aşikar. Yukarıda işaret edilen küresel
krizlere çözüm bulunamaz ise ki yakın zamanda kalıcı çözümler bulunabileceğini
iddia zor, dünyayı hem uluslararası ilişkiler hem de küresel ekonomi açısından
parlak günler beklemiyor.
Savaşların
ekonomik maliyeti yüksek
2017 yılında savaş ve
çatışmaların küresel ekonomik maliyeti satın alma paritesine göre hesaplanmış
ve söz konusu maliyetin askeri harcamalar başta olmak üzere 14.7 trilyon dolar
olduğu görülmüş. Bu, küresel GSMH’nın %12,4’ne tekabül ediyor[1].
2023 yılında bu maliyetin daha da arttığını söylemek mümkün. Bu bağlamda Çin’de
ortaya çıkan ve kısa sürede bütün dünyaya yayılan Kovid-19 pandemisinin küresel
ekonomiyi ne kadar derinden ve olumsuz etkilediğini, yıkıcı etkilerinin kısmen
de olsa hala hissedildiğini de hatırlatmak yerinde olacaktır.
İki taraf arasında başlayan ancak
kısa sürede bölgesel krize ve küresel kamplaşmalara dönüşme riski taşıyan
sorunların da ekonomi üzerinde olumsuz etkileri görülüyor. Bunun en çarpıcı
örneği hal-i hazırda devam eden Rusya-Ukrayna savaşı. Rusya’nın 2022 yılında
Ukrayna’ya müdahalesi ile başlayan krizin kısa ömürlü olacağı öngörüsünde
bulunanların sayısı hiç de az değildi. Savaşın başlamasının üzerinden iki yıl
geçti ve bu süreçte söz konusu kriz ve etkileri ülke ve bölge sınırlarını aşarak
küresel boyutlara ulaştı. Savaş, Rusya ve Ukrayna’daki üretimi, yatırımları ve
bu ülkeler ile yapılan ticari faaliyetleri sekteye uğrattı.
Rusya-Ukrayna
savaşının ekonomik maliyeti
İki
yıldır devam eden bu savaşın ekonomik maliyeti büyük. Ukrayna daha savaşın ilk
yılında GSMH’sının %30-35’ni yitirdi. Yoksulluk oranı %5.5’den, 2022’de %24.2’ye yükseldi. Savaşın başlamasından
bugüne Ukrayna’nın yaşadığı yıkımın ekonomik maliyeti 290 milyar dolar, ülkede yeniden
yapılanmanın maliyeti ise 411 milyar olarak hesaplanıyor[2].
Savaşın Rusya ekonomisine maliyeti de hayli yüksek. 2022’de bu savaşın doğrudan
askeri harcama maliyeti 40 milyar dolar (2024’de bu miktarın toplamda 131
milyar dolara yükselmesi öngörülüyor), ekonomik gelir kaybının 81 ila
104 milyar dolar, şirket hisse değer kaybının ise 289 milyar dolar olduğu
tahmin ediliyor[3].
2022 yılında bu savaşın küresel ekonomiye maliyeti 1,6 trilyon dolardı ve her
yıl bu maliyet katlanarak artıyor. OECD tahminlerine göre Rusya-Ukrayna
savaşından kaynaklı 2023’de küresel ekonomik gelir kaybı 2.9 trilyon dolar[4].
7 Ekim 2022’de Ortadoğu
jeopolitiğinde bir deprem yaşandı. İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü savaş daha ilk
üç ay içerisinde komşu ülkeleri ve deniz ticaret taşımacılığını tehdit etmeye
başladı. Her iki krizin de gösterdiği aslında zikredilen krizlerin zincirleme
küresel etkilerinin olduğu. Bu savaşlar bir taraftan insani krizlere, kitlesel
göçlere, üretim tesisleri ve tedarik zincirleri gibi ticari alt yapının
çökmesine, diğer yandan hegemonik güç gösterisine, jeopolitik rekabetin
keskinleşmesine ve kutuplaşmanın artmasına yol açıyor. Elbette silahlanma
yarışı gibi dünya barışını uzun vadede tehdit eden gelişmelere de zemin hazırlıyor.
Gazze’ye yönelik saldırı ve blokajın altı
ay sürmesi halinde bu krizin sadece bazı bölgesel ülke ekonomilerine 10 milyar
dolara mal olacağı öngörülüyordu[5].
İsrail saldırıları başlayalı 6 ayı aştı. Yıkım hala devam ediyor. Bir de İran-İsrail gerginliği sıcak savaş
noktasına doğru evriliyor ki böyle bir çatışmanın başlaması çok büyük ekonomik
krizler yanında siyasi ve demografik depremleri de tetikleme potansiyeline
sahip. Kuşkusuz İran-İsrail arasında böyle bir çatışmanın etkileri bölgeyle
sınırlı kalmayacaktır. Tıpkı Rusya-Ukrayna savaşında olduğu küresel etkileri
olacağından uluslararası toplum ve bölge aktörlerinin sağduyulu bir çözüm için
gayret etmeleri elzemdir.
Küresel krizler Kovid-19
pandemisinde görüldüğü gibi bütün ülkeleri, daha çok az gelişmekte olan ve en
fazla da kaynakları kısıtlı olan az gelişmiş ülkeleri etkilemekte. Gelişmiş ve
ekonomisi güçlü ülkeler küresel krizleri daha rahat göğüsleyip ekonomilerini
daha kısa zamanda düzeltirken, küresel krizler gelişmekte olan veya az gelişmiş
ülkeleri daha derin ve uzun süreli etkilemekte.
Küresel krizlerin çok boyutlu ve
derin etkilerini kısa vadede azaltmak ve orta-uzun vadede ortadan kaldırmak
için barış ve güvenliğin tesisi, temel hak ve hürriyetlerin korunması, refahın
adil paylaşımı, uluslararası hukukun üstünlüğüne, toprak bütünlüğüne ve egemenlik
haklarına saygının kabulü yönünde girişimlerin yapılması zorunlu. Bunları
sağlamak hiç te kolay değil ama bunu dışından bir gelecek tasavvur etmek
sürekli krizlerle yaşamak anlamına geliyor. Çünkü savaş ve çatışmaların uzaması
demek ekonomik faaliyetlerin zarar görmeye devam etmesi demek, dahası savaş
sonrası gerekecek yeniden yapılanmanın yükünün de her geçen gün için artması
demek. Yukarıda Rusya-Ukrayna savaşının
ekonomik maliyetine işaret etmiştik. Benzer bir çatışmanın Tayvan’da cereyan
etmesi durumunda bunun küresel ekonomiye maliyetinin 10 trilyon dolar (küresel
GSMH’nın %10’u) olacağı tahmin ediliyor[6].
Ekonomik istikrar ve refahın korunmasının ve bu maliyetleri ödememenin yolu
hegemonik rekabet ve bunun doğurduğu gerilimlerinin azaltılması ve çatışma
risklerinin bertaraf edilmesinden geçiyor.
@tkucukcan
x
[1] The
Economic Value of Peace 2018: Measuring the Global Economic Impact of Violence
and Conflict. Institute for Economics & Peace Sydney, October 2018.
https://www.visionofhumanity.org/wp-content/uploads/2020/10/Economic-Value-of-Peace-2018.pdf
[2] Ukraine
Rapid Damage and Needs Assessment : February 2022 - February 2023, Washington, D.C. https://documents1.worldbank.org/curated/en/099184503212328877/pdf/P1801740d1177f03c0ab180057556615497.pdf
[3] The
Cost of the Ukraine War for Russia, by Howard J. Shatz, Clint Reach,
Rand Corporation
https://www.rand.org/pubs/research_reports/RRA2421-1.html
[4] OECD Economic Outlook, Interim Report September 2022:
Paying the Price of War,
https://www.oecd-ilibrary.org/sites/ae8c39ec-en/index.html?itemId=/content/publication/ae8c39ec-en
[5] Gaza
war hits neighboring Arab economies, could cut GDP 2.3% - UN study.
https://www.reuters.com/world/middle-east/gaza-war-hits-neighbouring-arab-economies-could-cut-gdp-23-un-study-2023-12-13/
[6] War
Over Taiwan Would Cost World Economy $10 Trillion. https://www.bloomberg.com/news/newsletters/2024-01-09/war-over-taiwan-would-cost-world-economy-10-trillion-big-take
1 Nisan 2024 Pazartesi
Küresel gelişmelerin ağırlık merkezi Asya’ya kayıyor
Prof. Dr. Talip Küçükcan
Endonezya
Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki
sınırları aşan bir hareketlilikle devam ediyor. Küreselleşme ile ilgili tartışmalarda
fiziki sınırların aşınacağı ve nihai noktada ortadan kalkacağı veya
anlamsızlaşacağı öngörüsünde bulunanlar da olmuştu ama son yıllarda bu
öngörülerin tersine bir takım gelişmeler yaşandı. Sınırlar daha belirginleşti,
duvarlar ve setler örüldü, vize uygulamaları daha da katılaştı. Ulus devlet
yapısı yeniden tahkim edildi.
Buna karşın ürün, sermaye ve fikir hareketliliği arttı ve artmaya
devam ediyor. Yeni teknolojiler, ulaşım ağındaki genişlemeler ve sınır
tanımayan sosyal medya platformları etkileşimi hızlı biçimde artırdı. Bu
şekliyle aslında küreselleşme bütün hızıyla devam ediyor. Kovid-19 salgını
ve bölgesel çatışmaların tetiklediği enerji ve gıda güvenliği riskleri, temel
ihtiyaç maddelerinin tedarik zincirlerindeki kopuşlar ve küresel ekonomik
krizler, günümüzde karşılıklı güven, bağımlılık ve çok taraflı küresel
işbirliklerinin zorunluluğuna işaret ediyor.
Küreselleşmenin
yönü
Öte yandan dünyadaki jeopolitik dengeler de hissedilir biçimde
değişiyor. Yakın zamana kadar içeriği ve yönü ile küreselleşme, ziyadesiyle
Batı'dan Doğu'ya, Avrupa ve ABD'den Asya'ya ve Afrika’ya doğru yayılıyordu. Bunu
özellikle sanayi ve teknoloji üretimde, siyasi ve askeri gelişmelerde, fikri ve
kültürel ürünlerde görmek mümkündü. Bütün bu gelişmeler, küresel gelişmeleri
değerlendirirken (sanayi devrimi ve yayılmacılık dönemlerinin mirasına da
eklemlenerek) Batı/Avrupa merkezli bir bakış ve okumanın yaygınlaşmasını
beraberinde getirdi.
Tarihsel
olarak bakıldığında, en azından son yıllara kadar, Batı'nın (Avrupa-ABD)
dünyanın ağırlıklı üretim merkezi ve teknolojik gelişmelerin odağı, siyasi ve
askeri şekillenmenin etkin aktörü ve kültür endüstrisinin çekim merkezi olarak
temayüz ettiğini ve dolayısıyla küresel ekonomiden en büyük payı alan aktör
olduğunu söylemek abartı olmaz. İşte bu göreceli güç birikimi, jeo-politik ve
jeo-ekonomik gelişmelere Batı merkezli bir bakışın küresel olarak egemen
olmasına kapı aralamıştı.
Bugün gelinen noktada ise dünyadaki güç dengelerinin değişmeye
başladığını gösteren önemli gelişmelere tanıklık ettiğimizi söyleyebiliriz. Bu
gelişmeler dünyaya, küresel gelişmelere, jeo-politik ve jeo-ekonomik dönüşümlere
yeni bir gözle bakılmasını, eski gözlükleri bırakıp yeni gözlükler takılmasını,
öğrenilmiş çaresizlik gibi tanımlanabilecek Batı merkezli yorumlama biçimi
yerine daha yeni ve özgün, daha farklı bir yer ve daha geniş bir pencereden
bakılmasını zorunlu kılıyor. Zira artık
küresel ekonominin, üretim ve tüketimin, hammadde zenginliğinin Asya'ya
kaydığı, uluslararası ilişkilerdeki tek merkezlilik yerine çok merkezliliğin
ortaya çıktığı, hemen her alanda rekabetin hızlandığı, yeni bölgesel ve küresel
aktörlerin varlıklarını daha belirgin hissettirmeye başladığı bir dönemdeyiz. Yani
dünya artık eski dünya değil. Bu nedenle jeo-politik ve jeo-ekonomik
gelişmeleri farklı paradigmalar ışığında değerlendirmek gerekiyor.
Dünyaya yeni
bir pencereden bakmak
Hızla değişen
bir dünyadayız ve yaşadığımız dünyadaki değişimler eskisi gibi yarım asra, bir
asra yayılan değişimler değil. Son on yıldaki teknolojik yenilikler, jeopolitik
sarsılmalar, üretim biçimleri ve tüketim alışkanlıklarındaki değişimlerin son
yüzyılda tanıklık ettiğimiz tüm değişimlerden daha hızlı ve kapsamlı olduğunu
söyleyebiliriz. İşte bu gerçekliği göz önünde bulundurarak dünyaya nereden, hangi
bakış açısı ve perspektif ile bakmamız gerektiği üzerinde yeniden düşünmek
gerektiğini savunabiliriz. Tek boyutlu, tek yönlü, alışılageldik, ön kabuller
ve kalıp yargıların şekillendirdiği bakış açısını bir kenara bırakmanın zamanı
çoktan geldi.
Küresel
gelişmeleri daha iyi kavrayabilmek, ortaya çıkan yeni jeo-politik ve jeo-ekonomik
sınamaları fırsata dönüştürebilecek bir bakış açısı geliştirmek gerekiyor.
Bunun için de öncelikle Batı merkezli bakış açısı ve okuma biçimlerinin
sınırlılıklarını aşabilecek, dünyanın diğer bölgelerindeki gelişmeleri daha
özgün bir değerlendirmeye tabi tutacak bir bakış açısı geliştirmek için çaba
harcamak gerekiyor. Bu çaba herhangi bir perspektifi ret ve kabul meselesi olarak değerlendirilmemeli.
Bugünün dünyasını ve ağırlık merkezini Asya'nın oluşturmaya başladığı küresel
gelişme ve dönüşümleri isabetli bir değerlendirme arayışı ve çabası olarak
görülmelidir. Çünkü yazının başlığında da belirtildiği gibi dünyaya nereden
baktığınız, küresel değişme, sınama ve fırsatları hangi paradigma ile
okuduğunuz alacağınız kararları ve geleceği şekillendireceği için, çok ama çok
önemlidir.
@tkucukcan
24 Mart 2024 Pazar
Küresel Yükseköğretim Ekonomisi Ne Kadar?
Prof. Dr. Talip Küçükcan
Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan kaynağı yetiştirmek, eğitim-öğretim ve ar-ge faaliyetleri yapmak, bilimsel üretkenlik ve yeni teknolojik keşiflerde bulunmak suretiyle bir ülkenin sosyo-ekonomik gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunur.
Üniversiteler eğitim-öğretim,
ar-ge ve bilimsel etkinlikleri yanında karar vericilere yol gösteren bilgi ve
verileri oluşturur, siyasi, sosyal, hukuki ve ekonomik konularda kamuoyunu
aydınlatır, yenilikçi bakış açıları kazandırır, bağımsız ve eleştirel düşünme
yeteneğinin gelişmesine de katkıda bulunur.
Üniversitelerin eğitim, bilim,
araştırma ve topluma hizmet boyutlarında yaptıklarının önemi uzun zamandır
tartışılan bir konu olup bu konuda ciddi bir külliyat da oluşmuştur. Üniversitelerin
uluslararasılaşması aynı zamanda bilgiye ulaşım, bilgi ve tecrübe paylaşımı,
araştırmacı ve öğrenci dolaşımı ve kültürlerarası iletişim ve etkileşim
açılarından da önemli görülüyor.
Yükseköğretim kurumlarının
yukarıda belirtilen misyon ve katkılarına ilaveten tartışılması gereken bir
diğer konu da uluslararasılaşma ve küresel yükseköğretim ekonomisidir. Zira yükseköğretimde
uluslararası aşmanın gittikçe büyüyen bir ekonomi oluşturduğu, uluslararası
öğrenci payı yükseldikçe gelirlerinin arttığı biliniyor.
Küresel
yükseköğretim ekonomisi: 370 milyar dolar
Küresel yükseköğretim ekonomisi,
uluslararası öğrenci sayılarındaki artışa paralel olarak her yıl daha da
büyüyor. Öyle ki 2016 yılında 5,1 milyon uluslararası öğrencinin öğrenim
gördükleri ülke ekonomilerine toplam katkısı ya da küresel yükseköğretim
ekonomisi 300 milyar dolarak olarak hesaplanmıştı[1].
Bugün 6.3 milyonu aşan uluslararası öğrenci sayısı göz önüne alındığında aynı
parametreler üzerinden hesaplanacak olursa yükseköğretim ekonomisinin 370
milyar dolarlık bir büyüklüğe sahip olduğu söylenebilir.
Eğitim-öğretim ücreti başta yurt,
gıda, ulaşım, kırtasiye, kıyafet, gezi, eğlence ve yakınların ziyareti gibi
harcama kalemleri de olan yükseköğretim ekonomisi pek çok iş kolunu, istihdam
ve üretimi de kapsadığı için ekonomiye katkısı çok boyutlu bir sektör.
2020’de sayıları 6.3 milyon olan
uluslararası öğrenci sayısı Covid-19 salgını nedeniyle durağanlaşmıştı ancak
2023 itibariyle toplam sayı bunun üzerine çıktı. Gelelim yükseköğretim
ekonomisi pastasından en büyük payı hangi ülkelere.
Küresel uluslararası öğrencilerin
1.1 milyonu ABD üniversitelerinde öğrenim görüyor[2]
ve bu öğrencilerin ABD ekonomisine yıllık katkıları 38 milyar[3]
dolar olarak hesaplanıyor. ABD üniversitelerine en fazla öğrenci Çin,
Hindistan, Güney Kore, Singapur, Malezya ve Hindistan’dan yani Asya Pasifik
bölgesinden geliyor.
İngiltere yükseköğretim
ekonomisinden en fazla payı alan ikinci ülke. Çoğu Asya Pasifik bölgesinden
gelen uluslararası öğrencilerin İngiltere ekonomisine katkısı yılda 40 milyar
sterlini aşmış durumda. Yaklaşık olarak 650 bin uluslararası öğrenciye ev
sahipliği yapan İngiltere’nin bu ekonomiden aldığı pay oldukça büyük. 2014–15
döneminde 437 bin uluslararası öğrencinin İngiltere ekonomisine katkısı 28,5
milyar sterlin olarak hesaplanmış.[4]
2018-2019 eğitim öğretim yılında ise
kaydolan öğrencilerin öğrenim sonuna kadar yaptıkları harcamalar göz önüne
alınarak yapılan hesaplamalarda öğrencilerin ekonomik katkıları 31.3 milyar sterlin, 350 binden fazla uluslararası öğrencinin kayıt
yaptırdığı 2021-2022 yılında ise bu katkı 41.9 milyar sterlin olarak tespit
edilmiş.[5] Bu rakam, okul ücreti başta gıda, barınma vb. diğer ihtiyaçlar için
yapılan harcamaları da içeriyor. Yükseköğretim sektörünün ekonomik getirileri
yanında önemli bir yumuşak güç aracı olduğunu da ifade etmek lazım. Bir ülkede
okuyup mezun olan ve kendi ülkelerine iyi deneyimler ve hatıralar ile dönenler
gönüllü diplomat sayılabilir ve ülkelerinde etkili makamlara geldiğinde de
bunun ikili ilişkilere olumlu yansımaları olacağı düşünülebilir. 2023 yılı
verileri pek çok ülkedeki siyasi liderin başka ülkelerde eğitim aldığını
gösteriyor. Örneğin 65 ülke liderinin (cumhurbaşkanı, başbakan vb) 65’nin ABD,
58’inin İngiltere, 30’nun Fransa ve
10’nun da Rusya üniversitelerinde eğitim aldıklarını görüyoruz ki bu da söz
konusu ülkelerin yumuşak gücünü artıran bir olgudur.[6]
ABD ve İngiltere’yi
Kanada, Avustralya, Almanya, Fransa, Çin ve Japonya üniversiteleri takip ediyor
uluslararası öğrenci kayıtları açısından. Örneğin Avustralya ülkedeki 560 bin
kayıtlı uluslararası üniversite öğrencisinden 35 milyar Avustralya doları,
Kanada 550 bin yabancı öğrenciden 21.6 milyar Kanada doları, Fransa bu ülkedeki
üniversitelere kayıtlı 370 bin öğrenciden 5 milyar Avro gelir, Almanya 458 bin
öğrenciden 6 milyar Avro elde etmiş görünüyor. Üniversiteler ticarethane değil.
Asıl amacı hiçbir zaman para kazanmak ve kar etmek de değil ve de olmamalı.
Ancak verdiği eğitim, kazandırdığı vizyon ve geliştirdiği yetenekler ile insan
hayatını köklü biçimde etkileyen kurumlar olarak teveccühün de yoğun olduğu
merkezler. Üniversitenin sağladığı imkan ve fırsatlardan yararlanmanın da bir
bedeli var. Yükseköğretim ekonomisinin temelini de büyük oranda bu arz-talep oluşturuyor.
Uluslararası öğrenci
dolaşımının ve buna bağlı olarak yükseköğretim ekonomisinin daha da genişleyeceği
ve büyüyeceği öngörülmekte. Örneğin bir araştırmaya göre 2030 yılında
uluslararası öğrenci sayısının 8 milyona, bunun ekonomik getiri hacminin ise
433 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor.[7]
Bütün bu veriler
ışığında Türkiye’nin yükseköğretimde uluslararasılaşmanın neresinde olduğu,
nasıl bir strateji takip ettiği, küresel yükseköğretim ekonomisinden ne kadar
pay aldığı gibi sorular üzerinden düşünmek gerekiyor. Uluslararası öğrenci
kaynağı ağırlıklı olarak Asya Pasifik bölgesi olduğundan bu bölgeye yönelik
hangi politikaların geliştirildiği ve ne tür projelerin uygulandığı da üzerinde
durulması gereken konular arasında. Elbette bu da bir başka yazının konusu.
[1] Rachul Choudoha, Beyond $300 Billion: The Global Impact of
International Students, A Report published by StudyPortals, 2019.
[2] https://opendoorsdata.org/data/international-students/
[3]
https://www.state.gov/united-states-announced-as-leading-destination-for-international-students-annual-impact-to-u-s-economy-is-38-billion-and-335000-jobs/
[4] The Economic Impact of Economic Students, 2017, https://www.universitiesuk.ac.uk/sites/default/files/field/downloads/2021-07/briefing-economic-impact-international-students.pdf
[5] The
costs and benefits of international higher education students to the UK,
2023, https://www.hepi.ac.uk/wp-content/uploads/2023/05/Full-Report-Benefits-and-costs-of-international-students.pdf
[6] Over one-quarter of the world’s countries are headed by someone educated in the UK and another quarter are headed by someone educated in the US
[7] Forecast projects major growth in international enrolments through 2030, https://monitor.icef.com/2022/02/forecast-projects-major-growth-in-international-enrolments-through-2030
5 Ocak 2024 Cuma
Türkiye and Indonesia have vast potential for cooperation
Türkiye and Indonesia have vast potential for cooperation
Türkiye and Indonesia have vast potential for cooperation in a wide range of sectors, from the defense industry to the economy, the Turkish ambassador to Jakarta said.
"A new era is beginning," Talip Kucukcan told Anadolu in an interview on relations between the two countries, underlining that the areas they could boost cooperation include "the economy, education, defense industry, processing of raw materials, and their transfer to global markets, and possibly the establishment of a common security umbrella."
Read the full interview
Türkiye ile Endonezya, çok sayıda potansiyel işbirliği alanına sahip
Türkiye ile Endonezya, çok sayıda potansiyel işbirliği alanına sahip
280 milyonluk genç ve üretken nüfusu ile İslam dünyasının en büyük, dünyanın da 4’üncü büyük ülkesi olan Endonezya’nın, dünyanın jeopolitik ağırlığının Asya Pasifik’e kaydığı dönemde Türkiye için büyük ehemmiyete sahip olduğunu belirten Küçükcan, “Bu açıdan Endonezya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gözden geçirilmesi, yapısal reformlar yapılarak ilerletilmesi önemli.” dedi
Devamına aşağıdaki linkten ulaşılabilir.
4 Ocak 2024 Perşembe
İslam karşıtlığı ile nasıl mücadele edilir?
Dinin doğal afetlere bakışı ve felaketler ile başaçıkma
Dünya, din-devlet ilişkilerini nasıl düzenliyor?
Endonezya’da yeni hükümetin öncelikleri hangi konular?
Nüfus bakımından dünyanın en büyük dördüncü ülkesi olan Endonezya, 280 milyonluk nüfusu ile en büyük İslam ülkesi. G20 üyesi olan Endonezya ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Yükseköğretim bütün ülkeler için stratejik bir alan ve önemli bir ekonomik sektör. Üniversiteler nitelikli insan ...
-
Türkiye ve Endonezya arasındaki ikili ilişkiler olumlu ilerliyor. İki ülke arasında 2022 yılında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi ...
-
Prof. Dr. Talip Küçükcan Endonezya Küreselleşme diye tanımladığımız olgu, soyut anlamda fiziki sınırları aşan bir hareketlilikle devam e...